Translate.vc / español → turco / Roza
Roza traducir turco
184 traducción paralela
La National Air Races roza el suelo 5 veces al día.
Milli Hava Yarïsï, günde bes kere burnu yere sürtmek demek.
La punta de la flecha le roza el corazón. - Hay que quitársela.
Okun ucu Quayne'in tam kalbinin üstünde!
- El parachoques roza la rueda.
- Çamurluk lastiğe sürtüyor.
Y con mi hija, mi Rosa, tu madre te ha dicho "adelante", ¿ eh?
Ama... Ama benim kızım, Roza'm için annen sana "Tamam, devam et evlat." dedi öyle mi?
La expresión roza lo grotesco.
Lafı bile mantıksız.
Henri hará confidencias a Raymond sobre su nuevo ligue, una modelo mientras te roza la rodilla bajo la mesa.
Henri yeni model-sevgilisiyle ilgili sırlarını Raymond'a anlatır masanın altından senin bacağını okşarken.
La devoción por su rey roza el fanatismo.
Neredeyse, fanatik bir şekilde, kralları Süleyman'ı destekliyorlar
Perdimos Vicksburg por un tonto que roza la trición.
Orasını kendi aptallığımızla kaybettik.
Capitán, esto roza la locura.
Bu neredeyse bir çılgınlık.
Roza la cara...
Yüzüne dokun.
De nuevo roza la cara.
Yüzüne dokun.
Tengo una bala en la espalda, a veces roza contra algo.
Sırtımda bir kurşun var, bazen bir şeye basınç yapıyor.
La manera como tu uña roza mi...
Tırnağını avucumda gezdirmen çok hoş...
Mueve la lengua y roza los dientes con ella.
Ahududu yiyormuş gibi, dilini dişlerinin üzerinde dolaştır.
¿ Roza sus dedos en tu cabello?
Saçlarını okşuyor mu?
La hermana menor pretende... la libélula roza la superficie del agua.
♪ Küçük olan yusufçuk gibi... davranarak su üstünde seker. ♪
Después de que llamases, papá y yo estuvimos despiertos toda la noche, hablando de Rosa y de ti.
Sen aradıktan sonra, babasıyla ben bütün gece uyumadık, seninle Roza'dan konuştuk.
Tu cociente intelectual roza la estupidez.
Patavatsızlığın salaklığa dönüşüyor.
Como una mantilla mojada que te roza la espalda.
Kızgın kumlardan serin sulara seni okşayacak.
The Times : "Bomba azul roza Metrópolis".
The Times, "Mavi Bomba Metropolis'te".
¿ Entonces qué es lo que me roza el cuello?
Peki, o halde boynumda ki çizikler ne?
- El guardabarros roza la rueda.
- Ön çamurluk lastiğe sürtüyor.
Quiero que me lleves a lo de Babis, ahí donde canta con su amante, Rosa
Sevgilisi Roza ile bulunduğu yere.
¿ que toque el pandero para que Rosa cante tus versitos?
Roza da senin mısralarını söyleyecek öyle mi? Biz ne yapıcaz, ikimiz!
Rosa es muy buena persona... y una gran profesional. Óyeme bien y entiéndelo de una vez...
Roza çok iyi bir insandır.
No te atrevas a volver a mencionar a Rosa
Seni de o çürük, düşmüş Roza yapmış!
Usted sabe, su actitud me roza el camino equivocado.
Evet. Bütün davranışları beni gıcık ediyor.
Roza el gatillo y coloca el punto rojo donde quiere que vaya la bala.
Tetiğe dokun ışın çıkar - kırmızı noktayı hedefe getir.
Que cuando tu lengua lo roza, duele... y no puedes dejar de hacerlo...
Diline sürter durur, canını acıtır kendi önemini diretir.
Tan seguido como quieras. Buenas noches.
Sağlığına, sevgili Roza.
¿ Cómo reaccionaría en un apuro? Su seguridad roza la arrogancia, pero suele tener razón.
Rice, küstahlık derecesinde kendinden emindir, ama genelde de haklı çıkar.
La bala roza la mejilla del primer ministro.
Kurşun, Başbakanın yanağını sıyırır.
Yo podría empezar a pensar en usted y roza mis muñecas.
Seni düşünmeye başlayabilir ve bileklerim kesiyorsun.
Bueno, roza la brillantez.
Neredeyse mükemmel.
Roza esos cinco.
Çakıyormuş gibi yapalım.
No la cultivan, no realizan roza.
Onu sürmüyorlar, ekip biçmiyorlar.
Acababa de hacer la tercera tirada iba a recoger el dado siento que algo me roza y... ¡ Dios mío! ¡ Me han robado!
Tam da üçüncü kenti yapmıştım, zarı almak için karşıya eğilirken bir şey bana çarptı ve bir baktım, aman Allah'ım soyulmuşum.
"Un aliento sedoso roza mis mejillas."
"Nefesi ipek gibi yanağıma değiyor."
Por Dios, Horacio, lo he notado estos tres años. Nos hemos vuelto tan finos que hasta el más palurdo le pisa los talones al cortesano y le roza el sabañón. ¿ Desde cuándo eres enterrador?
Vallahi Horatio, bakıyorum da şu son 3 yıl içinde çağımız öyle değişmiş ki, köylü ayağının ucuyla saray kibarının topuğunu dürtükleyip nasırını acıtacak.
Me da una mirada extraña. Me roza al pasar y me meto en el baño.
Bana tuhaf bir bakış attı, yanımdan yavaşça geçti, ardından tuvalete girdim.
El océano lo roza contra la arena Así se vuelve tan suave.
Okyanus kumu okşuyor. İşte böyle düzleşiyor.
Todo cuanto hace roza la ilegalidad.
Neredeyse yaptığı her şey kanun sınırlarında.
Eso roza el sacrilegio.
- Bu hürmetsizlik. - Bunu istemem.
Tendría que hacer una roza.
Döşemek için duvarın yarısını kırmam gerek.
Me roza la camisa y me pica.
- Tişörtüme takılıp kaşınıyor.
- Nos dejó tirados, se fue
Sevgilisi Roza ile şarkı söylemeye gitti.
¡ No puedo hacerle daño a Rosa!
Roza'ya fenalık yapamam. Acı çekmiş bir insandır.
¿ Entendido?
Roza'yı bir daha ağzına alayım deme!
Nunca existió mejor rembetissa que Rosa, Marika,...
Roza!
¿ Cuántos corazones lloraron por Rosa?
Roza'dan daha derbeder usta şarkıcı yok, Marika! Kaç Gönül ağladı Roza için?
.. ella le roza con la rodilla.
Ne zaman kadına yaklaşsa, bacaklarını garsona sürtüyor.