Vestibule traducir turco
74 traducción paralela
Loxi, he's waiting for you by the round window in the vestibule.
Loxi, antredeki pencerenin yanında seni bekliyor. Jack!
I saw them cross the vestibule, preceded by their moustaches.
İçeri girerken bıyıkları önden gidiyordu.
Men, leave your guns in the vestibule.
Beyler, silahları lütfen girişe bırakalım.
Well, now, look here, everybody's welcome, as long as they leave their gun in the vestibule and ain't got enough whiskey in them to make them troublesome.
Silahlar girişe teslim edildiğine ve huzursuzluk çıkaracak içkide içilmediğine göre artık işimize dönebiliriz.
Please, let ´ s go into the vestibule.
Lütfen, antreye gidelim.
We arrived at her house ´ s vestibule, before going upstairs...
Evinin girişine vardık, yukarı çıkmadan önce...
It's like when I was a kid, we used to neck in the vestibule.
Çocukken apartman girişlerinde öpüşürdük.
She's inside you and I'm always outside in the vestibule.
Tess senin içinde. Ben ise her zaman dışarıda, apartman kapılarında olacağım.
The Führer crosses Berlin, passes under the Vestibule of Brandenburgo e goes down the Siegesallee, the avenue of the victories.
Hitler, Brandenburg kapısından geçerek, Siegesallee "Zafer Bulvarı" boyunca ilerliyor.
Baldrick, will you join me in the vestibule?
Baldrick, antreye kadar gelir misin?
To find this basket, with this baby in it... Waiting in the vestibule.
... sepetinin içinde bu bebeği buldum.
Ten minutes out of the station, he'll be standing in the vestibule between the cars trying to avoid a panic attack.
İstasyondan on dakika ötede arabaların arasında panik ataktan korunmak için girişin orada bekliyor olacak.
Stand in the vestibule between the cars.
Ayağa kalkıp girişteki vagonların arasında bekleyeceğim.
Vestibule.
Girişteki.
- Vestibule.
- Girişteki.
- Vestibule, vestibule.
- Giriş, giriş.
- Vestibule.
- Giriş.
- Then when you saw him in the vestibule, waiting to pulverize my pee-pee, you pulled the gun and fired, and fired, and fired.
- Ardından onu iki vagon arasında gördünüz tam çişimi yapmak üzereyken silâhını çektin ve ateşledin, ateşledin, ateşledin, ateşledin...
I am trapped in an A TM vestibule with Jill Goodacre.
Bir ATM kabininde Jill Goodacre ile kapalı kaldım.
Is it a vestibule?
Burası kabin mi?
I'm just stuck at the bank in an ATM vestibule.
Bankanın ATM kabininde kapalı kaldım.
Jill says vestibule, I'm going with vestibule.
Jill kabin diyorsa, ben de kabin diyorum.
He's trapped in an ATM vestibule with Jill Goodacre!
Jill Goodacre'la bir ATM kulübesinde kapalı kalmış!
- I think the vestibule is on fire!
- Bence antre yanıyor!
In the vestibule two police officers in civilian clothes informed me that my daughter had been found under Tegenbrücke.
Sivil kıyafetli iki polis antrede beni bekliyorlardı kızım yanlarındaydı.Cesedini Tegenbrücke'nin orada bulmuşlar.
Well, I had the vestibule recarpeted.
Şey, antrenin halısını değiştirdim.
Is this a vestibule, or is it a portico?
Vestibule mu yada Portico?
The responsibility belongs to whoever left the baby in your vestibule, see?
- Nasıl unutur? - Unutmadı. - Büyükannesi!
Ellen tenzer is dead, and, for the present, we shall leave her to the police because we know that she didn't put the baby in the vestibule.
Archie! Gitmeden önce Bayan Valdon'a söyle de 14.00'te burada olsun.
You don't? The man who killed them put the baby in my vestibule, didn't he?
Nero Wolfe'un yakalamasını istiyorum.
Your guards will show you to the vestibule.
Korumalarınız size antreyi gösterecektir.
Here's what we're gonna do. We're gonna go to the little ATM vestibule here you're gonna take out all your money and give it to me.
Şimdi şöyle yapacağız, ilerideki bankamatiğe gireceğiz bütün paranı çekeceksin ve bana vereceksin.
He's gonna hold up the phone from the church vestibule.
Kilisenin girişinde telefonu tutacak.
No, with the hole in the left butt cheek from holding it in for two hours cos it was a long church sermon and I thought blowing gas would offend Jesus, so I let it go in the vestibule and it sounded like Louis Armstrong.
Hayır, onu iki saat boyunca sol kıçımdaki delikte tuttum. Çünkü uzun bir kilise töreniydi ve gaz salmamın İsa'ya karşı suç işlemek olacağını düşündüm. Bu yüzden onu girişte saldım ve aynı Louis Armstrong gibi ses çıktı.
And in this entrance vestibule, there was a large sideboard against the aft wall where lots of first-class china was stored.
Ve bu giriş sahanlığında kıç duvara yaslı büyük de bir büfe vardı birinci kalite porselenlerin birçoğu burada saklanıyordu.
Examination of soft palate reveals porcine byproduct... lodged in vestibule.
Yumuşak damak incelemesinde gırtlağa takılmış domuz ürünü görüldü.
I'm generally immune to the stench of a decomp, but, uh, two weeks of decay still tickles the vibrassae of my nasal vestibule.
Çürümüş ceset kokusuna alışığımdır ama yine de iki haftalık bir ceset burun geçidimdeki kılları gıdıklıyor.
HAD YOU NOT SHOUTED OUT HOW TO SPELL THE WORD VESTIBULE WHILE I WAS THINKING OF IT!
Çünkü tam ben düşünürken dehliz kelimesini bağıra bağıra hecelemesen kazanmış olacaktım!
SO WHAT YOU'RE SAYING IS, THAT CARRIE ACTUALLY KNEW HOW TO SPELL VESTIBULE.
Yani diyorsunuz ki Carrie dehliz kelimesini hecelemeyi biliyordu.
What are we doing milling about in this dreary vestibule?
Bu kasvetli antreyi biraz neşelendirmek için ne yapıyoruz?
We're trapped near the FE Five vestibule.
Beşinci asansörün boşluğunda mahsur kaldık.
Plus two hallways and a vestibule.
İki koridor ve bir giriş de var.
Leave through the vestibule at the west end of the Palace.
Saray'ın batı kanadındaki kapıyı kullan.
Watching you climb out of a brownstone vestibule with Chuck following like the Bass that ate the canary.
Senin kumdan yapılmış bir kapıyı Chuck ile tırmanmanı ve sonunda Bass'ın kanaryayı yemesini izliyorum. Ve inkar etmek yok.
And this was left downstairs in the vestibule this morning!
Bunu da sabah antreye bırakılmış hâlde buldum.
Greg, hello, it's Dwight from the vestibule.
Greg, merhaba. Dwight ben, holde tanışmıştık.
What a wonderful vestibule!
Çok güzel bir antre.
The King and the Queen, who had just entered the vestibule, fell asleep, and with them all their servants.
Kral ve Kraliçe, dehlize girdi, ve hizmetçileri ile birlikte uyuyakaldı.
When the prince came into the vestibule, all inhabitants of the castle had fallen asleep.
Prens dehlize geldiğinde, kalenin tüm sakinleri uykuya dalmıştı.
Remove yourself to the vestibule.
Giriş holüne git.
Get him out of the vestibule.
Nasıl?