Vial traducir turco
631 traducción paralela
No... I know it's possible to find nature in a bouquet of faded flowers or the forest in a vial of perfume or freedom in a few cocktails...
Hayır... doğanın, bir buket solmuş çiçekte ormanın ufak bir şişe parfümde ya da özgürlüğün bir kaç kokteylde bulunabilmesinin mümkün olduğunu biliyorum.
Sleeping within my orchard, my custom always in the afternoon, upon my quiet hour thy uncle stole with juice of cursed hemlock in a vial and in the porches of my ears did pour the leperous distilment, whose effect holds such an enmity with blood of man
Bağ köşkümde uyurken, her öğleden sonra uyuduğum gibi, amcan, o kuşkusuz rahat saatimde, sinsi adımlarla geldi yanıma. Elinde bir yaman zehir şişesiyle, kulaklarımdan cüzamlar akıttı içime.
The clue to this man's sanity is not in a vial of medicine.
Bu adamın aklını ilaç şişesinde bulmak mümkün değil.
What's in the vial, Professor?
Şişenin içerisinde ne var, Profesör?
Now lift the lid onto the vial.
Şimdi kapağı şişenin üstüne koy.
Half a vial, please!
Yarım doz lütfen.
Each one in a separate vial.
Her birini ayrı şişelere.
The vial contains a nourishing protein complex.
O şişe içerisinde besleyici protein karışımı var.
The vial with the quinine.
İlacı varmış.
Take thou this vial, being then in bed,
Bu şişeyi al, yatağa girince.
This is a shoulder for the grieving a hand to be gripped in despair a vial to pour one's heart into.
Burası acılanmaya uygun bir omuz umutsuzluk anında tutulacak bir el kalbini dökebileceği bir kap.
This vial, this vial has sustained me for many years, suspended time and age.
Bu küçük şişe bana uzun yıllar yetti.
Number two, even if I do have it, it has nothing to do with Karl Lessing because I never touched that vial.
2. Bende bulunsa bile, Karl Lessing ile bir ilgisi yoktur çünkü ben o viyala hiç dokunmadım.
And if you go on the road and you take a lot of vitamins with you, enough for like two weeks, you might put them in another big vial, unmarked.
Eğer yolculuğa çıktıysanız ve yanınıza iki hafta yetecek kadar vitamin aldıysanız hapları bir de etiketsiz bir şişeye koymuş olabilirsiniz.
And now you got an unmarked vial with unmarked pills in it.
Elinizde markasız bir şişede markasız haplar vardır.
Sleeping within my orchard my custom always of the afternoon upon my secure hour thy uncle stole with juice of cursed hebenon in a vial and in the porches of my ears did pour the leprous distilment, whose effect holds such an enmity with blood of man
Bahçemde uyuyordum, her akşamüstü yaptığım gibi. Bu tedbirsizliğimden yararlanan amcan, gizlice yanıma sokuldu ve cüzamlı zehri kulağımın içine akıttı. Öyle bir zehirdi ki bu, kana karıştığı an Cıva gibi bir anda bedeni dolaşır, doğal geçitlerinden, sokaklarından geçer ve sanki süte ekşi katmışsın gibi...
Fenton had a vial of it on his desk.
Fenton'un masasının üstünde küçük bir şişe vardı.
The vial contains a nourishing protein complex.
Şişede, besleyici protein karışımı bulunmaktadır.
Koz, there's an anthrax vial missing.
Koz, bir anthrax tüpü kayıp.
I'm saying that the vial that he took has a lid designed for lab purposes only.
Aldığı tüpün yalnızca Lab. amaçlarına uygun bir kapağı olduğunu söylüyorum.
- Yes, a vial of insulin.
- Evet, bir şişe insülin.
Sleeping within my orchard... my custom always of the afternoon... upon my secure hour thy uncle stole... with juice of cursed hebona in a vial... and in the porches of mine ears did pour the leprous distilment.
Bahçede uyuyordum... Her akşam üstü yaptığım gibi... Bu tedbirsizliğimden yararlanan amcan...
- The last vial of ooze!
- Sıvının son şişesi!
A man whose boots I was never worthy to lace - you broke his gallant heart, vial creature.
Asla postallarının bağı olamayacağım bir adamın kalbini incittin. adi yaratık.
The guy had a vial of blow in his pocket and stuck it under the car seat.
Adamın cebinde küçük bir şişe vardı, onu arabanın koltuğunun altına sıkıştırmış.
By the time they realize the vial's a fake we'll be miles away with their billion dollars.
Onlar şişedekinin sahte olduğunu anlayana kadar biz onların milyar dolarlarıyla kilometrelerce uzakta olacağız.
I went into the powder room... and she was spooning coke from a little vial.
Kadınlar tuvaletine gitmiştim... çay kaşığıyla ufak miktarlarda kokain alıyordu.
Get the vial.
Get the vial.
- Give me that vial!
- Give me that vial!
- Not a little vial.
- Küçük bir doz da değil.
Caprolisin one vial at 6 : 00 P.M.
Akşam 6'da bir ufak şişe Caprolisin.
I brought along a small vial of magnasite drops.
Yanımda küçük bir şişe manyezit damlası getirdim.
The vial of poison found in his hand!
Zehir şişesi elinde bulundu!
The vial contained strychnine which induces violent spasms.
Şişede senin de çok iyi bildiğin gibi şiddetli kas spazmlarına yol açan striknin maddesi vardı.
The vial was placed in his hand after he died.
Zehir eline öldükten sonra konulmuştu.
Here, the Bishop of Soissons, holding the Holy Vial for which our monk will have substituted this.
Bir de Soissons Piskoposu. Elinde kutsal şişe. Ama onu bizimkilerden biri elimdeki ile değiştiriyor.
You took a large vial of morphine from my medicine case.
- İlaç çantamdan bir şişe morfin aldın.
Sophie. Your uncle has filched a vial of morphine from me and he won't give it back.
Dayınız çantamdan morfin aldı ve geri vermiyor.
The answer is in this vial.
Sorunun yanıtı bu şırınganın içinde.
We won't get the test results back on the vial until tomorrow.
İlacın test sonuçlarını yarına kadar alamayız.
I just got the toxicology report back on the vial.
Zehir araştırma sonuçları az önce elime geçti.
The seventh angel poured out his vial into the air... and there came- - " You!
Yedinci melek, tasını havaya boşalttı... ve tapınaktaki tahttan... " Sen!
Where's the vial?
Şişe nerede?
Sleeping within mine orchard, my custom always in the afternoon upon my secure hour thy uncle stole with juice of cursed hebenon in a vial and in the porches of mine ears did pour the leprous distilment whose effect holds such an enmity with blood of man that swift as quicksilver it courses through the natural gates and alleys of the body and with a sudden vigor it doth posset and curd, like eager droppings into milk, the thin and wholesome blood.
Bağ köşkümde uyurken, her öğleden sonra uyuduğum gibi. Amcan, o kuşkusuz rahat saatimde, sinsi adımlarla geldi yanıma elinde bir yaman zehir şişesiyle kulaklarımdan cüzamlar akıttı içime. Öyle düşman ki bu zehir insan kanına civa hızıyla delip dolaşarak vücudun sokakları olan damarlarını sirkenin sütü kesmesi gibi akışkan ve hayat dolu kanını pıhtılaştırıverir.
I saw the vial.
Tüpü gördüm.
The vial hadn't been opened yet.
Tüp henüz açılmamış.
- Who knows what's in that vial?
- Kim bilir o şişede ne var?
What was in the vial?
Küçük şişede ne vardı?
- The vial with the quinine.
- İlaç var içinde.
It's a little glass vial.
2 tüp kalmış olmalı.
- Hand over the vial now!
- Şimdi, şişeyi bana ver!