Wearing traducir turco
25,970 traducción paralela
I can do it even if he can't do it. Are you wearing a fake mustache?
O yapamazsa bile ben yaparım.
He was wearing this.
Bunu giyiyordu.
He was wearing a frickin'football helmet.
Bu lanet futbol kaskını giyiyordu.
Who was wearing it?
Kim giyiyordu ki?
Because we found her wearing this.
Çünkü bulduğumuzda üstünde bu vardı.
Is that what you're wearing?
Bunu mu giyeceksin?
I'm gonna hazard a guess and say you're not here to discuss which color tie the President is wearing tonight.
Bir tahminde bulunup, başkanın hangi renk kravat.. takacağını konuşmaya gelmediğini söyleyeceğim.
You might as well be wearing a flashing sign.
Işıklı tabelalar gibisin demek ki.
- Wearing them?
- Giyiyor muymuş?
Too bad you're wearing that.
- Bunu giymeniz kötü olmuş.
You're just not wearing clothes.
Siz sadece giysi giymiyorsunuz.
I'll keep my eyes open for a zombie wearing an icy-hot patch.
Soğuk yakı yapıştırmış bir zombi için gözlerimi dört açarım.
I tossed the clothes I was wearing down the garbage chute as soon as I got home.
Evet gelir gelmez giydiğim kıyafetleri çöpe attım.
Well, all around'em, there was nothing but black, and they were wearing those helmets too, so where their faces should have been, there's just more black, like, uh, they were lost or... invisible.
Etrafta karanlıktan başka hiçbir şey yok ve o başlıkları da giyiyorlar o yüzden yüzleri daha da karanlık çıkıyor sanki kaybolmuş ya da görünmez gibiler.
Some weak shadow of a man wearing this sad suit of flesh.
Güçsüz bir adamın bedene bürünmüş sefaleti gibi.
And that lady at table four ordered before she started knitting that sweater she's now wearing.
Bir de şu 4. masadaki kadın o kazağı örmeden önce sipariş vermişti. Şimdi de giyiyor.
The guy who opened the other apartment door wasn't wearing pants.
Diğer kapıyı açan adamın üzerinde pantolon yoktu.
Still wearing the Rolex.
Hâlâ Rolex takıyorsun.
The wedding dress you're wearing is gorgeous.
Şu anda giydiğiniz gelinlik çok güzel.
Joon always looks good no matter what he's wearing.
Joon ne giyse yakışır.
Alice was wearing it when she went missing.
Alice o kolyeyi kaybolduğu zaman takıyordu.
And Mrs Webster thinks that this girl, at the back... .. she's wearing Alice's necklace.
Ve şu arkadaki kızın Alice'in kolyesini taktığını düşünüyor.
And the girl behind them is wearing my daughter's necklace.
Arkalarındaki kız ise, kızımın kolyesini takıyor.
I understand, but if you were wearing your Apple Watch, you wouldn't be.
Anlıyorum, ama Apple Saat'ini takıyor olsaydın kaybolmazdın.
I will start wearing more hats.
Daha çok şapka takmaya başlarım.
These are the boots I was wearing when I proposed to you.
Sana evlenme teklif ederken bu botları giyiyordum.
You're only wearing one boot.
Botunun birini giymemişsin.
If you wanted it, you'd be wearing it.
Yüzüğü istiyorsan, takmalıydın.
If I stop wearing fucking perfume, will people think we've broken up?
Siktiğimin parfümünü sıkmayı bırakırsam insanlar ayrıldığımızı mı düşünecek?
Long black hair, wearing a pea coat?
Uzun siyah saçlı, kaban giyiyor?
Wearing gold armor now?
Altın Zırh giyiyor musun?
He was wearing rouge.
Allık sürmüştü.
Beautiful beaches, bikini-clad bitches, and my bolo tie-wearing brother from another mother,
Güzel plajlar, bikinili kızlar ve başka anadan doğma papyonlu kardeşim...
So, I started using the lightbulb cameras and wearing an earwig so I could hear instructions.
Sonrada ampul şeklindeki kamera ve kulak içi kulaklık, kullanmaya başladım. Böylece talimatları duyabiliyordum.
She was wearing a protective suit.
Koruyucu giysi giyiyordu.
Okay, I gotta ask- - why are you wearing a bow tie?
Patlayacağım artık. Neden papyon takıyorsun?
See, he's not wearing a tie.
Bak işte. Kravat takmıyor.
I like wearing new socks.
Yeni çorap giymeyi seviyorum.
No... off the clothes he was reported wearing in the Missing Persons report, filed with the LAPD last Thursday.
Hayır, perşembe günü polise yapılan kayıp ihbarında kaybolduğu sırada giydiği söylenen kıyafetlerden bulduk.
That's what Nick was wearing when we all went out last Wednesday night.
Çarşamba gecesi hep birlikte dışarı çıktığımızda Nick bunları giyiyordu.
Uh, technically, Lieutenant, it was shrapnel, but if you weren't wearing that vest...
Teknik olarak komiserim, o bir şarapneldi. - Yine de yeleği giymeseydiniz...
- Don't you think Patrice will ask what happened to the jacket you were wearing earlier today?
Sizce Patrice sabah giydiğiniz cekete ne olduğunu sormayacak mı?
And the morning after it all happened, Gene was actually wearing a Swiss army watch, which I'd never seen before.
Olaydan sonraki sabah Gene daha önce hiç görmediğim Swiss Army bir saat takıyordu.
You're wearing that?
- Bunu mu giyiyorsun?
Omar wasn't wearing his seat belt.
Omar emniyet kemeri takmıyordu.
I prefer the hands yanking my Johnson to be soft, petite, and wearing nail polish.
Benim oğlanı çeken ellerin yumuşak, genç ve ojeli olmasını tercih ederim.
Uh... she's... she's wearing her wedding dress.
Uh... Gelinliğini giyiyor...
All the pictures we've got of Carol Fincher, she's wearing this Thomas Sabo bracelet.
Carol Fincher'ın fotoğrafları, bileğinde Thomas Sabo bileziği var.
He's wearing booster pants with all the hidden compartments.
Gizli bölmeleri olan bir pantolon giyiyor.
She was wearing it in the hospital.
Hastanede takmıştı.
And you started wearing perfume.
Parfüm sıkmaya başladın.