You had to be there traducir turco
354 traducción paralela
- No, you had to be there.
- Hayır, orada olmalıydınız.
You see, we've just picked your name from this enormous drum full of names, only you had to be there to win, and you are, so you have.
Adınızı bir dolu ismin arasından seçtik, kazanmak için orada olmalıydınız, oradasınız ve kazandınız.
You had to be there, right?
Burada olsaydın anlardın?
Doesn't seem worth it but I guess you had to be there, huh?
Bence değmez, ama yaşamadan bilemezsin, değil mi?
You had to be there.
Orada olmalıydın.
i guess you had to be there. i was!
-... sanırım hiç orada olmayacaksın.
- It wouldn't do no good to tell you how it was, you had to be there, and all them movies and books and crap, they don't tell you how it really was.
Eski günleri anlatmakla olmaz. Orada olmanız gerekirdi. Tüm o filmlerde, kitaplarda, yazılarda gerçekten nasıl olduğunu anlatmıyorlar.
You had to be there.
Orada olmalıydınız.
I guess you had to be there.
Sanırım orada olmanız gerekiyordu.
Guess you had to be there.
Anlatınca o kadar komik olmuyor tabii.
You had to be there.
- Burada olmalıydın.
Well, I guess you had to be there.
O günleri görmen lazımdı.
- I guess you had to be there.
Eğlenceliydi, değil mi?
But if you both saw the incident, which obviously you did since you think it was a light shove, and Mr. Brown thinks it was a slam then both of you had to be there the whole time.
Ama eğer olayı ikiniz de gördüyseniz, ki öyle olmuş açıkça size göre hafif bir itmeyse ve Bay Brown'a göre bir fırlatmaysa ikinizin de olay boyunca orada olmanız gerekiyor.
Maybe it's the kind of story where you had to be there.
Belki de içinde bulunmanız gereken türde bir hikayeydi.
Well, I guess you had to be there.
Orada olsaydınız komik gelirdi.
They knew there had to be ways of getting animals and plants from one continent to another because you had these astonishing similarities, especially in the Southern Hemisphere.
Hayvanların ve bitkilerin bir kıtadan diğerine geçmesinin bir yolunun olduğunu biliyorlardı zira özellikle de Güney yarımkürede, inanılmaz benzerlikler söz konusuydu.
But I'm warning you, and you, Jean La Cour... member of the City Counsel, and all of you... if we get us another dose of yellow fever like we had back in'30... when there wasn't enough men alive to bury the dead... there just isn't going to be any town to run a railroad into.
Seni, belediye meclis üyesi Jean La Cour seni ve hepinizi uyarıyorum eğer 1930'larda ölüleri gömecek adam bulunamadığı zamanlardaki gibi.. ... yine bir "sarı humma" vakası yaşarsak içine demiryolu yapacak kasaba da olmayacak.
You know, Father... if I had to live my life over again... there'd be a lot of changes made.
Peder, hayatımı tekrar yaşasaydım, çok şeyi değiştirirdim.
Was there someone you thought would be incriminated... if Nurse Linley had been allowed to speak yesterday?
Hemşire Linley'in dün konuşmasına izin verilseydi size göre suçun yüklenebileceği birisi var mıydı?
That he'd examined the glass and found it to be clean, that it had been washed and dried, would you still hold to your statement that there were a few drops of burgundy remaining in the bottom of the glass?
Yani yıkanmış ve kurulanmıştı. Hâlâ kadehin dibinde birkaç damla olduğunu söylüyor musunuz?
With all the hemming and hawing that goes on, you'd think there wasn't an honest seaman to be had in Bristol.
Bütün bu kural ve kanunlara rağmen,... Bristol'da dürüst bir denizci kalmamış!
So you figured it had to be buried from there to there.
Bu arada bir yerde gömülü olduğunu söylüyordun.
You remember saying this was a racket, there had to be something in it for Christiani?
Bunun bir dolandırıcılık olduğunu, Bunda Christiani'nin bir çıkarı olduğunu söylediğini anımsarsın.
We had a council meeting and everyone agreed that if you wanted to stay we could go to the deputy, I'm sure there'd be no problem.
Burada kalırsın Clay, burada benimle kalır sheriff olursun, eminim bir sorun çıkmıyacaktır, sheriff bunu kabul eder.
Even if there's no poverty to be seen, because the poverty's been hidden even if you got more wages and could afford to buy more of these new and useless goods and even if it seemed to you that you never had so much that is only the slogan of those who have that much more than you.
Sefaletin üstü iyi örtüldüğü için ortada gözle görülür bir sefalet kalmamış olsa bile maaşlarınız arttığı için bu yeni ve işe yaramaz ürünlerin daha çoğunu almaya gücünüz yetiyor olsa bile ve size daha önce hiç bu kadar çok şeyiniz olmamış gibi gelse bile hâlâ sizden çok daha fazlasına sahip olanların savaş çığlığıdır bu sadece.
And if he had not had Toulon nor Egypt to begin his career with, but instead of all those picturesque and monumental things, there had simply been some ridiculous old hag, a pawnbroker, who had to be murdered too to get money from her trunk for his career. You understand?
Kariyerine başlamak için önünde ne Mısır, ne de Toulon gibi bir imkân olmasaydı bu abidevi ve pitoresk şeyler değil de, onların yerine önünde sadece zavallı bir tefeci kocakarı olsaydı ve kariyeri için onun parasını almak dışında bir çıkış yolu bulunmasaydı ve onu öldürmek zorunda olsaydı, acaba ne yapardı?
Forgive me if this sounds cowardly, but I didn't want to be the one to have to tell her what had happened. - If there's nothing more, you'll excuse me. - Certainly, sir.
Bir kartopunun yuvarlanmağa başladığını gördüğünde, it.
Do you know that in the hospitals there's not a single free bed to be had?
Hastanelerde tek bir boş yatak bulunmadığını biliyor musunuz?
You said that there had to be another key to fit the new lock, and when you had that key, then you'd have the person who murdered Allen Mallory.
Demiştiniz ki, yeni kilide uyacak bir başka anahtar daha olmalı, ve o anahtarı bulduğumda Allen Mallory'yi öldüren kişiyi ele geçireceğim..
Besides that, there wouldn't be nothing to worry about anyway if you had her, that's for dang sure.
Bunun yanısıra zaten endişelenecek birşey yok Eğer sen yapmış olsaydın endişelenirdim.
Why don't you play the tape, carry on from there, and you will see that, in fact, it had to be night.
Teybi niçin çalıştırıp, o noktadan devam ettir miyorsun? Göreceksin ki, gerçekte, gece olması gerekiyordu.
But Cassen said in order for there to be enough heating going on you had to start the heating before Europa basically cooled off.
Cassen yeterli ısıyı sağlamak yerine Europa soğumadan ısınmayı sağlamalısınız der.
Rhoda, Pug's an admirable man, and you're a wonderful woman, but there was a rift in your marriage before we ever met. There had to be.
Rhoda, Pug çok iyi biri, ve sen de harika bir kadınsın, ama, biz tanışmadan önce de evliliğinizde sorun vardı.
Well, based on all the whiplash you were inflicting back there, I wondered if you had to be licensed for carrying concealed weapons.
Az önce sebep olduğun boyun incinmelerini görünce, gizli silah taşıma ruhsatın vardır diye düşündüm.
This area that... you and Bill are going to be going to... We know for a fact there are at least... two tribes, that have had no contact with the outside world.
Bill ve senin gidebileceğiniz dış dünya ile hiç bir bağlantısı olmayan en az iki kabile olduğunu biliyoruz.
If you had shot him like I asked... there would be another one to take his place, andhewould have killed us for sure.
Eğer benim söylediğim gibi onu vurmuş olsaydın şu anda onun yerinde bir başkası olurdu ve kesinlikle bizi öldürürdü.
Well, you just had to be there.
Orada olmalıydın.
You had a right to be there, especially if you and Jimmy Chin were friends.
Orada bulunmak senin hakkın, özellikle Jimmy Chin'in arkadaşıysan.
I know that there was something extraordinary between you two, something that had to be purged.
İkinizin arasında olağanüstü şeyler olduğunu biliyordum, saflaştırılması gereken bir şeydi.
That's why you end up living this 50 % existence... when there's 1 00 % waiting out there to be had.
O yüzden ancak % % 50 var olabiliyorsun. Halbuki % % 1 00 seni bekliyor.
You really had to be there to appreciate it.
Güzelliğini görmek için orada olman gerekiyordu.
- There had to be another side to you.
- Senin diğer bir yüzün olmalıydı.
Were it possible, and you had the right to make this decision, wouldn't there be a terrible price to pay?
Mümkün olsaydı ve bu kararı verme hakkın olsaydı, ödenecek korkunç bir fiyatı olmaz mıydı?
Smithers, do you realize, if I had died... there would be no one to carry on my legacy?
Smithers, fark ettin mi? Eğer ölürsem soyumu sürdürecek hiç kimsem olmayacak.
Used to be that you had your Russian reds, your Cuban red, Hollywood red. Here a red, there a red, everywhere a red red. E-i-e-i-o.
Eskiden Rus kızıllarımız vardı, Kübalı kızıllarımız, Hollywood'lu kızıllarımız vardı orası kızıIdı, burası kızıIdı, her yer kıpkırmızıydı gözümüzün önünde hep kızıI vardı.
And there is plenty to be had of it, I assure you!
Usandıracak kadar da çok, emin olabilirsiniz.
So you had to destroy the station so there would be no witnesses.
Bu yüzden istasyonu da imha etmeliydiniz. Böylece ortada şahit kalmayacaktı.
Captain, there has to be a reason why you've had these delusions.
Kaptan, bütün bu olan şeylerin hayal olması için bazı nedenler de var.
If you had something to push up, you wouldn't be sitting there with a sour puss.
Senin de sütyene koyacak bir şeylerin olsa, belki öyle sus pus oturmazdın.
- Well, if you don't catch your man, there's going to be about 300 pounds of it. - I don't think I've ever had it.
Yediğimi hiç sanmıyorum.