English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / inglés → turco / [ Y ] / You'll get

You'll get traducir turco

43,483 traducción paralela
I'll take whatever you can get.
Ne öğrenebiliyorsan öğren.
We'll get you that chocolate somewhere else.
Sana o çikolatayı başka yerde buluruz.
We'll contact you when we get to Mount Casey, Northern Light.
Mount Casey'ye ulaştığımızda seninle temasa geçeriz, Kuzey ışığı.
All right, you guys keep an eye on these monitors, I'll go get Doris.
Tamam, siz monitörlerden gözünüzü ayırmayın, ben Doris'i almaya gidiyorum.
You'll be able to get out through the aqueduct.
Kanaldan dışarı çıkabileceksiniz.
I'll let you get back to your job.
Müsaade edeyim de işinize bakın.
- I'll get you an expedited warrant.
- Hızlandırılmış arama yetkisi alayım size.
You'll get yours, I promise you.
Cezanı çekeceksin, söz veriyorum.
We'll fill you in when we get there.
Vardığımızda sizi bilgilendiririz.
I'll get you a driver.
Sana şoför ayarlayacağım.
We'll talk after you get some sleep.
Biraz uyu sonra konuşuruz.
You wouldn't make that kind of weapon unless you know you can get your hands on smart bullets.
Eline akıllı mermi geçebileceğini bilmiyor olsan böylesi bir silah yapar mıydın?
- Nobody's done that, like- - - [Matt] You won't get caught, though, because, like, it'll just be, like, an image.
- Bu hiç yapilmadi. Yakalanmazsiniz çünkü sadece bir sembolden ibaret olacak.
Carl and I will get there ahead of you, do on-sight reconnaissance, find a spot, and once we have it, we'll let you know.
Carl ve ben senden önce oraya varacağız. Keşif yapacağız. Bir yer bulduğumuzda da sana haber vereceğiz.
I'll get you two more, sir.
İki tane daha getiriyorum, efendim.
Hey, if you die or get maimed, we'll just tell your mom you were already like that when you got here, right?
ÖIürsen ya da sakat kalırsan annene zaten buradeyken olduğunu söyleriz değil mi?
How about I go get more tacks, you get us some coffee, and when you come back, we'll start fresh?
Biraz daha raptiye almaya gitsem ve bize kahve alsam geri döndüğümde yeni başlangıç yapsak nasıI olur?
You'll see my manuscript. If I die, get it to a publisher.
El yazımı göreceksin, eğer ölürsem, bir yayınevine verirsin.
And that means you'll fight to get us off the night shift, right?
Bunun anlamı bizi gece vardiyasından kurtarmak için uğraştınız, değil mi?
If you get so much as a scratch on it, you'll never leave New York.
Eğer üzerinde çok fazla çizik bırakırsan, asla New York'tan ayrılamazsın.
You'll get your damn cookies when you give me your ass!
Götünü bana verdiğin zaman boktan kurabiyelerini alabilirsin.
O'Neil, I'll get back to you.
Bunu sonra konuşuruz.
Answer our questions... All of them. And if we're satisfied with what you have to say, you'll get your Senate appointees.
Tüm sorularımıza cevap verin söyledikleriniz bizi tatmin ederse
I'll try to get you new coordinates if I can.
Yapabilirsem yeni koordinatlarını yollamaya çalışacağım.
You'll never get past my assistant.
Asistanımı geçip bana ulaşamazsın.
- Maybe we'll get lucky and he'll, you know, come back here and paint something on the wall saying he sailed off to Hawaii.
- Eğer şanslıysak Pat buraya gelir ve Hawaii'ye gittiğine dair duvarlara bir şeyler yazar.
You get your friend, I'll secure our ship.
Sen arkadaşını kurtar, ben de gemimizi. Teşekkür ederim.
Don't worry. You'll get your food supply.
Yiyeceklerinizi alacaksınız.
So you get it running and I'll get the others.
O yüzden sen gidip onu çalıştır ve bende gidip onları getireyim.
Can I, maybe, get a look at that? I'll print you out a copy.
Sana bir kopyasını çıkartırım.
If you get five new voters, hell, you know what, I'll vote for Hillary.
Eğer beş yeni seçmen bulursanız bahse girerim, ben de Hillary'e oy veririm.
Get out there, you furry tit! Come out!
Çık bakayım oradan, seni gidi kıllı yaratık!
All right, well, I'm guessing Bunker Hill wasn't on your itinerary, but I promise while you're here, you'll get five star treatment.
Yolculuğunuzda Bunker Hill'e gelmeyi planlamadığınızı biliyorum ama buradayken en iyi tedaviyi alacağınıza söz veriyorum.
Just soak me in ; you'll get it.
İyice bir bakın, anlayacaksınız.
We'll get you out of here.
Seni kurtaracağız. Hadi.
We'll get you through this.
- Bunu atlatacaksın.
Right, Jeremy, you go sort that sniper, we'll get these started.
Tamam Jeremy, sen şu keskin nişancının icabına bak, biz de bunları çalıştıralım.
You haven't got long to get it going cos I'll be down again in a second, changed and ready to roll.
Tamir etmek için çok vaktin yok çünkü az sonra giyinmiş ve gitmeye hazır olarak aşağıda olacağım.
I've got to get this right, otherwise you've won.
Adam akıllı oynamam lazım yoksa sen kazanacaksın.
If we can't get your hyperdrive working, you'll have to come with us on our ship.
Eğer hiper sürücünüzü çalıştırabilirsek, bizim gemimize gelmeniz gerekecek.
Takes a little time, but you'll get the hang of it.
Ama... sen de öğreneceksin bağlamayı.
If the board sees Oscar as a liability, maybe you'll get the job permanently.
Heyet Oscar'ı bir yükümlülük olarak görürse, belki de kalıcı olarak bu işi alacaksın.
Afterwards, we'll swing by the pharmacy, get those medications that the doctor wrote for you.
Sonra da eczaneye uğrar, doktorun yazdığı ilaçları alırız.
Oh, here, get on all fours and I'll show you. - All right.
- Yere yat ta göstereyim.
We'll get the mail truck started, fill up these gas cans, swing by and pick you up in 20.
Posta kamyonunu vurduracağız, benzinleri bidonlara doldurup.. i .. 20 dakika içinde sizi alacağız.
Don't worry. You'll get your gun back.
Merak etme, silahını geri alacaksın.
Of course, you'll only get the chance to if we can figure out what Rumplestiltskin is planning before the sun goes down and he takes you away, which, now that I've calmed you down, maybe we can do that.
Tabii ki bu şansı ancak güneş batmadan ve seni uzaklara götürmeden önce Rumplestiltskin'ın ne planladığını öğrenebilirsek elde edebilirsin... Şimdi seni sakinleştirelim ve bakalım öğrenebilecek miyiz.
I'll make a list for you later when I get some time.
Ben müsait olduğum, bir anda o listeyi hazırlar sana veririm.
So, you come back on a Sunday morning, when folks are relaxed, then you'll get your signatures.
Yani sen buraya bir Cumartesi sabahı gel insanlar rahatlamışken, o zaman imzalarını toplarsın.
Now, you get her to sign the paperwork while we work, and we'll be done before you know it.
Biz çalışırken sen de imzasını al ve göz açıp kapayıncaya kadar işi bitirelim.
Uh, I know what you're thinking, but even if we could get it to the ocean, liquid metal can't have contact with water or it'll explode.
Ne düşündüğünü biliyorum ama okyanusa taşımayı başarsak bile sıvı metal suyla temas edemez yoksa patlar.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]