Z'en traducir turco
33,178 traducción paralela
We stayed in the cheapest place we could find until my sister could wire us enough money for a flight back to L.A.
Kız kardeşim Los Angeles'a dönüş bileti almamız için gerekli parayı gönderene kadar bulabildiğimiz en ucuz otelde kaldık.
I shot him. Our consultant here tells me there were at least five attackers.
Buradaki danışmanlarımız en az beş saldırgan olduğunu söylüyor.
'In whose name we all too often do our worst.
Uğruna hepimiz en kötü şeyleri yaparız.
I don't care who you are, where you live, or more to the point, what you've done.
Kim olduğunuz umurumda değil....... nerede yaşadığınız ya da en önemlisi ne yaptığınız.
[Glenn E. Martin] We've taken discretion away from judges, arguably the most neutral party in the court, and given it over to prosecutors.
Takdir hakkını, muhtemelen mahkemelerin en tarafsız parçası olan hakimlerden alıp savcılara verdik.
I propose a 21st century crime bill to deploy the latest technologies and tactics to make our communities even safer.
Topluluklarımızı daha da güvenli hâle getirmek için en son teknoloji ve taktikleri içeren 21. Yüzyıla yönelik bir suç yasa tasarısı öneriyorum.
[Cory Booker] We are a nation that professes freedom, yet we have this mass incarceration, this hyperincarceration, uh, that is trawling into it, grinding into it, our most vulnerable citizenry, and is overwhelmingly biased towards people of color.
Özgürlük iddiasında olan bir ülkeyiz, yine de en kırılgan vatandaşlarımızı içine alıp öğüten... CORY BOOKER ABD SENATÖRÜ... topluca hapsetme uygulamamız ve çok yüksek bir tutuklu nüfusumuz var ve sistem, beyaz olmayanlara karşı büyük ölçüde önyargılı.
Professor, I know that we're not supposed to become emotionally invested in our clients, but if we don't have any passion, then what's the point of trying to help them in the first place?
Profesör, müvekkiller ile duygusal olarak bağlanmamamız gerektiğini biliyorum ama en ufak bir şey dahi hissetmezsek neden onlara yardım etmeye çalışıyoruz ki?
Because he's in prison, and you're facing an indictment, which makes him the biggest vulnerability you have.
Çünkü o hapiste, sen de iddianameyle karşı karşıyasın bu da en zayıf noktamızı o yapıyor.
Okay, then why don't you tell me this, what's the best thing about having so much money?
Tamam, o zaman neden bana şunu söylemiyorsun, "Çok fazla paranızın olmasının en iyi yanı nedir?"
At least back there, we'll be fed.
- Orada en azından karnımız tok.
Fighting the Evil Queen is kind of what we do best.
Kötü kraliçeyle baş etmek en iyi yaptığımız şeylerden.
At least here we have some cover, some protection.
En azından burada biraz korunmamız var.
We're in the worst situation of our lives.
Hayatımızın en kötü durumunu yaşıyoruz.
To do that, in a way that wouldn't be traceable, even by the best techs in this company... That would be almost impossible.
Bunu yapabilmek, iz bırakmamayı başarmak, bu şirketteki en iyi teknik adamlar için bile... neredeyse imkansız olacaktır.
Dad's way of coping with two motherless daughters was to buy us tickets to feminist lectures, start fucking our godmother and eventually stop calling.
Babamın anasız iki kızıyla baş etme yöntemi feminist konferanslara gitmemiz için bilet satın almak, vaftiz annemizle yatmak ve en sonunda da arayıp sormayı bırakmaktı.
= We'll start drilling all over again. =
Sonra en baştan kazmaya başlayacağız.
Rory... if you find this... know you gave me the best months of my life.
Rory... onu bulursanız... bana hayatımın en iyi aylarını yaşattı.
The best thing for you to do is to confess and go quietly.
Yapmanız gereken en iyi şey itiraf etmek ve sessizce gitmek.
After we take the best parts, we make bone broth.
En iyi parçaları aldıktan sonra, kemik suyu hazırlayacağız.
The corporation demands your peak performance all the time.
Şirket her zaman sizden en iyi performansınızı bekler.
- Agreed... not your best side.
En iyi tarafınız değil.
We need the big guns on this one, and Yo-Yo, Daisy, and Reyes are the biggest guns we have.
Bu sefer ağır silahlara ihtiyacımız var. Yo-Yo, Daisy ve Reyes elimizdeki en ağır silahlar.
In other words, the finest armored personnel carrier money can buy.
Başka bir deyişle, paranın alabileceği en iyi zırhlı personel taşıyıcı.
We have to be the two luckiest people in the whole Apocalypse.
Tüm Kıyamet'teki en şanslı iki insan olmalıyız.
Kate, you are at your worst when you are eviscerating the anorexic lady, and I am still standing here.
Kate, en kötü halin iştahsız kadının iç organlarını parçalarkendi, ve ben hala burda karşındayım.
I just slipped that in there very casually because I think that's something that we should start doing very soon.
Geçen sefer üstünkörü yapmıştım ancak en kısa zamanda tekrar yapmamız gerektiğini düşünüyorum.
Look, can we at least agree that the true enemy here is the white male?
En azından asıl düşmanımızın beyaz erkekler olduğunda anlaşamaz mıyız?
And the last panel, which is the most nightmarish one, especially from a young child's perspective, is this twisted, decayed, burnt landscape.
Üçüncü panel, içlerinde en çok kabusa benzeyeni. Özellikle de bir çocuğun gözünden bakarsanız. Çarpık, çürümüş, yanmış bir manzara görülüyor.
And he drew a picture of our planet on a chalkboard, and then he drew the atmosphere around it, and he said, this is the most important issue of our time.
Kara tahtaya gezegenimizin ve onu çevreleyen atmosferin resmini çizdi. Sonra da bunun zamanımızın en önemli sorunu olduğunu söyledi.
We have been cooling in recent years. If you actually believe that global warming is the biggest problem we face, you're the dumbest son of a bitch on the planet.
Küresel ısınmanın en büyük sorunumuz olduğunu düşünüyorsanız, bu gezegendeki en ahmak hergele sizsiniz.
In Indonesia, we're seeing fires being intentionally set in order to create palm oil plantations, which grow the cheapest vegetable oil in the world.
Endonezya'da palm yağı çiftlikleri yapmak için kasten çıkarılan yangınlarla karşı karşıyayız. Böylece dünyanın en ucuz bitkisel yağ üretimini yapabiliyorlar.
So, of all the reasons for tropical deforestation, the foremost is beef.
Tropikal ormanların yok olmasının en önemli sebebi kırmızı et.
And beef is one of the most inefficient uses of resources on the planet.
Kırmızı et, gezegenimizdeki en verimsiz kaynaklardan biri.
'We wish you the best, both of you.'
Umarız ikiniz için de en iyisi olur.
I said we'd get to it soon as possible.
En kısa zamanda yapacağımızı söyledim.
Well, we know our oldest enemy, and we know there's one thing we can do to win this war :
En eski düşmanımızı tanıyoruz ve bu savaşı kazanmak için yapacağımız tek bir şey olduğunu biliyoruz.
Girl's a high-end spreader from Franklin Heights.
Kız Franklin Heights'ın en tepedeki antenlerinden birisiydi.
With a9913, we can relive our finest moments any time we want.
A9913 sayesinde en güzel anılarımızı istediğimiz anda yeniden yaşayabiliriz.
Tell me this isn't the craziest thing we've ever done.
Bunun şimdiye kadar yaptıklarımız arasında en çılgınca şey olmadığını söyle bana.
Looks like our best in with Juliette is to keep focusing on Taylor's experience as a fighter pilot.
Juliette için en iyi şansımız onun savaş pilotu geçmişine odaklanmamız.
And if you have to spend your life with somebody you should at least see a handsome face every morning.
Harcamak zorunda kalırsan Hayatınız birisiyle En azından görmelisin Her sabah yakışıklı bir yüz.
You are probably the biggest star in the whole world right now.
Şu anda muhtemelen dünyadaki en büyük yıldız sensin.
This might be the most disturbing way you've ever woken me up.
Bu, şu ana kadarki en rahatsız edici uyandırma şeklindi.
We told the captain that we should hit Karig with this as soon as possible.
Yüzbaşıya en kısa sürede elimizdekilerle Karig'e saldıracağımızı söyledik.
It is your decision where to best utilize me and my men, Obergruppenführer, but acting Chancellor Heusmann's hope is that our reinforcements will help you end this destruction.
Ben ve adamlarımdan en iyi faydayı nerede sağlayacağınız sizin kararınız General, ancak Şansölye Heusmann'nın umudu güçlerimizin bu yıkımı bitirmekde size yardımcı olacağı yönünde.
Well, I got to know a woman who would bet on the best in us, who bet on people, no matter what the world said about who they were, who they should be.
Şey, İçimizde en iyi bahis oynayan, insanların ne oldukları, kim oldukları hakkında dünyanın ne söylediğine bakmaksızın, bahse giren bir kadın tanımak zorundayım.
Mr. President, it's time to publicly name Al-Sakar as the perpetrator of this crime
Sayın Başkan. Bu olayın failinin Al-Sakar olduğunu kamuoyuna açıklamamızın ve en uygun hamleyi yapmamızın...
- If you want this to be the shortest presidency in history.
- ihtimal olarak ele almalıyız. - Tarihin en kısa başkanlık dönemini yaşamak istiyorsanız tabi!
Hitting the hottest clubs, the finest honeys, making more cheddar than any of you hedge fund chumps back home.
En afilli kulüplerde, en güzel hatunlarda takılırız,... senin saçma sapan serbest fonundan daha fazla şans yaratırız kendimize.
That's our most vulnerable point, the time that takes.
Kilitli kapı görürsek, ne kullanacağımı biliyorum. Zaman aldığı için bu en savunmasız noktamız.