You don't have to come traducir turco
1,030 traducción paralela
You don't have to come.
Sen gelmek zorunda değilsin.
You don't have to come, Delos.
Gelmek zorunda değilsin, Delos.
Why don't you come down to the club and have a drink.
Kulübe gelip bir içki içsenize. Yorgun görünüyorsunuz.
You er... you don't have to come, you know?
Sen... gelmek zorunda değilsin, biliyorsun?
Now if we don't come back, you'll have to get the Strontium 90.
Eğer geri dönemezsek, Stronsiyum 90'ı siz almak zorundasınız.
But don't make me have to come looking for you, Burnett.
Ama beni, seni aramaya gelmek zorunda bırakma, Burnett.
You don't have to come here if it bores you.
Seni sıkıyorduysa buraya gelmeseydin.
You don't have to come along if you don't want to.
İstemiyorsan benimle gelmek zorunda değilsin.
Now, how come so much money don't appeal to you, Jess, when you don't even have to raise a hand to get it?
Nasıl oluyor da çok fazla para seni cezbetmiyor Jess, hele elde etmek için Çok kolay olduğu bir zamanda?
If you don't throw away your guns and come out immediately with your hands up we'll have to take you out in some other way
Eğer silahlarınızı atmaz ve hemen elleriniz başınızın üzerinde dışarı çıkmazsanız size dışarı çıkarmanın başka bir yolunu bulmak zorunda kalabiliriz.
You don't have to come over, Dave, if you've got something better to do.
Eğer yapacak başka bir işin varsa, buraya gelmek zorunda değilsin.
Not only you'll have nothing to eat if you don't come but also I'll not tell you... last night's story
Gelmezseniz yemekten mahrum kalmakla beraber dün gece başladığım hikayenin... sonunuda öğrenemeyeceksiniz
Then don't feel you have to come up here.
Öyleyse buraya gelmene gerek yok.
If you don't come over the Samurai and his child will have to die for you!
Gelmeyecek olursan, Samuray ve çocuğu senin yüzünden ölecek!
You're crazy to come here if you don't have any money!
Paran yoksa buraya geldiğin için delirmiş olmalısın.
They gave me the name of this tutor... so I called him up. He told me to come over on Saturday. I don't suppose you'd have time... to come over with me, would you?
Bana bu özel öğretmenin adını verdiler... ben de telefon ettim... bana Cumartesi gelmemi söyledi... benimle gelmek için zamanın olduğunu... sanmıyorum, ama gelirmisin?
Why don't you just give me an open end order... and I'll fill it personally and then you won't have to come to the show?
Bana boş bir sipariş formu ver... onu ben doldurayım, böylece defileye gelmen gerekmez.
you don't have to : you are allowed to use one space, then a different one, come back to the first, jump to the third, the fourth, back to the second again.
bir boşluğu değil de diğerini kullanıp, sonra tekrar ilkine gelip sırayla üçüncü ve dördüncüden devam edip tekrar ikinciye geçebilirsin.
It's dangerous, child, to come to conclusions when you don't have any facts.
Elinde veri olmadan sonuç çıkarmak tehlikelidir.
What does surprise me is that you have come all this way to talk to me, and then you don't talk to me.
Beni şaşırtan şey ise, benimle konuşmak için bu kadar yolu gelip de benimle konuşmamanız.
- You don't have to come here.
- Buraya gelmek zorunda değilsin.
You don't have to come, you know.
Gelmek zorunda değilsin yani.
Come on, you know darn well you don't have to be there for at least two days.
Hadi, gayet iyi biliyorsun... en az iki gün orada olmak zorunda değilsin.
We don't have much time. That's why I asked you to come right away.
Çok fazla vaktimiz yok, Mr.Prince. Hemen uğramanızı istememin sebebi de buydu zaten.
Lilly, you don't have to come this way.
Lilly, buradan geçmek zorunda değilsin.
Don't worry and keep working. I've come here because I have something important to tell you.
Endişelenme, çalışmaya devam et, buraya geldim ; çünkü sana söyleyeceğim önemli bir şey var.
And come back, and they don't have the decent courtesy... To ask you how you're doing. You know, "can I do anything for you?"
Buna rağmen dönünce biri yanına gelip "Nasılsın?" veya "Senin için ne yapabilirim?" bile demiyor.
You don't have to come with us.
Bizimle gelmen gerekmez.
Look, why don't you come over to the window and open the curtains, and then we can have a look at each other?
Bak, neden pencereye gelmiyor ve perdeleri açmıyor ve birbirimize bakmıyoruz?
You don't have to believe he'll come back.
Geri döneceğine inanmak zorunda değilsin.
You know what I think, Major, I don't think you have the guts to come down here, you asshole!
Ne düşünüyorum biliyor musun binbaşı, bence buraya gelmeye cesaretin yok, pislik herif!
You don't have to come.
Gelmek zorunda değilsiniz.
You don't have to explain anything to anybody. Come into my office.
Hiç kimseye bir şey açıklamak zorunda değilsin.
Why don't you come on down and see the mile of cars we have to choose from?
Bizr grlin ve seçebileceğiniz bir kilomrtrr arabaya bakın.
It may come as a shock to you doctor, but a lot of us don't have it so easy in this world, and that unpleasant reality is expressed in art, real and horrible art like this.
Doktor olarak size şok edici gelebilir, ancak bir çoğumuz bu dünyada öyle kolay kazanamıyor, ayrıca nahoş gerçeklik ; sanatla, böylesine gerçek ve korkunç bir sanatla ifade edilir.
Now I don't have to do this anymore Tomorrow I'll bring you home and go to... find the treasure ; after that I'll come look for you
ama artık vazgeçtim... yarın seni evine bırakıp... hazineyi almaya gideceğim, sonra gene sana gelecem!
- You don't have to come.
- Gelmek zorunda değilsin.
So I don't even have to ask you, as a... personal favor, not to come to the office until I contact you.
Sizinle irtibat kurmadan ofise gelmemenizi rica etmeme gerek yok sanırım.
You come home, and I try in a good humour, good mood, there's this dinner, that dinner, with the kids you don't have to do anything.
Eve geliyorsun ve ben seni... güler yüzle, iyi bir ruh haliyle karşılamayı deniyorum çocuklarla o yemekti bu yemekti derken senin hiçbir şey yapman gerekmiyor.
You don't have to come home.
Evime gelmek zorunda değilsin.
Yeah, but he doesn't come in for an hour... and I don't have authorization to let you do this.
Evet ama o bir saatten önce gelmez ve benim bunu yapmanıza izin verme yetkim yok.
But even if you don't have hot water, the baby's going to come. Ker-boom! Natural.
Doğa görevini yapacaktır ve bebek gelir.
- You don't have to! - I'll come to you when the time is right.
- Doğru zaman gelince anlarsın.
Don't you have the guts to come out?
Benimle konuşacak cesaretin yok mu? - Onu rahat bırak.
[Switek Continues] You are lost. You can come along nice-like, or you don't have to come along at all.
Ya adam gibi gelirsin, ya da hiç gelmene gerek yok.
You don't have to come.
Bu durdurulamaz. - Gelmek zorunda değilsin. - Ben geleceğim.
You don't have to walk. Another bus will come along.
Yürümek zorunda değilsin.
You don't have to come out.
Rahatsız olmayın.
Look, you don't have to come in if you don't want to. You wanna stay out here?
İstemiyorsan girmek zorunda değilsin Burada beklemek ister misin?
When Dr. Sommers tells you to come to his house to meet his brother who's into Eastern philosophy you really don't have much choice, do you?
Dr. Sommers sana doğu felsefesi okuyan kardeşi ile tanışman için gelmeni söylediğinde fazla bir seçme şansın yoktu, değil mi?
You don't have to come.
gelmek zorunda değilsin.