Unfair traducir turco
2,948 traducción paralela
But that's so unfair!
Bu hiç adil değil ama!
Mommy, that's so unfair.
Anneciğim, bu haksızlık.
It was unfair of you to appeal to my higher nature.
Senden daha yüksek standartlardaki hayatıma değinmen pek de adil değildi.
Well, that seems massively unfair.
Bu inanılmaz derecede haksızlık.
The fact that you cheated is gonna confirm every unfair opinion your mother's ever had about secular schools.
Bu olay annenin dinî olmayan okullar hakkındaki adil olmayan tüm düşüncelerini doğrulamış olacak.
Remember, uh, that double amputee who was disqualified from the Olympics because they said his fake legs gave him an unfair advantage?
Takma bacakları haksız avantaj sağladığı için olimpiyatlardan diskalifiye edilen adamı hatırlıyor musun?
In my job you can't help but notice how unfair society is.
Benim mesleğimde toplumdaki adaletsizlikleri görür ama bir şey yapamazsın demek istedim.
Don't you think it's a little bit unfair?
Sence de biraz haksızlık yapılmıyor mu?
It's so unfair.
Haksızlık gibi resmen.
Okay, that- - That is unfair.
Bak bu, hiç adil degil.
You are being absolutely unfair.
Kesinlikle yanılıyorsun.
This is so unfair! I had it in my hands.
Bu hiç adil değil
- Only that I gathered you'd asked a favor and given that the estate shoulders the hospital costs, it did seem a little unfair if we weren't allowed a few perks.
Sadece bir iyilik istediğini, hastane masraflarını karşılayan biri olarak birkaç avantaja sahip olman gerektiğini söyledim.
I have an unfair advantage.
Haksız avantajım var.
Unfair!
- Haksızlık.
It was unfair on them
Onlara haksızlık yapıldı.
I have not yet been able to do on my own, but just because that seems unfair doesn't mean that I am wrong.
Ama bunun haksızlıkmış gibi görünmesi benim yanlış olduğum anlamına gelmez.
It'd be unfair to imply that Carla had anything to do with the death, since it was all John-John, who, while this investigation is under way,
Artık John-John geldiğinden beri Carla'yı suçlamak haksızlık olur. Yani soruşturma kalkana kadar masa başı işlere bakacak olan kişi John-John. - Berbat.
To name the best would be unfair.
- Hiç birine haksızlık etme bakın -
It's so unfair.
Bu hiç adil değil.
Oh, excuse me, hi, you're the T.A. from our bio class. You graded our group project, you gave me an F on that project, and the thing is, that's completely unfair.
Oh, selam biyoloji hocamsınız ve bana F verdiniz bu çok saçma
You know, we... we've been trained not to think of ourselves but to act, because, you know, life is unfair and... and bad things happen, and... you know, I think that we're here... we're all here to remind everybody
Kendimizi düşünmek için değil harekete geçmek için eğitildik. Çünkü hayat acımasız ve kötü şeyler olabiliyor. Bence bizler hepimiz insanlara bir şeyi hatırlatmak için buradayız.
Life is sometimes just horribly, tragically unfair.
Hayat bazen korkunç şekilde, adaletsiz olabiliyor.
Quinn, that is so fucking unfair.
- Quinn, haksızlık resmen bu.
This is unjust. It's unfair.
Adaletsizlik bu, hiç adil değil.
- Because it's unfair.
- Çünkü bu haksızlık.
I am,'cause our boss is the most unfair man on the planet.
Evet karıştı, çünkü patronumuz gezegendeki en adaletsiz adam.
In the sense that, if anything, I prefer you, the darker lady, which, which is unfair on you.
Irkçıyım derken birinizi seçecek olsaydım, kara olanınızı yani seni seçerdim. Bu sana haksızlık olurdu.
That's unfair.
Bu hiç adil değil.
This is unfair!
Bu adil değil!
This is so unfair!
Bu hiç adil değil!
I think it's unfair to always pick on the duty student.
Her zaman görevli öğrenci seçilmenin haksızlık olduğunu düşünüyorum.
I think your double eyelids are unfair.
Bence senin çift gözkapağın haksızlık.
It's unfair to pick on me like that.
Bana bu şekilde yüklenmeniz haksızlık.
I think this is unfair.
Ben de bunun haksızlık olduğunu düşünüyorum.
Oh. That's so unfair.
Hiç de adil değil.
Oh, God, that's so unfair.
Tanrım, haksızlık bu!
- Life is so unfair.
- Hayat çok acımasız.
That is so unfair.
Bu hiç adil değil.
At the same time, it'd be unfair to grant custody to Mrs. Gray - - right now.
Aynı zamanda velayeti Bayan Gray'e vermek de şu anda uygun olmaz.
All right, Justin, then that's unfair.
Tamam, Justin, bu adil değil.
It is unfair.
Adil değil.
It's so unfair.
Bu çok adaletsiz.
It's totally unfair- -
Bu tamamen adaletsizlik...
Sorry, that's actually unfair to rats'asses.
Özür dilerim, bu gerçekten fare kıçlarına haksızlık olur.
Isn't that unfair?
Bu adaletsizce değil mi?
It's so irresponsible and unfair.
Bu hiç adil değil ve çok sorumsuzca.
Don't be so unfair.
Haksızlık etme.
That's so unfair!
Ama bu haksızlık!
It's just unfair that she's gone.
Ölümü hiç adil değil.
It's- - it's so unfair.
Bu hiç adil değil.