Translate.vc / español → turco / Decir
Decir traducir turco
269,365 traducción paralela
La verdad es que, si dependiera de ella, ya no existiría. Quieres decir,
Gerçek şu ki, ona kalsaydı ben çoktan yok olmuştum.
No puedo decir que esto es exactamente lo que tenía en mente cuando ofrecí mis servicios, a menos que haya malinterpretado las señales y las cosas estén a punto de tomar un giro mucho más emocionante.
Hizmetlerimi sunmayı teklif etiğimde... aklımdaki şey tam olarak bu değildi. Tabii işaretleri yanlış okuyorsam ve... işler çok daha heyecanlı bir hale gelcekse o başka.
Quiero decir, Regina podría venir a salvar la vida de Robin, el Héroe, ¿ pero yo?
Yani, Regina Kahraman Robin'i... kurtarmak için harekete geçebilirdi. Ama benim için yapar mı?
He estado haciéndome la misma pregunta y todo lo que puedo decir es que fui un hombre roto por mucho tiempo e hice cosas horrendas.
Ben de kendime aynı soruyu soruyorum... ve tek söyleyebileceğim... çok uzun bir süre sorunlu bir adamdım... ve korkunç şeyler yaptım.
Quieres decir, ¿ de vuelta a su tierra? ¿ El reino que creaste con tu deseo?
Yani onun diyarına... dileğinle yarattığın dünyaya mı?
Todo lo que puedo decir es que realmente lo siento por todo.
Söyleyebileceğim tek şey her şey için üzgün olduğum.
No puedo creer que esté a punto de decir esto.
Bunu söyleyeceğime inanamıyorum.
Es decir, ¿ cuándo papá y tú vais a confiar en mí?
Babamla sen, ne zaman bana güveneceksiniz?
Es decir, creo que todo lo que hemos hecho se sostendrá, pero... nunca se sabe cuánta comprobación han podido llevar a cabo.
Yani, bizim yaptığımız şeylerin su geçireceğini sanmam ama ne denli ayrıntılı bir geçmiş araştırması yapacaklarını bilemeyiz.
Si quiero decir que odio Rusia, puedo decirlo.
Rusya'dan nefret ediyorum demek istersem diyebilirim.
Es una estupidez decir eso.
Çok aptalca bir söz.
Me gustaría ver lo que tiene que decir Alexei cuando todos y todo lo que conoció en Rusia quede arrasado.
Rusya'da tanıdığı herkes bildiği her şey yok olunca Alexei'nin ne diyeceğini görmek isterdim.
Solo quería decir... que es un traidor.
Ben sadece... Adam hain.
Tenemos mucho que decir de cómo van las cosas allí.
Oradaki işlerin işleyişi üstünde bayağı yetkimiz var bizim.
Me gusta decir que Mary Kay no puede cambiar tu genética... aunque no es que vosotras necesitéis mucha ayuda en ese apartado... pero nuestra base nutritiva y cremosa conservará la humedad y mantendrá vuestra piel suave, lisa y fresca.
Hep şöyle derim, Mary Kay genlerinizi değiştiremese de gerçi siz hanımların o konuda bir yardıma ihtiyacınız yok ama zengin ve kremli fondötenimiz nemi hapsederek cildinizin ipek gibi pürüzsüz ve canlı görünmesini sağlar.
No estoy... muy segura de qué tengo que decir.
Ne demem gerektiğini pek bilmiyorum.
Es decir, si estuviera enfermo nos lo diría, ¿ verdad?
Hasta olsaydı bize söylerdi, değil mi?
Es decir, cualquiera podría darse cuenta de eso.
Kim baksa görür bu huyunu.
Eso no se lo puedo decir.
- Bunu size söyleyemem.
Es muy importante saber decir esas dos cosas.
Bunları söylemeyi öğrenmek önemli tabii.
- ¿ No decir bien?
- Doğru söylemedim mi?
Es decir, hemos probado con un par de personas estos meses de atrás, pero nadie adecuado.
Birkaç aydır birileriyle tanıştık ama uygun biri denk gelmedi.
Creo que lo que Philip quiere decir es que ya sabemos lo que hacemos.
Sanırım Philip'in söylemeye çalıştığı şey, yaptığımız işi bildiğimiz.
No se lo podemos decir si no nos lo pregunta.
Sormadığın sürece söyleyemeyiz.
¿ Puede repetirnos qué les va a decir si le preguntan dónde ha estado?
- Tamam. Biri neredeydin diye sorarsa ne söyleyeceğini tekrar eder misin?
Es decir... ni... ni... ni siquiera hemos...
Sonuçta daha şey bile...
Tengo que decir... Hice algo.
Söylemezsem olmaz bir şey yaptım.
Es decir, ¿ no es eso lo que te enseñan?
Yani orada öğrettikleri bu değil mi?
Es decir, los colegios privados cuestan una fortuna.
- Özel okullar bir servet ister.
Promete no decir a Evgheniya lo que te he dicho ahora... ¿ Vale?
Şimdi sana söyleyeceğimi Evgheniya'ya anlatmayacağına söz ver, tamam mı?
Y voy a verla tras las clases y marcharnos a casa, y ella debe preparar cena tras un largo día de trabajo... Pero decir :
Dersi bitince yanına giderdim eve döneriz, yemeği o hazırlamak zorunda kalır.
Es decir, ¿ sin que él lo sepa?
Haberi olmadan mı?
Es decir, no hemos sido solo nosotros, pero... sienta bien poder cambiar las cosas.
Sadece biz değildik tabii ama bir fark yaratmak iyi hissettiriyor.
Saben más palabras ahora pero cómo decir palabras...
Daha çok kelime biliyorlar ama kelimelerin nasıl söyleneceği...
Solo para decir que entiendo lo que pasa.
- Sadece olanların farkında olduğumu söylemek istemiştim.
Y mi mayor deseo es que sean felices, estar a salvo y sin problemas... y habéis ayudado gente que quiero de verdad... y estamos en mismo bando, quiero decir.
En çok istediğim, mutlu ve güvende olmaları başlarına bir bela gelmemesi. Sizler de sevdiğim insanlara yardım ettiniz. Bu da aynı taraftayız demek.
¿ Qué quieres decir?
- Nasıl yani?
No sé qué decir.
Ne diyeceğimi bilmiyorum.
¿ Qué puedo decir?
Ne diyebilirim ki?
No te lo pude decir,
Söyleyemedim.
¿ cómo decírtelo? ¿ Qué podía decir?
Nasıl söylerdim, ne derdim?
Ojalá pudiera decir lo mismo.
Keşke ben de aynısı söyleyebilsem.
¿ Crees que Mason o mis jefes van a sonreír y decir : "Claro, prendámosle fuego"?
Mason'ın ya da patronlarımın sadece gülümseyip "tabi yok edelim" diyeceğini mi sanıyorsun?
Te hice decir que sí.
Kandırdım seni.
Ella interpreta Lo que tu pareja te quiere decir
Çünkü partnerinin dediğini Yansıtır sana o
Cuando paso por un cementerio, quiero decir :
Ne zaman mezarlığın yanından geçsem
Sólo debes decir :
Sadece şöyle diyorsun,
Ahora que lo pienso mejor, es sólo algo que dije por decir, no estoy segura de querer dedicarme al comercio ".
"Yani bir düşününce, öylesine söylediğim bir şeydi herhâlde. Yani illaki ticarete atılmak istemem."
"Suerte" es como decir que algunos nacimos con estrella.
Şans, şunu demenin başka bir şeklidir : Bazılarımız doğduğunda maça bir sıfır önde başlıyor.
A menudo, a decir verdad, ahora en la cabina de luz, tengo un video Wimp de una tortuga bebé que intenta comer una fresa.
Çoğu zaman, hatta şimdi bile şu ışığın olduğu yerde benim için Wimp videosu oynuyor. Yavru kaplumbağa böğürtlen yemeye çalışıyor.
Es decir...
Yani...