You don't have to go traducir turco
2,454 traducción paralela
Don't you have to go to Qing Dao to sign a contract today?
Sen bugün Qing Dao'ya bir anlaşma imzalamaya gitmeyecek miydin?
Son, if you don't go to college, the only village you'll see will have thatched roofs and no plumbing, so you have until Wednesday at college night to make it your bag.
Evlat, üniversiteye gitmezsen göreceğin tek kasaba sazdan çatıları olan ve içinde su tesisatı olmayan yerdir. Bu yüzden çarşambaya kadar üniversiteye gitmek için valizini hazırlayacaksın.
You don't have to go skinny dipping.
İlle de dalman gerekmiyor.
Yeah, well, you don't just tell your partner you may have a baby with someone else and expect him to go back to eating a delicious and inventive meal like it's nothing!
Erkek arkadaşına başka birinden çocuğun olabileceğini söylüyorsun sonra da bir şey olmamış gibi bu leziz ve yaratıcı yemeğine kaldığı yerden devam etmesini mi bekliyorsun? !
First of all, you don't have to go.
Öncelikle gitmek zorunda değilsin.
I don't have to go to work... If you want me to hang around.
İstersen işe gitmem.
Sweetheart all I'm saying is you don't have to let go of the past to move on.
Tatlım... Yoluna devam etmek için geçmişi silmene gerek yok.
Hey, so I was thinking - maybe we should go shopping and get you some new clothes so you don't have to dress up every day.
Düşünüyorum da, alışverişe çıkıp sana yeni bir şeyler alalım da her gün böyle resmi giyinmek zorunda kalmazsın.
At least you don't have to go to school every day.
En azından her gün okula gitmek zorunda değilsin.
Don't you have to go home at some point?
Bir yerden sonra buradan ayrılman gerekmiyor muydu?
You don't have to go.
Gitmek zorunda değilsin.
You don't realize, Mrs. Bishop has the kids, and she doesn't have to go to court to keep him from the kids.
Farkında değilsiniz, çocuklar Bayan Bishop'ta ve babalarını çocuklardan uzak tutması için mahkemeye gitmesine gerek yok.
Maybe you don't even have to go up to see Eric.
Belki Eric'i Görmek için yukarı çıkmana gerek yoktur
I don't want to rush you, but we have to go.
Acele ettirmek istemem ama, çıkmamız gerekiyor.
- You don't have to go. - I gotta go. Come here.
Gel buraya hadi
- You don't have to go anywhere. - I gotta go. I do.
Gitmene gerek yok
I don't usually do this kind of thing, so... I promise, you'll never have to go through it again.
Normalde böyle şeyler yapmam, o yüzden bunu bir daha yaşamayacağına söz veriyorum.
You just be happy that you're off the hook and that you don't have to go on stage any more.
Böylece mecburiyetten kurtulursun ve sahneye çikmak zorundada kalmazsin
It's better if you leave tonight while they're asleep so they don't have to see you go.
Eğer uykularında evi terkedersen seni giderken görmek zorunda kalmazlar.
You don't have to go to work?
İşe gitmen gerekmiyor mu?
- You don't have to go.
Gitmek zorunda değilsin.
OK, look... you don't have to go through the whole full-body meshugas.
Bak bütün bu deliliğe katlanmak zorunda değilsin.
It's better if you live tonight while they're asleep, so they don't have to see you go.
Kızlar uyurken gitsen iyi olur. Böylece görmezler seni.
I told you to go watch the door. I don't want to have to kill this bitch.
Kapıya bakmanı söylemiştim, bu orospuyu öldürmek zorunda kalmak istemiyorum!
I don't know if you can understand this but just... hearing that people are-are looking, that people are trying to figure out what happened it makes any punishment, wherever I have to go, bearable.
Bunu anlayabilir misin bilemiyorum sadece, eşimi arıyor..... olmaları ve olayı çözmeye çalışıyor olmaları, benim cezayı hak ettiğimi gösteriyor, bunun için cezaya katlanabilirim.
Ah... Ladies, you don't have to go nowhere.
Bayanlar, hiçbir yere gitmek zorunda değilsiniz.
Yeah, but you don't have to go along with the crowd.
Evet, ama o kadar da abart demedim.
- Don't you have to go?
- Gitmen gerekmiyor mu senin?
You don't have to go. Let's talk, uh, let's talk clippers.
Hadi Clippers'tan konuşalım.
Don't you have a birthday party to go to?
Senin gideceğin bir doğum günü partisi yok muydu?
Oh, you don't have to go to the dialysis center.
Diyaliz merkezine gitmene gerek yok.
Aw. You guys don't have to go to all that trouble.
Bu kadar şeyle uğraşmanıza gerek yok.
You don't go have sex with the guy you are supposed to be separated from!
Ayrıldığın adamla ilişkiye girmene gerek yok.
Don't yöu have to go?
Senin gitmen gerekmiyor mu?
Selfishly, sir, because I don't want to have to be there if you decide to go back to it.
Bencilce olacak, efendim, çünkü geçmişe dönmeyi istediğinizde... -... orada olmak istemiyorum.
I realized that I am a problem and that I never should have come so you can just go to New Orleans with everybody else in your posse and just have fun or whatever. I don't even care anymore.
Bir sorun olduğumu ve hiç gelmemem gerektiğini fark ettim böylece ekibindeki herkesle New Orleans'a gidebilirsin eğlenebilirsin ya da ne olursa artık.
By the way, don't forget to have those authorizations signed or you won't go camping.
Bu arada, izin kâğıtlarını imzalatmayı sakın unutmayın yoksa kamp yapmaya gidemezsiniz.
Don't you have anything to fucking do with them, do you understand? All right, come on. Let's go!
Bak sakın bulaşma bunlara anladın mı?
You don't have to go to college.
Sen de mi koleje gideceksin?
You don't have anywhere to go, do you?
Gidecek başka bir yerin yok, değil mi?
If you have some spare time, why don't we go to a hotel like before...
Biraz boş zamanın varsa, neden önceden olduğu gibi bir otele gitmiyoruz.
You don't have to go too crazy here, Sheila, but as close to Vera Wang as you can get.
Çok abartmana gerek yok, Sheila ama Vera Wang'in modellerine benzetirsen iyi olur.
Right, I mean... why go and see a prostitute if you don't want to have sex?
Nasıl yani? Sevişmek istemiyorsan neden fahişe çağırırsın ki?
I'm sure I don't have to tell you this could go down very hard for you ; assaulting a police officer.
Bunun bir polis memuruna saldırmanın, senin için çok kötü bir hal alabileceğini söylemek zorunda olmadığıma eminim.
If you have significant doubts about our relationship, you don't go to your young, semi-hot assistant. You come to me.
İlişkimiz hakkında önemli şüphelerin varsa genç, yarı seksi asistanını aramazsın.
I don't care if you have to go to the very pit of Hell, find them, find them!
Cehennemin dibinede gitseler, bulun onları!
I mean, I think that you have to get... When you're doing something that intense, even as a lookout, you're just, like, freaked out,'cause you just don't know how anything's gonna go.
Yani böyle bir durumda bu kadar aşırı bir şey yaparken, gözcülük bile olsa, insan heyecandan ölüyor.
You don't want to go and have a little cry about it to Shel?
Gidip Shel'e mızmızlanmak istemez misin?
You don't have to go anywhere near this.
İstersen bu işe hiç bulaşmayabilirsin.
Okay. Hey, look, you don't have to go Calling the super every time you need something.
Hey, bak, bir şeye ihtiyacın olduğunda her zaman kapıcıyı aramak zorunda değilsin.
Well, I told him how when you're driving me crazy and I don't wanna go home, I purposely buy you the wrong thing so I have to go back and get you the right thing.
Beni deli ettiğin zaman eve gelmek istemeyince bilerek istemediğin şeyi aldığımı böylece doğrusunu almak için geri gittiğimi anlattım.