Translate.vc / español → turco / Lucían
Lucían traducir turco
80 traducción paralela
Había empleados... rufianes... y chicas sobre todo, sobre todo chicas, desde las que iban de vulgar algodón hasta las que lucían fina batista.
Çalışanlar vardı kadın tüccarları ve hepsinin de ötesinde kadınlar. En kötü pamukludan, en iyi ketene kadar elbiseler içerindeler.
Y todos lucían asustados excepto él, que no tenía miedo.
Hepsi korku doluydu. Onun dışında. O korkmuyordu.
Sus letras lucían en la oscuridad.
Harfler elektrikli ve parlıyor, böylece karanlıkta da ilahi okuyabiliyorsunuz.
Las botas lucían muy bien.
Keçeli bot harika görünüyordu.
En la tarde de ayer vimos lanzadores que lucían muy prometedores.
Dün öğleden sonraki idmandaki bazı atıcılar son derece gelecek vaadediyor.
Las nuevas casas, recientemente acabadas lucían jardines de cocina donde flores y vegetales crecían en ordenada confusión.
Kaba sıvaları taze vurulmuş yeni evler çiçek ve sebzelerin muntazam keşmekeş içinde büyüdüğü bahçelerle çevriliydi :
Durante su huida... la mujer que sujetaba la mano de Natakichi... vio esos dos árboles... y dijo que lucían... cual si se hubieran suicidado juntos.
Natakichi'nin elini tutan... kadın, kaçarken bu iki... ağacı görüp söyle demiş : Bu ağaçlar birlikte intihar... eden iki aşığa benziyor.
Los trajes lucían como una mala noche en el palacio del César.
Kostümler Sezar Saray'ının, en kötü gecesi gibiydi.
Todos los sistemas lucían bien. Les dejamos usar el impulso gravitatorio... y abrir la puerta de acceso a Próxima Centauro.
Proxima Centauri'ye giden kapıyı açmak için yer çekimi moduna geçme izni aldılar.
Bien, muchas estrellas de los'70 no eran tan higiénicas como lucían en TV.
Aslına bakarsan 70'lerdeki yıldızlar televizyonda göründükleri kadar temiz değillerdi.
Lucían como gente normal.
Sıradan insanlara benziyorlardı.
Jackie trajo de Hong Kong el film de artes marciales al S. XX... con "Police Story", donde sus especialistas se lucían.
SÜPER POLİS HİKAYELERİ Jackie Hong Kong uzakdoğu aksiyon filmleri sayesinde 20.yy'ın başlarında'Süper Polis', ilk filmde onun dublör ekibi neler yapabileceklerini gösterdiler.
Ellos lucían y actuaban... Pero no era Wall Street.
Görünüşleri ve tavırları, sanki her sabah Fulton Caddesi'ne gitmek üzere saat altı trenine biniyorlarmış gibiydi.
No le gustaban la mayoría de las joyas que lucían o el perfume... y no soportaba tocar los cabellos.
Giydikleri takıların ya da kullandıkları parfümlerin çoğundan hoşlanmaz ve saçlarına dokunmaya tahammül edemezdi.
En el mito, Andrómeda era una princesa fenicia. Ahora bien, puesto que nadie sabe como lucían los fenicios,
Efsanede Andromeda Fenike prensesiydi Şimdi, o zamandan beri Fenikelilerin neye benzediğini bilen yok
Cómo lucían las flores cuando las llevabas en los brazos.
Onları kollarında taşırken çiçeklerin nasıl göründüklerini.
Pero esos belgas lucían tan malvados.
Ama o Belçikalılar seni çok kötü biri yaptı.
- Bueno, discúlpame tengo problemas para creerte porque la última vez que se vio un Cylon, lucían como tostadoras cromadas caminantes.
- Beni bağışla ama buna inanmakta zorluk çekiyorum çünkü Cylonlar son görüldüklerinde yürüyen tost makinelerinden farksızdılar.
Estuvo hasta ahora a bordo, nadie sospechó que los Cylon ahora lucían como nosotros.
Bu gemideki hiç kimse Cylonların bize benzediğinden daha şüphelenmedi.
Todos los oficiales alemanes lucían entusiastas y en forma.
Alman subaylarının hepsi sert görünüşlü, güçlü ve formda insanlardı.
Donde usted ahora ve dos huecos andrajosos. Una vez lucían dos esmeraldas espectaculares.
Şu an iki kopuk ve düzensiz delik gördüğünüz yerde bir zamanlar iki muhteşem zümrüt vardı.
Las chicas lucían muy bien.
Bu kızlar da oldukça güzellerdi.
Había muchos soldados, era un hecho, pero, para mí, lucían más bien como pastores de pinturas renacentistas.
Etrafta bir sürü asker olduğu kesindi ama ben onları Rönesans resimlerindeki çobanlar gibi görüyordum.
Todos lucían como basura.
Herkes berbat görünüyordu.
Lucían excitados así que fume un poco de la pipa del Dr. C... y... fue cuando vi al tipo del video...
Ateşli görünüyordu. Ben de Dr. C'nin potundan bir nefes çektim ve sonra videodaki, toplu tecavüze maruz kalan kişiyi gördüm.
saben, matar grandes números de personas simplemente por que ellos no lucían como vos, ellos no hablan como vos y no tienen el mismo de sobreros que vos.
Sırf size benzemedikleri, sizin gibi konuşmadıkları sizinki gibi şapka takmadıkları için çok sayıda insanı öldürmek.
Aquí están los nombres de cada persona que se llevaron cada uno de ellos, cómo vestían, como lucían.
Burada aldıkları herkesin tek tek isimleri var, dokuzunun da. Ne giydikleri, nasıI göründükleri.
No podíamos entender por qué lucían así, mal vestidos.
"Neden öyle davrandıklarını, neden eski püskü şeyler giydiklerini anlayamamıştık."
Es por eso que sus zapatos lucían tan elegantes cuando hurgaba la tapa de la caja de dinero.
Demek kasadan bir miktar para aşırırken şık ayakkabılar giyiyordunuz.
¿ Recuerdas los viejos animados cuando la gente tenia mucha hambre y pensaban que las demás personas lucían como comida?
Hatırlıyor musun eski çizgi filmlerde insanlar gerçekten acıktıklarında diğer insanlar yiyecek gibi gözükür ya?
Todos en el supermercado lucían como demonios... y tenían entrepiernas gigantescas con microbios... que estaban hundidas en los malditos productos.
Süpermarketteki herkes bir çeşit iblise benziyordu... ve hepsinin devasa bakteriyel kasıkları... lanet olası ürünlere gömülmüştü.
Lucían igual pero sabían totalmente diferente.
Görünüşü aynı ama tadı tamamen farklı.
- ¿ Cómo lucían?
- Neye benziyorlardı?
Y todo comenzó ésta mañana. Vi una vaca con marcas en el costado... que lucían justo como el rostro de Jesús... corona de espinas y el...
Her şey bu sabah bir ineğin siyah lekelerinde İsa'nın şeklini görmemle başladı.
Bueno, cariño, deberías ver cómo lucían las víctimas antes de que la matara.
O bir dahi. Kurbanlarını öldürmeden önce nasıl görüneceklerini çizmiş, görmelisin.
Lucían exactamente iguales a los prisioneros de Guantánamo.
Aslına bakarsanız tıpkı Guantanamo'daki mahkumları andırıyorlardı.
Todos lucían así en esos tiempos.
O zamanlar, hepsi bu şekilde görünüyorlarmış.
¿ Así lucían cuando las robaste?
Çaldığın zaman böyle mi gözüküyordu?
Si nosotros coincidentemente enviamos bocetos que al parecer lucían como las dos víctimas de accidente -
Dağıtılan resimlerin uçak kazasındaki kurbanlara benzemesi tamamen tesadüf.
Hoy dijo que mis pies lucían como los de un cerdo.
Bugün, ayaklarımın domuz ayağı gibi olduğunu söyledi.
Y en unos pocos días sus cerezas no sólo lucían normal sino que comenzaron a enviar las señales apropiadas a su cerebro.
Birkaç gün sonra, kirazlar, normale dönmenin yanında, doğru sinyalleri de göndermeye başladılar.
Como orgullosos dueños del museo del Electro, es nuestro privilegio poder mostrarles a ustedes, cómo el cine y la calle Hope lucían años atrás.
Electro müzesinin gururlu sahipleri olarak, sinema ve Hope Street'in zaman akıp giderken nasıl değiştiğini sizlere sunabilmek bizim için bir ayrıcalıktır.
¿ Entonces cómo lucían estas primeras serpientes?
Peki, ilk yılanların görünüşü nasıldı?
Justo cuando las cosas lucían tan promisorias el estado de Nueva York tiene una de sus peores inundaciones de la década y toda la filmación se suspende.
Tam da her şey çok umut vericiyken New York Eyaleti son 10 yılın en kötü selini yaşadı ve bütün çekim durduruldu.
¿ Los padres lucían bronceados?
Ailesi bronz gözüküyor mu?
Y con el abogado más barato de la ciudad de su lado las cosas no lucían bien para los hermanos Hickey.
O civardaki en ucuz avukatla, Hickey kardeşlerin gidişatı hiç de iyi görünmüyordu.
Ella se preguntaba como lucían, qué edad tenían, y si estaban casados, usaban lentes, o habían encontrado bebés en sus cervezas.
Neye benzediklerini, kaç yaşlarında olduklarını ve evliler midir, gözlük takıyorlar mıdır, ya da biralarında bebek buluyorlar mıdır diye merak etmeye başladı.
Para mi lucían falsos.
Bence sahte görünüyorlar.
- ¿ Cómo lucían los alienígenas?
- Uzaylılar neye benziyorlardı?
Nos acabamos de enterar, pero no sabía que lucían como nosotros.
Sadece bize benzediğinizi bilmiyorduk.
Digo que había tres personas que lucían muy similares.
- Birbirlerine çok benzeyen üç kişi vardı diyorum.