Vain traducir turco
2,075 traducción paralela
And I'm not being vain, I'm just confident.
Hayır, cesaret değil, bu inanç meselesi.
Sadness ends in gladness, showers are not in vain
Üzüntü mutlulukla sona erer, ıslanmak boşuboşuna birşey değildir.
Isn't that better than trying in vain to solve this while the clock's ticking away on your own life?
Hayatın tehlikedeyken bunu çözmek için boşuna uğraşmaktan daha iyi değil mi?
Sharpe is dead. All your hope is in vain.
Şirket subayı bana söz verdi.
But we cannot let them die in vain
Ama boş yere ölmelerine de izin vermememiz lazım!
General, don't let us die in vain
General, boşuna ölmüş olmayalım!
I tried to understand myself but in vain.
Kendimi anlamaya çalıştım. Kendimi de anlayamadım.
I'm not talking in vain.
Boşuna konuşmuyoruz.
We'd have searched a lifetime in vain.
Beyhude bir hayat aradık.
The real memorial for Ben is not in medals and ceremonies, but in the way we carry on with our work to make sure that their sacrifice was not in vain.
Ben'i ona madalyalar vererek ya da meresimler düzenleyerek değil, fedakarlıklarının boşuna olmadığından emin olmak için bulunduğumuz yönde çalışmaya devam ederek gerçekten anabiliriz.
Come now, it's not good to be so vain.
Bu kadar kendini beğenmiş olma.
But Jose Maria's death has not been in vain.
Ama Jose Maria'nın ölümü boşa değildir.
He's not an attractive man, but he's a vain one.
Çekici biri değil, ama kibirli biri.
- Do not take his name in vain.
- Onun adını saygısızca kullanma.
What is vain is my appeal to him to grace you with some small glimmer of rational thought.
Mantıklı düşünce ışığıyla seni şereflendirmemin neyi ona saygısızlık.
I'm not that vain. But Dylan might.
- Hayır ama Dylan bulabilir.
Brad didn't die in vain.
Brad boşuna ölmedi.
That's why it's a vain hope to believe we can make life go the way we want it to...
- Bu yüzden hayatı istediğimiz gibi yönlendirebilmek nafile bir umut...
A spiritual leader shouldn't be so vain.
Yani? Bir ruhsal lider, gösterişçi olmamalı.
Less paranoid and less vain.
Az paranoya ve az gösteriş.
Which leads me to believe they were tampering with it, in a vain attempt to generate more power. Exactly.
Kesinlikle.
A little vain, maybe.
Belki biraz kibirli.
Hey, Randy, Jenny, new guy, don't let my work be in vain!
Jenny! Yeni çocuk! Çalışmalarımı boşa çıkarmayın!
Yeah. Don't let my work be in vain!
Evet çıkarmayın!
This is your chance to make sure those men didn't die in vain.
Bu adamların boşa ölmediklerine emin olmak için son şansın.
Vain?
Kibir mi?
Without you to steady me, without you I... I dismiss my God, I grow weak and vain.
Sevgilim olarak sen olmadığın sürece, sensiz ben içimdeki tanrı inancını yitiriyorum, zayıf ve yararsız bir hale geliyorum.
Why, they call me a vain impostor and a Pharisee of liberty.
Bana kendini beğenmiş düzenbaz ve özgürlüğün ikiyüzlüsü demişler.
I fear our revolution will have been in vain if a Virginia farmer is to be held in hock to a New York stockjobber who in turn is in hock to a London banker.
Eğer Virginia'lı bir çiftçi New York'lu bir borsacıya o da Londra'lı bir bankacıya borçlu olacaksa korkarım ki devrimimiz yok yere olmuş olur.
Sometimes we strive in vain
Bazen uğraşırız, boş yere
That without me, you'd still be staring at four gray walls, Waiting in vain for your freedom.
Ben olmasaydım hala gri duvarlar ardında özgürlüğün için bekliyor olurdun.
At least now if you try Angel's death won't be in vain
En azından şimdi çabalarsan Melek boşuna ölmemiş olur
His death is in vain
O boşuna öldü
- A spiritual leader shouldn't be so vain.
Yani? Bir ruhsal lider, gösterişçi olmamalı.
Promise me you won't let my daughter die in vain.
Söz ver bana, kızımın kanını yerde koymayacaksın.
In vain have I struggled... to resist your charms.
cazibenize karşı koymak için boşuna çabaladım.
"Poor Mother, she'll wait for me in vain".
"Zavallı annem. Beni daha çok bekleyecek." dedi.
Well, you've travelled in vain.
Boş yere buralara gelmişsin.
I know it is in vain to dispute with you.
Sizinle tartışmak boşa gidecektir, iyi biliyorum.
And all the blood will not have been in vain.
Akan kanlar da boşa akmamış olacak.
"And if Christ be not risen then is our preaching vain and your faith is also vain"
"İsa diriltilmezse, tüm dualarınız ve de inancınız boşunadır"
You can continue to be a slave to the financial system and watch the continuous wars, depressions and injustice across the globe while placating yourself with vain entertainment and materialistic garbage ;
Finansal sistemin kölesi olmaya devam edebilir. ardı arkası gelmez savaşlara, dünya çapında krizler ve adaletsizliğe seyirci kalabilir, kendinizi anlamsız eğlenceler ve materyalistik zırvalarla avutabilir
Her life has not been taken in vain.
Hayatı boş yere alınmayacak.
And yet you struggle in vain against it even as it seeks to control you utterly.
Seni tamamen kontrolü altına alıyorken ona karşı çabalaman tamamen boşuna.
No, I mean don't take the Lord's name in vain.
Hayır, demek istediğim, Tanrı'nın adını boşuna ağzına alma.
But while alive, you wait in vain wasting years for a phone call or a letter or a look from someone or something to make it all right.
Ama yaşamak varken, sen, birinin gelip her şeyi düzeltmesini bekliyorsun. Bir telefon için, bir mektup için ya da bir bakış için yıllarını harcıyorsun.
I'm not nearly as vain as it looks.
Dışarıdan göründüğü gibi katiyen kibirli biri değilimdir.
No vain million years Horton find it.
Horton onu bir milyon yıl arasa bulamaz.
My journeys to Buenos Aires turned to be in vain, and the thin line between life and death along which Diego moved had become his only route.
Buenos Aires'e olan seyahatlerim boşunaydı ve Diego'nun tek yolu, ölümle yaşam arasında gidip geldiği o ince çizgi olmuştu.
"was not in vain."
"faydasızlığın içinde değil."
In vain.
Boşu boşunaymış.