We can't afford it traducir turco
310 traducción paralela
"I'm afraid we can't afford it, dear."
"Korkarım buna paramız yetmez, tatlım."
They want their money back. We can't afford it.
Paralarını geri istiyorlar, ama bunu karşılayamayız.
We... we can't possibly afford it. Oh yes we can.
- Bunun altından kalkamayız.
It's purely a speculative thing, far from foolproof and we can't afford to pay too much.
Bu, kolaycılıktan uzak, fazla ödeme yapamayacağımız saf spekülatif bir şey.
We can't afford to let it go to that young academic.
Bu iş yeni bir karateciye nasıl verilir?
- We can't afford to pass it up.
- Orayı soymaya gücümüz yetmez
You know, dear, we really can't afford it yet.
Aşkım, biliyorsun ya, gerçekten ona yetecek paramız yok.
We can't afford to hunt him down ourselves, it ain't legal.
Biz de onu avlamayı göze alamayız,... bu yasal olmaz.
It's not generosity. We Germans can't afford to be generous.
Biz Almanların cömert olmaya paraları yetmez.
- Plus, we can't afford it
- Ayrıca bunu karşılayamayız.
We can't afford... So all of us, the siblings, should talk it over.
Dedemin takma dişleri nerede?
We can't afford to waste a minute of it.
Bir dakikasını bile boşa harcayamayız.
I can't afford to get married if it meant taking on special problems in addition to those we'll have.
Mevcut sorunlarımıza ek olarak özel sorunlarımız da olacaksa evlenmeyi göze alamam.
It's not that I don't want to know you it's just that we're not the sort of people that you can afford to associate with.
Sorun seni tanımak istememem değil bizim senin ilişki kuramayacağın düzeyde insanlar olmamız.
We can't afford it.
Paramız yetmiyor.
It's a very good one, and we can't afford to get anything better at this point.
Makina çok kaliteli. Bu kadar iyi durumda başka bir makina bulamayız.
But we can't afford the luxury of playing it safe now!
Ancak bundan böyle güvenli yolu arama lüksümüz yoktur!
- Well, I think we can afford it, can't we?
- Sanırım bunu karşılayabiliriz, değil mi?
It's a risk we can't afford, John. We can't let that happen.
Bu riski alamayız John.
It needs doing up, but we can't afford it.
Onarım gerekiyor ama şu anda paramız yetişmiyor.
- We want but can't afford it.
Umarım yakında olacak.
- We can't afford it.
- Bunu karşılayamayız.
It's a waste of time, we can't really afford that apparatus.
Bu bir vakit kaybı. Bu aygıtlardan da elimizde fazla yok zaten.
You know we can't afford it.
- Bunu karşılayamayız.
We can't afford to change it at this stage so we'll have... to do it, although if we have no experience.
Bu aşamada değişikliği göze alamayız, bu yüzden her ne kadar tecrübemiz olmasa da biz yapmak zorundayız.
No, baby, we can't afford it.
Olmaz bebeğim bunu karşılayamayız.
We can't afford it.
Paramız yetmez.
You can't afford it, we can't afford it.
Senin de başın yanar, bizim de.
- We can't afford it.
- Onu alamayız.
I know we can't afford it, but I'd like it.
Alamayacağımızı biliyorum, sadece beğendiğimi söylüyorum.
I want to go to college and study music. But we can't afford it.
Üniversiteye gidip müzik eğitimi almak istiyorum, ama paramız yok.
Besides, we can't afford it.
Bu arada, hiç param yok.
Ma, we can't afford it.
Anne, buna gücümüz yetmez.
We can't afford it.
- Bunları alacak param yok ki.
[Phoebe] Look, it's purely financial. We can't afford... an entourage.
Bak, parasal yönden yapamayız.
- We can't afford it anyway.
- Zaten üstesinden gelemeyiz.
We can't afford it anyway.
Zaten alamayız.
We can't afford it.
Bununla baş edemeyiz.
We can't afford it.
Onu alamayız.
We can't afford it.
Karşılayamayız.
So while, as I say, this remains a very good idea, it's a luxury we can't afford.
Bu gerçekten iyi bir fikir ama bizim karşılayamayacağımız derecede lüks.
We can't afford it.
Bunun parasını ödeyemeyiz.
I'm sorry but we just can't afford it.
Üzgünüm ama bu parayu karşılayamam.
Oh, we can't afford it.
Buna gücümüz yetmez.
Well, it could, but we can't afford the pony rides anymore.
Tamam olabilirdi ama bir daha midilliye binmek zorlaşırdı.
- We can't afford it.
- Ama buna paramız yetmez ki.
The rice is so expensive, we can't afford to buy it
Pirinç çok pahalı, almaya gücümüz yetmiyor.
We can't afford that unless we know it's worth the effort.
Uğraştığımıza değeceğinden emin olmadan bunları yapamayız.
We can't afford to lose it.
Kaybetmeyi göze alamayız.
We can't afford it.
Bunu göze alamayız.
We can't afford it anymore.
Artık ücretini ödeyemeyeceğiz.
we can't leave 63
we can't 1514
we can't give up 27
we can't do it 50
we can't do anything 50
we can't wait 112
we can't stop 49
we can't get out 36
we can't have that 76
we can't go back 57
we can't 1514
we can't give up 27
we can't do it 50
we can't do anything 50
we can't wait 112
we can't stop 49
we can't get out 36
we can't have that 76
we can't go back 57