You have to stop it traducir turco
400 traducción paralela
You have to stop it once, Mr. Kanda.
Bir kere bırakmalısınız, Bay Kanda.
This thing about decency, you have to stop it.
Şu "iyi kalplilik" denilen şey. Buna son vermelisiniz.
You have to stop it.
Onu durdurmalısın.
So, if it seems like I'm doing it wrong, you have to get on my case and if I try to deviate from it, you have to stop me.
Hata yaparsam kız bana. Yanlış bir şey düşünürsem de durdur beni.
If you find it burdensome to have me remain by your side... I'll stop and leave your side.
Varlığım seni rahatsız ediyorsa daha fazla kalmam.
Well, it's not like we have many options to choose from, but if you try to stop us, it's gonna be bad.
Çok da fazla seçeneğimiz yok gibi. Bizi durdurmayı denerseniz kötü olacaktır!
I'll stop you if I have to tie you up to do it. You hear me?
Gerekirse elini kolunu bağlayacağım anladın mı beni?
But you and I have gone too far to stop. Nor can it be stopped so easily.
Fakat sen ve ben duramayacak ve durdurulamayacak kadar ileri gittik.
What have you done to stop it?
Onu durdurmak için ne yaptın?
We would have made it, if you didn't stop to pick up your gent.
Beyefendiyi almak için durmasak yetişecektik.
"I have only this habit, and I have sworn not to give it away but if you take it off my back I won't stop you."
"Sadece bu kıyafetim var ve onu kimseye vermemeye yemin ettim ama onu üstümden alırsan seni durdurmayacağım" dedim.
It's still no reason why I have to stop trying to make a human being out of you.
Seni insanca yaşamaya alıştırma çabamı terk etmem için bir neden değil bu.
Stop your engines, but be ready to give me all the power you have the instant I ask for it.
Motorları durdur ama tam istediğim anda elindeki tüm gücü bana vermeye hazır ol.
I think you'll have to stop it, sir.
Biraz mantıklı ol.
I still think you'll have to stop it, sir.
Hâlâ onu durdurmanız gerekli diye düşünüyorum
You have to stop giving it to them. I know.
İstedikleri şeyi vermeye bir son vermelisin.
- You think we have a chance to stop it?
- Durdurma şansımız var mı sanıyorsun?
Now, if it's just a question of paying your fare to wherever you want to go, I'll do that. But you have to get off at the next stop.
Şimdi sorun yalnızca bilet ücretinizse, ben gitmek istediğiniz yere kadar olan bileti size alacağım ama ilk duracağımız yerde bu gemiden ayrılmalısınız.
The mission, should you decide to accept it, is to recover the millions which Hagar and his wife have stolen from the needy and put a stop to their charity racket for good.
Eğer kabul ederseniz göreviniz, Hagar ve eşinin ihtiyacı olanlardan çaldığı milyonları kurtarmak ve bu hayır davetlerine bir son vermek.
Well, why don't you stop making jokes and say it so that I can say I have to think it over, or ask my mother, or turn you down.
O halde espri yapmayı bırakıp söyle ki, ben de : "Düşünmeliyim, anneme sorayım." diyeyim ya da reddedeyim.
Even if I have to choke it out of you. - Stop him! Or you'll all be shot.
Durdurun şunu, yoksa hepinizi kurşuna dizdiririm!
You see, if it seemed that I was investigating Maria, sooner or later, Dupont would have to stop me. - Tonight proves that.
Yani, Maria'yı araştırdığım hissedilecek olursa er veya geç, Dupont beni durdurmak isteyecekti.
Therefore I have to warn you that any random attempt to stop the Voyager by other means could trigger off it's own destruct mechanism.
Bu nedenle sizi uyarmalıyım ki, Voyager'ı durdurmak için yapılacak başka bir çaba... onun kendini yok etme mekanizmasını devreye sokacaktır.
But if it isn't me, then we have to make a deal, you and I, to accept that fact and find a way to stop it, OK?
Ama ben değilsem o zaman anlaşma yapmalıyız, olanı kabul edip... bunu durdurmanın bir yolunu bulacağız. Tamam mı?
But you can't let it stop you from getting where you have to go.
- Adam kanlı canlı ve hayatta. - Hayatta mı? - Hayatta.
I'm waiting for you to say what's behind it, so I don't have to stop recpecting you.
Gerçeği açıklamanı bekliyorum yoksa sana hiç saygım kalmayacak.
So you have just one day to find out who this client is, what Undertow is all about, and how you're going to stop it.
Bu durumda müşterinin kim olduğunu Akıntı'nın neyle ilgili olduğunu ve nasıl durduracağınızı bulmak için bir gününüz var.
Marcie, I only want your happiness, preferably at your own house, because, you see, now I have healthy kids, a happy husband, and it has just got to stop.
Marcie, ben sadece mutluluğunu istiyorum. Tabii kendi evinde. Çünkü, sağlıklı çocuklarım, mutlu bir kocam var ve buna bir son verilmeli.
Once I say to you.. - you have fear of slaps? Here! No, stop it!
Dövülmekten korkuyor musun?
- You have to make it stop!
- Bunu durdurmalısın!
Don't you think I ask myself 100 times a day what I could have done to stop it?
Günde yüz defa ölmesini engellemek için ne yapabilirdim diye soruyorum kendime.
You see, Jennifer before we can replace the broken heart we have to stop it from beating.
Görüyorsun, Jennifer, Kırık kalbi değiştirmeden atışları durdurmalıyız.
And you have no right to stop the sharing of information! So you think about it!
Bu bilgileri paylaşmamızı engellemeye hakkınız yok!
You call your lawyer, you have'em tell the insurance company to stop the presses because this thing, no, it's not over yet.
Avukatını ara, sigorta şirketini aramasını ve baskıyı kesmelerini söylemelisin, çünkü henüz bitmedi.
It is the only chance you will have to stop that satellite.
O uyduyu durdurmak için bu tek şansın.
It's just that We have something to propose to you... and I Wonder if you'd stop by the offices.
Sadece, sana bir teklifimiz olacak ve ofise gelebilir misin diye merak ediyorduk.
It's all right. You all have to stop being thieves.
Evet, hepiniz de hırsızlığı bırakacaksınız.
- You have the authority to stop it.
- Bunu durdurmaya yetkin var.
And you have to say something else, just to make It stop?
Bazen bir şeyler söylemek zorundasın, durdurmak için.
You know, your man has the head of a fly and he's chasing his wife all over the place, she's trying to hide the jam so as he won't get stuck in it... – I have to stop you there.
Biliyorsun, senin adamda sinek kafası var... her yerde karısının peşine düşüyor, kadın da... kocası reçel kavanozuna düşmesin diye reçeli saklamaya çalışıyor... - Orada dur bakalım.
If you have this disease, he won't stop until he's found some way to treat it.
Eğer bu hastalık sende varsa, bir çare bulana kadar, asla durmayacaktır.
Do you have any idea as to how to stop it?
Onu nasıl durduracağına dair bir fikrin var mı?
You have to stop Jobe before it's too late.
Çok geç olmadan Jobe'u durdurmalısınız.
That's a fact. They'll stop at nothing for it, nothing. Even if they have to martyr you and risk turning your work into a crusade.
Size işkence etmek hatta yaptığınızı bir haçlı seferine dönüştürmek pahasına sizi öldürürlerdi, bunun için hiçbir şey onları durduramaz.
- You'll have to kill to stop it.
- Durdurmak için sen öldüreceksin.
You don't have it in you to stop me.
Beni durduracak cesaretin yok.
That doesn't mean you have to stop paying attention to me and buying me stuff and driving me places, but it does mean that...
Bu benimle ilgilenmeyi ve beni bi yerlere götürmeyi kesmeniz anlamına gelmiyor... ama sanırım, yani...
Honey, I'm sorry, I know it's our anniversary but I told you on the phone, I don't have time to stop.
Tatlım, yıldönümümüz olduğunu biliyorum ama telefonda sana söyledim duramam.
If it fails and you're unable to reason with her... you have my authorization to stop her... with any force necessary.
Eğer başarısız olursan onu durdurmak için güç kullanaman gerekebilir.
Look, you have got to stop with this before it gets out of hand.
Bak, bu iş çığırından çıkmadan önce durdurmalısın.
It means you have to stop paying me, and come over to my house for dinner so we can finish the massage.
Bana para ödemeyi bırak ve akşam yemeği için bizim eve gel, böylece masajı orada birtirebiliriz demek oluyor.