Translate.vc / español → turco / Fundamental
Fundamental traducir turco
1,273 traducción paralela
"La recuperación y estudio de información militar e industrial en todo el mundo, fundamental para la superioridad y supervivencia de los EEUU".
"ABD'nin üstünlüğü ve ayakta kalması için çok önemli olan dünya çapındaki hem askerî hem de endüstriyel bilgilerin toplanması ve incelenmesi."
Hemos gastado tanto tiempo y dinero en ti eres tan fundamental para los cataclismos que se acercan, que olvido lo espeso que eres.
Senin için bir sürü zaman ve para harcadık afetler etrafında dönecek ve bazen senin ne kadar yoğun olabileceğini unutuyorum.
- sabes lo fundamental.
- Özetini biliyorsun.
un dia eres fundamental en la batalla. y al siguiente estas solo.
Bir gün herkesin hayatında başlıca figür olarak yaşarken ertesi gün yapayalnız kalıveriyorsun.
Es fundamental en el Ejército.
Askeriye buna önem verir.
Es un principio científico fundamental.
O bilime dayalı bir esasdır.
Olvidé mencionar el rol fundamental de la ética laboral en esta familia.
İş ahlakının bu ailede oynadığı kilit rolden bahsetmeyi unuttum.
Debo recordarte O'Neill que el tiempo es fundamental.
Zamanın önemini hatırlatmam gerek.
El tiempo será fundamental.
Zamanımız değerli.
La Teoría de las Cuerdas mantiene la promesa de que podemos realmente entender cuestiones como por qué el Universo es como es al nivel más fundamental.
JOSEPH LYKKEN ( Fermilab ) : String teorisi, evrenin en temel düzeydeki yapısının ne olduğu hakkındaki sorularımızın, gerçekten anlayabileceğimiz şekilde açıklanabileceğini vaad etmektedir.
"Si tiene que existir `La Teoría Fundamental de la Naturaleza ´, deberia haber una."
Ve eğer bir "Doğanın Temel Teorisi" varsa, bu teori onlardan biri olacaktır. AMANDA PEET :
En los primeros lugares de la lista de prioridades de ambos laboratorios está la búsqueda de algo llamado "supersimetría", una predicción fundamental de la Teoría de las Cuerdas.
Her iki laboratuarın da yapılacaklar listesinde, string teorisinin ana tahminlerinden biri olan ve "süpersimetri" adı verilen bir şeyin aranması vardır.
Esta respuesta funcionó, pero tenía un defecto fundamental creando así La anomalía sistemática contradictoria que si no es frenada, puede amenazar al sistema en sí.
Bu çözüm fonksiyonel olmasına rağmen, temelde yanlıştı. Böylece ortaya çıkan çelişkili anormallik kontrol edilmezse, sistemi tehdit edebilirdi.
Lo cual nos trae al momento de La verdad en que el defecto fundamental finalmente es expresado y La anomalía revelada... Hay dos puertas.
Böylece insan doğasının en zayıf noktalarının başlangıç ve son olarak ortaya çıktığı gerçekle yüzleşme anına geldik.
Comenzaremos con la subasta de esta importante colección un capítulo fundamental en nuestra historia musical.
Bu önemli koleksiyonun açık artırmasına başlıyoruz, Amerikan müzik tarihinin önemli bir kısmını simgeleyen.
Es fundamental. 5 minutos.
Prensip meselesi. 5 dakika.
El derecho a un juicio justo es un principio fundamental.
Her insanın fırsat eşitliği hakkı olmalı. Bu çok önemli bir madde.
La propuesta es fundamental y la arruiné.
Teklif önemli, ama ben çuvalladım.
Su introducción de la Biblia significó la piedra fundamental para una Iglesia Alemana unificada. Hoy 540 millones de personas celebran los cultos, así como los celebraba Lutero.
Bugün 540 milyondan fazla insan, ibadetini onun şekillendirdiği tarzda yapıyor.
Reglas, orden social... el objetivo fundamental de todos los ciudadanos responsables... que desean una calidad de vida que los eleve por encima del animal.
Kurallar, sosyal emirler... hayvanlardan daha yüksek bir yaşam kalitesine sahip olmak isteyen tüm sorumlu vatandaşların esas gereksinimidir.
Es fundamental que descubras lo que están tramando su padre y E.R.I.S.
Babasının ve ERIS'in planlarını öğrenmen çok önemli.
Pero aún no ha respondido la pregunta fundamental.
Temel soruyu hala cevaplamadınız.
Pero "Factotum" proclama su rechazo al trabajo, no como respuesta a la abnegación al trabajo de la ética protestante, sino como un error fundamental, como un total desprecio de la vida que le dictan los demás.
Bizim uşak çalışmayı reddediyordu. Protestan çalışma etiğinin zıddı olduğundan değil ama temelde bir yanlışlıktı. Sonuçta başkalarının belirlediği hayatı boşa harcamak oluyordu.
¡ Ésa es la parte fundamental!
Böylece belleğimizde kalır.
O sea lo que quiero decir es cómo nos va a venir a hablar de algo que no conoce, porque, insisto, en esta cuestión... la práctica es fundamental.
Demek istediğim hiçbir fikri olmayan bir şeyden mi bahsedecek? Israr ediyorum, bu konuda pratik en önemli şeydir
¡ El placer con cada mina es distinto! Por eso, lo que yo digo, la práctica es fundamental, probar, probar y probar.
Her çıtırın tadı farklıdır bu yüzden pratik önemlidir diyorum pratik, pratik, pratik
Se cree que estos acontecimientos son la causa fundamental de las manifestaciones de hoy.
Krizin getirdiği asabiyet... bugünkü gösterilerde büyük rol oynamış gibi gözüküyor.
Pero no mata al hombre cuya descripción fue fundamental para entender que había sucedido.
Ama yazdıklarıyla, olup bitenleri anlamamızı sağlayan, o adam hariç.
es principal, vigoroso, fundamental y exhuberante este edificio es mas grande logro de Kahn
Prensipli, güçlü, köklü ve heyecan verici. Bu bina Kahn'ın en büyük başarısı Gördüğünüz gibi muhteşem.
Pero hay una cuestión más fundamental que el asunto de las minas y es que algunos productos no deberían fabricarse y punto.
Kara mayınları konusunda daha temel bir sorun vardır. Bazı ürünler hiç yapılmamalı.
Trata la cuestión fundamental de si el género humano es capaz de ser humano.
İnsan ırkının insancıl olup... olmayacağını anlatıyordu.
La grabación de Chipre es nuestro interés fundamental y es vital para cualquier respuesta militar que considere Washington.
Önceliğimiz Kıbrıs kaydı. Ve bu, Washington'ın düşündüğü askeri müdahale için çok kritik.
¿ Alguna diferencia fundamental?
Belirgin bir değişim?
Era fundamental para su operación y hubo que suprimirlo.
Operasyonu için çok önemliydi. Ve ortadan kaldırılmalıydı.
El mal más poderoso de por aquí ha cedido una posición fundamental a sus enemigos declarados.
Buraların en büyük şeytani gücü, ezeli düşmanlarını çok önemli bir konuma getirdi.
La mantequilla es fundamental.
Tereyağ gözlemenin en önemli maddesidir.
Recortes de personal y de equipo fundamental. ¿ Afectado?
Personel ve temel malzemelerde kesinti kimi etkileyecek?
"Un estatus quo fundamental está amenazado"
Burada temel bir statüko tehdit altında.
Pero mi inspiración fundamental viene de mi mejor amiga.
Ama benim en büyük ilham kaynağım, en iyi dostumdan gelir.
Él es mi solución al problema fundamental :
Mutlak probleme çözümüm bu.
Y aunque concordamos que la procreación es un derecho fundamental el propósito mismo del castigo es quitar los derechos fundamentales.
Üremenin temel bir hak olduğu konusunda hemfikiriz, böylesine bir cezalandırma temel hakları engellemektir.
Ahora conoceremos criaturas que dieron el siguiente paso fundamental de los simios primitivos hacia nosotros tal vez criaturas como él.
Şimde de maymundan insana doğru hayati bir adım atmış....... yeni canlılarla tanışacağız. ... bunun gibi canlılarla.
Y nosotros, en Elucidate, creemos que la herencia de preocuparse por los demás no es sustitutiva de lo más fundamental.
Ve biz Elucidate'tekilere göre özenle saklanmış bir miras, ederinin yerini tutamaz.
Mira, Claire, es fundamental.
Claire, aslında durum bayağı açık.
Los Estados Unidos no sólo, según los straussianos, llevarían el bien al mundo, sino que serían capaces de vencer la debilidad fundamental de la sociedad americana, una sociedad que había estado sufriendo, casi pudriéndose,
Strausslara göre Birleşik Devletler, dünyaya sadece barışı getirmekle kalmayacak aynı zamanda uzun zamandır mustarip Amerikan toplumunun asıl zayıflıklarının da üstesinden gelecekti.
La importancia fundamental del control de la agenda... fue establecida por McKelvey... independientemente de las repercusiones del resultado final.
Tabii ki, en önemlisi gündem kontrol McKelvey tarafından sonucu göze alınmadan yaratıImıştır.
Es más fácil hacer caso omiso de ese aspecto fundamental de la condición humana.
Bu insanlık halinin temel açısını basit bir şekilde. ... görmezden gelmek onlara daha kolay gelir.
Si conoce alguien a quien hayan mordido, es fundamental que lo aísle de inmediato.
lsırılan birilerini tanıyorsanız, onları hemen karantinaya almanız kesinlikle zorunlu.
No, si bien soy un ejemplar excelente... aún te falta una bestia fundamental.
Oh hayır, sonuncusu ben değilim, tamamlayabilmek için çok önemli bir yaratığa daha ihtiyacın var.
Raymond y yo no estamos de acuerdo en muchas cosas pero creo que compartimos la misma visión fundamental de lo que puede ser este país.
Raymond'la ben belli konularda hemfikir olmayabiliriz, ama bu ülkenin geleceği konusunda aynı temel vizyonu paylaştığımızı düşünüyorum.
El tiempo era de fundamental importancia.
Vakit çok önemliydi.