We do that traducir turco
26,827 traducción paralela
But before we do that, I'm gonna make sure Sean Cahill isn't hiding anything else from us in discovery.
Ama ondan önce Sean Cahill'in bizden başka bir şey saklamadığından emin olmalıyım.
Sure, I'll do that and, uh... we can start another lesson.
Tabii bakarım. Sonra da yeni derse başlarız.
Yeah, I know, you want to do that thing where we're arguing and fighting, but then suddenly it's like,
Tartışıp kavga ederken hep yapmak istediğin şeyi yapmak istediğini biliyorum.
That's what we want to do.
Yapmak istediğimiz bu.
And beyond that, it provided all kinds of money and perverse incentives for law enforcement to do a lot of the things that we nowadays consider to be abusive.
Dahası, kanun kuvvetlerine, bugün kötü muamele olarak gördüğümüz pek çok şeyi yapmaları için para veriliyor ve teşvikte bulunuluyordu.
What ultimately happened is our board looked at the issues that ALEC worked on and decided that we don't do social issues, we're focused on economic issues.
Sonuçta yönetim kurulumuz ALEC'in üzerinde durduğu konulara baktı ve sosyal konuları değil de ekonomik konuları ele almaya karar verdi.
They're not gonna do the change that we need to see as a country to get us out of this mess.
Ülke olarak bizi bu berbat durumdan kurtaracak değişimi gerçekleştirmezler.
[Cobb] That's what, really, this Black Lives Matter moment is about. This question of whose life do we recognize as valuable?
Siyahların Yaşamları Değerlidir hareketinde asıl soru kimlerin hayatını daha değerli buluyoruz sorusudur.
Well, Louis, I'm not going to do that because whoever we replace them with, this conversation is just going to happen again.
Louis bunu yapmayacağım çünkü onlardan sonra kim gelirse gelsin aynı konuşmayı tekrar tekrar yapacağız.
So do we eat together in the cafeteria from now on or how does that work?
Yani bundan sonra yemeklerimizi birlikte mi yiyeceğiz, nasıl işliyor?
Well, then it better be someone huge, and you better do it in the next 48 hours because that's when I set our next appointment with Sutter, and when we get there, we're signing him as a client.
- Büyük biri olsa iyi olur. 48 saat içinde yapman gerek çünkü 48 saat sonra Sutter ile randevun var ve o randevuda onu müşteri olarak imzalıyoruz.
Well, Mike better get us what we need before I have to do that.
Umarım işler o noktaya gelmeden Mike ihtiyacımız olanı getirir.
Donna, please, can't we just pretend that I didn't say what I said, like we usually do?
Donna lütfen her zamanki gibi söylediklerimi söylememişim gibi davranabilir miyiz?
But we still need to get the case reopened, and to do that we need to find something new.
Ancak hâlâ davayı yeniden açtırmamız gerekiyor, ve bunu yapmak için de yeni şeyler bulmamız lazım.
So where do we get that?
Peki nasıl bulacağız?
How the hell did he know to do that when we're about to have the case thrown out?
Tam da davayı kestirip atacakken bunu yapmak nereden aklına geldi?
Mr. Bailey, what Rachel means is that's exactly what we're going to do.
Bay Bailey, biz de tam olarak dediğinizi yapacağız.
How exactly are we going to do that?
- Peki nasıl yapacakmışız bunu?
How do we even do that?
- Onu nasıl yaptık ya?
That's the best we can do without more info.
Bu, daha fazla bilgi olmadan yapabileceğimiz en iyisidir.
That we did what we did because we had to do it... to survive.
Yaptıklarımızı, hayatta kalmak için mecburiyetten yaptığımızı da.
Let's do all that we can.
Elimizden geleni yapalım.
I don't know some point we just learn it's better not to do that and...
Bilmiyorum, bir noktada bunu yapmamanın daha iyi olduğunu öğreniyoruz...
- Yeah, we can do that, right?
Bunu yapabiliriz, değil mi?
What do we do about that?
Peki bu konuda ne yapacağız?
And there was nothing that we could do.
Yapabileceğimiz hiçbir şey yoktu.
Do you even care that we just lost a crew member? Do I- -
Az önce bir ekip elemanını kaybetmiş olmamız biraz bile umurunda mı?
- How do we counter that?
- Bununla nasıl başa çıkacağız?
We have... no data on that, do we?
Bu konuda bir bilgimiz yok değil mi?
Think of all the good that we can do.
Yapabileceğimiz onca iyi şeyi düşün.
Do we look that stupid on comms?
İletişim kurarken böyle aptal gibi mi görünüyoruz?
We can't do that.
- Ne?
We're not here to do that, okay?
Bunu yapmak için burada değiliz, tamam mı?
It's too bad that we only got to do four romantic things.
Yalnızca dört tane tatlı şey yapmış olmamız çok kötü oldu.
The Evil Queen may not care about innocent bloodshed, but we both know that you do.
Kötü Kraliçe masum kanı dökülmesini umursamıyor olabilir, ama ikimiz de biliyoruz ki, sen umursuyorsun.
He said all our modes of transportation, boats, trains, planes, cars, the way we produce our food, the way we build our cities, almost everything we do releases carbon dioxide, CO2, and that leads to climate change.
Teknelerin, trenlerin, uçakların, arabaların, bütün taşımacılık yöntemlerimizin, yiyeceklerimizi üretme şeklimizin, şehirleri kuruşumuzun, neredeyse her şeyin karbondioksit salımı yaptığını, bunun da iklim değişikliğine sebep olduğunu söyledi.
Well what we have to do is come up with solutions, and unfortunately we have a governor and we have a cabinet that doesn't believe that this is a major issue.
Çözüm bulmamız gerekiyor. Ama maalesef bunun büyük bir sorun olduğuna inanmayan bir valimiz ve kabinemiz var.
If anyone gives you this very cute stuff and tells you, Oh the world's poor should move to solar, and, Why do they have to make the mistakes that we have made?
Biri gelip "fakir toplumlar güneş enerjisine geçmeli", "bizim yaptığımız hataları neden tekrarlamak zorundalar" gibi şeyler söyleyebilir.
And it will be leadership that we can all hold up to our government and say listen if the U.S. can do it and the U.S. is doing it, in spite of all their pressures, we can do it as well.
Devletimize gösterip "bakın, Amerika bunu yapabiliyor ve yapıyor, bütün baskılara rağmen biz de yapabiliriz" diyebileceğimiz bir lider olursunuz.
We bought a piece of land in Fiji, so that if our people choose to migrate today, they can do it.
Fiji'de toprak satın aldık. Böylece halkımız bugün göç etmeye karar verirse bunu yapabilecek.
The, the targets that have been set in Paris are nowhere near enough for what the scientists tell us we have to do eventually to solve this problem.
Paris'te koyduğumuz hedefler, bilim insanlarının bu sorunun çözülmesi için söylediği gerekliliklere kıyasla hiç yeterli değil.
So you're saying that if we do the right thing, we're gonna heat up, or we're gonna.
Doğru şeyi yapsak ısınacak mıyız yoksa...
That we can always redirect our steps, that we can always do something to solve our problems.
Attığımız adımları değiştirebilir, sorunlarımızı çözmek için her zaman bir şey yapabiliriz.
The only thing that we can do is control what we do next, how we live our lives, what we consume, how we get involved, and how we use our vote to tell our leaders that we know
Yapabileceğimiz tek şey, bundan sonra yapacaklarımızdır. Hayatımızı nasıl yaşayacağız? Neleri tüketeceğiz.
Now think about the shame that each of us will carry when our children and grandchildren look back and realize that we had the means of stopping this devastation but simply lacked the political will to do so.
Çocuklarımız ve torunlarımız, geçmişe bakıp bu yıkımı engelleme fırsatımız olduğunu ama bunu yapacak siyasi iradeye sahip olmadığımızı fark ettiğinde, hepimizin yaşayacağı utancı bir düşünün.
If that's the way you want to go, we could do that.
O yoldan halletmek istiyorsan öyle de yapabiliriz.
I do those things because that's what we signed up for.
Hepsini yaptım çünkü böyle olsun istemiştik.
Look, I'll check in on that number, But if you can't keep yourself out of trouble. We can't do our job and protect you.
Bak, o numarayı bir bakarım ama kendini beladan uzak tutamıyorsan işimizi yapıp seni de koruyamayız.
That's what we do.
Yapacağımız da bu.
We do something that makes us feel good, we want to do it again.
Bizi iyi hissettiren eylemleri yaptığımızda bu eylemleri tekrarlamak isteriz.
We do something that makes us feel bad and we want to avoid it.
Bizi kötü hissettiren eylemleri yaptığımızdaysa bu eylemlerden uzak durmak isteriz.
we don't know each other 51
we don't have much time 440
we don't have one 55
we don't have 70
we don't have any 57
we don't 1406
we don't have anything 45
we don't have time for that 61
we don't care 92
we don't know 1067
we don't have much time 440
we don't have one 55
we don't have 70
we don't have any 57
we don't 1406
we don't have anything 45
we don't have time for that 61
we don't care 92
we don't know 1067
we do 2181
we don't know yet 293
we don't have time 329
we don't have it 66
we don't know anything 72
we don't know that 318
we don't have a lot of time 158
we don't have to 166
we don't want any trouble 77
we don't do that 82
we don't know yet 293
we don't have time 329
we don't have it 66
we don't know anything 72
we don't know that 318
we don't have a lot of time 158
we don't have to 166
we don't want any trouble 77
we don't do that 82