You don't mean that traducir turco
2,354 traducción paralela
Doesn't that mean - l don't know - you should have one too?
O demek değil ki - Bilmiyorum - Sende de bir tane var mı?
Couldn't you say something like that even though you don't mean it?
İstemesen bile böyle şeyleri söyleyemez misin?
I mean, seriously, that's why you don't see Black girls up in the loony bin.
Ciddiyim o yüzden zenci karıları deli hastanesinde görmüyorsun.
I ain't queer like that! But that don't mean you gotta stop.
Ben öyle değilim
Uh, which you did so wonderfully, by the way. - I don't mean that to sound like... - Kass.
Yani sadece donör olmandan bahsetmiyorum ve düşündüm ki, ileride seni sorduğu zaman...
I mean, you don't think that I could have...?
Ben onunkini...
That I don't mean to be, I just get, oh, I just want you to enjoy yourself...
Ve ihtiyacım olan şey bu.. Keyfini çıkarmak falan
I mean, I don't want to make a big deal out of it and be all goofy or anything, but I was just thinking that, you know, our special friendship, that maybe I should... or we should concentrate more on the friendship, less on the special...
Büyütmek istemiyorum ama ahmaklık falan da etmek istemem, ama düşünüyordum da bu bizim özel dostluğumuz belki de ben ya da biz, özel olandan çok dostluk tarafına yoğunlaşmalıyız.
I don't know if anyone else has ever told you that, but I mean it.
Bilmiyorum bunu daha önce biri sana söyledi mi, ama ben içten söylüyorum.
But if I don't turn that ass out soon, that don't look too good on me, you know what I mean?
Fakat bir an önce tadına bakmazsam, benim için durum pek iyi görünmez, dediğimi anlıyor musun?
I mean, that's a little, that's a little crass, don't you think?
Yani demek istediğim bu çok saçma değil mi?
We're not built to lead with our emotions like you are, but that doesn't mean we don't have them.
İnsanlar gibi yaratılmadık, duygularımızla hareket etmeyiz ama bu duygusuz olduğumuzu göstermez.
- Mom, you don't mean that.
- Anne, bunu demek istemiş olamazsın.
Hmm, well, unfortunately, with a man of your low character - and I don't mean to insult you but you were brought up by a sodomy - and fellatio-tutoring crack addict - there's the possibility that you might lie.
Yalnız, maalesef, düşük karakterde bir adam olmandan dolayı bu arada aşağılamak için söylemiyorum ama bir oğlancı tarafından yetiştirildiğinden ve bir kokain bağımlısı olduğundan yalan söyleme ihtimalin var.
I mean, I don't know you that well.
Seni iyi tanımıyorum.
I probably don't mean that much to you, do I?
Muhtemelen senin için bu kadar şey ifade etmiyorum, değil mi?
What does that mean, you don't think you can fuck Tatiana?
Ne demek bu şimdi? Tatiana'yı düzemez misin yani?
You don't mean that.
Öyle demek istemiyorsun.
So I don't mean to, you know, harp on the bad stuff, but, you know, that will all... most of that should get better.
Yani, kötü şeyleri vurgulamak istememiştim ama biliyorsunuz, bunların hepsi, birçoğu iyileşmek zorunda.
You don't mean that.
Ciddi değilsin.
I don't know what kind of guy I'm gonna be in 20 years from now... but I know that you mean a lot to your father.
Şu andan itibaren önümüzdeki 20 yıl içinde ne tür bir adam olacağımı bilmiyorum ancak baban için çok şey ifade ettiğini biliyorum.
I mean, I know we don't know each other that well, but I see you all the time and we are all girls here.
Birbirimizi çok iyi tanımadığımızın farkındayım ama seni sürekli görüyorum ve burada kız kızayız.
You don't mean that.
- Yok canım.
I mean, not that I don't want to be with you and the kids.
Yani, sizle olmak istemediğimden değil ama...
I mean, that's why you don't see a lot of pregnant women dating homeless people.
Hamile kadınlar bu yüzden evsiz adamlarla beraber oluyor zaten.
I mean, don't you find it odd that Mrs. Ross is dressing you up in her dead husband's clothes?
Yani, sana ölmüş kocasının kıyafetlerini giydiriyor olmasını tuhaf bulmuyor musun?
I mean, besides the fact that you drank like a frat boy and you're well into your 30s. - Please don't make me say it.
- Lütfen bana söyletme.
And I don't mean that as a swipe at either of you.
Menekşeye alerjim var. Herhangi birinize hakaret olsun diye söylemedim.
But friends don't go talking shit about each other, which must mean that you and I were actually never friends.
Ama dostlar birbirinin arkasından konuşmaz. Bu da, bizim hiç dost olmadığımız anlamına geliyor.
I just mean that you don't seem to be having a very good time.
Sadece iyi vakit geçirmiyormuşsun gibi hissediyorum.
You're a special person, Naomi, and by that, I don't just mean that you're adventurous and brave and honest.
Özel bir insansın, Naomi. Sadece maceraperest ve cesur bir şekilde dürüst değilsin.
- Annie, you don't mean that.
- Annie, böyle demek istemiyorsun.
I mean, don't you think that it's curious we meet a woman who is unable to die at the exact moment my consciousness seemingly returns from the grave.
Yani sence bilincimin ölümden dönmesinden hemen sonra ölemeyen bir kadınla karşılaşmamız merak uyandırıcı değil mi?
You don't mean that.
- Öyle demek istemediğini biliyorum.
You do know that everything posted on this Web site's fake, don't you? I mean, come on.
Bu siteye gönderilen her şeyin uydurma olduğunu biliyorsunuz, değil mi?
I think I don't have to explain that a third offense will mean you will be asked to leave the building.
Üçüncü bir olaydan sonra binayı terk etmenizin rica edileceğini herhalde izah etmemize gerek yok.
And when I say, "laugh," I don't mean that to sound like I find you in any way amusing.
Bunu söylediğimde sakın seni eğlenceli bulduğumu düşünme.
If you don't wake me up once an hour, with a knock to the head like this, that could mean... Really, I mean, I hate to say it, Em, but...
Her saat başı kafama bu şekilde vurup beni uyandırmazsan bu demektir ki gerçekten, Em, söylemekten nefret ediyorum, ama...
Claire was screwing you. No, I don't mean like that.
Claire seni mahvediyordu.
I don't mean deviant, but that shocked you maybe?
Sapıklık değil belki ama sizi şoke eden davranışlar?
You know, most people would die to be my brother. That's only because they don't know what you're really like. You mean perfect, awesome and popular?
biliyorsun, bir çok kişi kardeşim olmak için ölebilir gerçekte neye benzediğini bilmediklerinden mükemmel, harika ve popüler olmamdan bahsediyorsun herhalde?
I don't do anything, if that's what you mean.
Hiçbir iş yapmıyorum, söylemek istediğin buysa.
I mean, you don't honestly believe that I'm in danger, do you?
Başında durmam gereken bir oto yıkama yeri var. Yani ciddi ciddi benim de tehlikede olduğuma inanmıyorsun, değil mi?
I mean, when somebody is blackmailing you, generally, that means that they know something that you don't want other people to know.
Yani, birileri sana şantaj yaptığında, genellikle bunun anlamı, diğer insanların bilmesini istemediğin bir şeyler bildiğidir.
I mean, if I could only have one kid for the rest of my life, knowing everything that I know about you and even the things that I don't know I would choose you.
Yani, hayatımın sonuna kadar tek bir çocuğum olacaksa,... senin hakkındaki her şeyi bilmeliyim bilmediğim şeyleri bile. Senin seçmeni isterim.
I don't mean sharing with you, but that fuckin'hurt.
Sana anlatmam önemli değil ama alındım anasını satayım.
Y... you don't mean that.
Bunu kastetmedin.
You don't mean that.
Bunu içinden söylemiyorsun.
- No, you don't mean that.
- Bunda ciddi değilsin.
You don't mean that.
Sen de istiyorsun.
I don't think he'll be joining the Dead Olympics, if that's what you mean.
Demek istediğin buysa Ölü Olimpiyatları'na katılacağını sanmıyorum.
you don't want to talk to me 24
you don't 4631
you don't understand me 29
you don't understand 2732
you don't have to worry 197
you don't have to 1176
you don't know me 657
you don't remember me 206
you don't know nothing 35
you don't believe me 569
you don't 4631
you don't understand me 29
you don't understand 2732
you don't have to worry 197
you don't have to 1176
you don't know me 657
you don't remember me 206
you don't know nothing 35
you don't believe me 569