Zartan traducir turco
46 traducción paralela
As a man who fries cutlets.
Pirzola kızartan adamın biri.
And it was transparently clear from his demeanour and conversation that he had not the faintest suspicion that you and I had any relationship other than that of, as he would probably put it, old pals who used to roast chestnuts together round the jolly old nursery fire.
Tavır ve konuşmasından, ikimiz arasında ateşin başında kestane kızartan eski dostların arasındakinden farklı bir ilişki olabileceğinden en ufak bir şüphe duymadığı açıkça belli oluyordu.
You can tell that to the warden when they burn you.
Bunu seni kızartan hapishane müdürüne söyle.
Now, the one who cranks the most juice into her hubby gets to drive off in that car, and, kids, remember, don't try this at home.
Kocasını en çok kızartan arabaya sahip olur. Ve çocuklar, unutmayın, sakın evde denemeyin.
Whoever fried Seagrave and Cosgrove went to a lot of trouble to make sure they died by fire, but also that the fire blew itself out.
Seagrave ve Cosgrove'u kızartan... her kimse, hem yanarak ölmeleri için, hem de... yangının kendiliğinden sönmesi için çok uğraşmış.
I know a great joint for grilled fish.
İyi balık kızartan bir yer biliyorum.
If we let our emotions get the better of us... and let the teasing that turns our ears red get to us, we will quit our jobs and in doing so harm ourselves.
Duygularımıza kapılsak... yüzümüzü kızartan alaylara kulak versek... bu işi bırakır, kendimize zarar vermekten vazgeçerdik.
- Thanks. Where else am I gonna hear embarrassing stories about you as a kid?
Yoksa çocukluğunla ilgili yüzünü kızartan hikâyeleri başka kimden dinleyebilirim?
So, are you gonna pull strings for the french-fry girl, too?
Patates kızartan kızla da konuşacak mısın?
The sun which bakes our lips to the point of bleeding and your hilarious idea to surround us with water that would kill us if we drank it.
Dudaklarımız kanarken kızartan güneş ve etrafımızı içersek bizi öldürebilecek olan sularla kuşatmanı sağlayan komik fikrin için.
I'm telling Jeff about your friend who deep-fried her sister and then went apeshit at the funeral.
Jeff'e arkadaşından bahsediyordum, hani kız kardeşini kızartan ve cenazede saçmalayan.
For you, Zartan, I'd make an exception.
Senin hatırına, Zartan. Bu seferlik böyle olsun.
- Are you ready, Mr. Zartan?
- Hazır mısın, Bay Zartan? - Hazır ve nazırım, Doktor.
Or a guy with an artifact that, um, fries people.
Ya da insanları kızartan bir objeye sahip biri.
The tech that fried him.
Onu kızartan icat.
What could you have possibly done To make your father want to throw you into a town Surrounded by face-melting pain guns?
Babana ne yapmış olabilirsin ki, seni yüz kızartan acı sistemleriyle dolu bir şehre atmak istesin?
And as you grow up, Paige, you will realize that the man who makes you barf and blush...
Ve büyüdüğünde farkedeceksin Paige, Seni utandıran yüzünü kızartan bir adam...
If this is the same guy who went after Litchfield, we're not dealing with an ordinary kidnapper here.
Eğer bu Litchfield'i kızartan adamsa burada sıradan bir çocuk kaçırılmasıyla karşı karşıya değiliz.
It fires a burst of energy that fries anything electrical within a certain radius.
Belli bir yarıçaptaki elektronik bütün aletleri kızartan bir enerji dalgası gönderiyor.
I saw a man fry a Twinkie yesterday.
Dün Twinkie kızartan bir adam gördüm.
It emits a sonic pulse that totally fries the brain of its intended victim.
Maruz kalan kurbanın beynini kızartan ses dalgaları yayıyor.
A joke that made you blush.
Seni kızartan bir şaka.
I was hoping you could answer a medical question. An embarrassing question.
Yüzümü kızartan bir tıbbı sorumu cevaplarsın diye umuyordum.
That computer's fried.
Bilgisayarı kızartan oydu.
But the Cobra operatives, Storm Shadow and Zartan, remain at large.
Fakat Kobra ajanlarından Storm Shadow ve Zartan sırra kadem basmışlar.
They'll find you out, Zartan.
Seni çözecekler Zartan.
If Cobra and Zartan are in the White House, then the world is at stake.
Kobra ve Zartan Beyaz Saray'daysa dünya tehlikede demektir.
Zartan.
Zartan.
Zartan's entire focus has been this nuclear summit.
Zartan kendini tümüyle bu nükleer zirveye odaklamış.
Zartan will be holding the briefcase.
Zartan çantayı tutacak.
By pressing that button, Zartan initiated an auto-drop sequence.
Zartan o düğmeye basarak otomatik bırakma işlemini başlattı.
The bread-baking grandma lover.
Ekmek kızartan büyükanne sevdalısı.
That's the sentinel that fried me.
Bu beni "kızartan" Sentinel.
You think the fry cook at burger king knows the fucking ceo?
Sence Burger King'de patates kızartan çocuklar CEO'yu tanıyor mudur?
Who's the guy who used to fry up the pan steaks at our pool parties?
Eskiden havuz partilerimizde biftekleri kızartan adam kimdi?
Uh, well, I was hoping you could answer an embarrassing medical question for me.
Yüzümü kızartan bir tıbbı sorumu cevaplarsın diye umuyordum.
The kind that makes me blush ;
İnsanın yüzünü kızartan türden ;
"There's a chicken frying itself in the library."
"Kütüphanede kendini kızartan bir tavuk var."
A dude cooking fries, your clothes soaking up the smell of grease... And you were alone, all alone in the airport, weren't you?
Patates kızartan bir herif vardı, senin giysilerine yağ kokusu sindi ve tek başınaydın, havaalanında tek başına kalmıştın öyle değil mi?
A look that makes me blush.
Yüzümü kızartan bir bakış.
Anyone who's ever roasted marshmallows knows that sugar's flammable.
Marshmallow kızartan herkes şekerin yandığını bilir.
- It's probably the same frequency that fried the fuse box inside the house.
- Muhtemelen aynı frekanstır Evin içindeki sigorta kutusunun kızartan kısmı.
Look, we can just send them all to the hot spike pits with the lava and the bees and the lightning that tears off their flesh.
Dikenlerle, lavlarla, arılarla derilerini kızartan yıldırımlarla dolu bir tasarıyla da devam edebiliriz tabii ki.
That's what we're going to fix, Mr. Zartan.
- Bunu düzelteceğiz, Bay Zartan.
Zartan?
Zartan mı?