Translate.vc / español → turco / Siempré
Siempré traducir turco
221,459 traducción paralela
Tenía este océano entre la gente y si alguna vez conseguías cruzar y hacer una conexión, siempre era temporal.
İnsanlar arasındaki bu okyanısı gördü ve karşılaşıp herhangi bir bağlantı yaşarsan bunun hep geçici olduğuna inandı.
Hay esta teoría que siempre estamos a sólo nueve comidas de la anarquía.
Böyle bir teori var... Dokuz yemek sonra anarşi başlar.
Y quiero que sufra para siempre.
Ve sonsuza dek acı çekmesini istiyorum.
Siempre quise... Pero ya sabes cómo son las personas.
Ben hep istedim ama insanların nasıl olduklarını biliyorsun.
Eres igual que tu padre, siempre culpando a otros por sus propios fracasos.
Sen de baban gibisin kendi hataların için daima başkalarını suçluyorsun.
Sí, sólo tomaré algunas cosas. Estate siempre preparado o lo que sea.
Her zaman hazırlıklı olmak ya da herneyse.
Hiciste lo que tenías que hacer, como siempre.
Yapılması gereken şeyi yaptın, her zaman yaptığın gibi.
Siempre he querido hacer eso.
Bunu her zaman yapmak istemişimdir.
Solíamos trabajar en una compañía de cable, y siempre que íbamos a almorzar, fumábamos marihuana.
Bir kablo şirketinde çalışıyorduk ve her öğle aramızda ot içiyorduk.
Es que, en el comercial, los gemelos siempre tienen goma de mascar.
Reklamlarda, ikizlerin yanında hep sakız oluyor da.
En el comercial siempre tienen, así que supuse que ustedes tendrían ".
Doublemint sakız reklamlarında yani. Ben de sizde vardır dedim. "
No me imagino en otro trabajo, porque siempre nos echan de todas partes.
Kendimi başka bir işte göremiyorum çünkü her şeyden kovuluyoruz.
Siempre intentan imponerte sus ideas.
Herkesi emellerine alet etmeye çalışırlar.
- Y siempre les colgamos...
- Biz de her hafta telefonu kapatıp...
El sujeto negro siempre tenía un arma.
O siyah adamda hep silah vardı. Neyse.
Pero lo único que siempre me pregunto es :
Ama bir şey var ki... Benim hep sorguladığım bir şey var,
Pero siempre pareces mantenerlas para el trabajo.
Bunlardan belki önceki adreslere ve bilgilere ulaşabiliriz.
Siempre decía que quería que fuéramos perfectos, pero él vivía por las imperfecciones. Las veía como oportunidades - para enseñarnos.
O bizi karanlığın gücünden korur... ve... ve...
Habla de ti siempre en la mesa en las cenas del domingo con la familia.
Bu saatler hep fatura demek evlat. Sadece işin bitince beni ara tamam mı?
Acepté la oscuridad para siempre...
İyilik için karanlığı kucakladım.
Siempre supiste que un día tendría que...
Bir gün buna mecbur kalacağımı biliyordun.
Es lo que siempre decía Finn.
Finn hep böyle derdi ha?
Siempre llevo coquilla.
Hep korumayla dolaşırım.
Sí, tú eres la que siempre está parloteando sobre que tú eres la jefa.
Evet sürekli patron olduğun konusunda gevezelik eden sensin.
Estamos actuando como siempre.
- Hayır davranmıyoruz.
siempre puedo adoptar. No se lo deseo a ningún niño abandonado en el mundo.
Dilerim onların iyiliği için böyle bir şey yaşanmaz.
Mejor que cualquiera de las de su equipo. Sí, siempre ha sido una buena atleta.
Hadrian Duvarı'nı aşabileceğini düşünecek kadar aptal bir Danimarkalı prens vardı.
En la guerra entre el bien y el mal, el testigo siempre será tirado al lugar del conflicto con el fin de... ser testigo de él.
Tekmelediğinde dışarı fırladı mı? - Büyük ihtimalle. - Tamam, bu kadar cesaret konuşması yeter.
Y creo que ambos sabemos que siempre fuí mejor que tú. Sí.
Tüm binayı yok edecek.
Porque siempre, siempre eras tú, Ansel.
Bu gerçekten sen misin? Oh, Tanrı'ya şükür.
Siempre quemas las tortillas de todas maneras.
- Nasıl oldu?
Mamá, siempre me puedes decir la verdad. Ok.
Anne, bana her zaman gerçeği söyleyebilirsin.
No hay señales del Jinete. La fuerza del tiro rompió la linterna de Franklin de las manos de la srta Jenny, pero como siempre, teniente, tuvimos una fuerte victoria.
Patlamanın şiddeti hanımefendi Jenny'nin elindeki Franklin'in fenerini yok etti, ama, her zamanki gibi, teğmen, büyük bir galibiyet elde ettik.
Bien, siempre me empujaste a probar cosas nuevas... así que me mudé a Washington, D.C.
Beni hep yeni şeyler denemeye zorlardın.. ve bende Washington D.C'ye taşındım.
La srta Jenny está conmigo, desde luego... Como lo estás tú... siempre.
Hanımefendi Jenny benimle birlikte, elbette... senin gibi... her zaman.
Cuando conocí a las Leyendas en 1942, siempre estaban discutiendo.
Efsanelerle 1942'de karşılaştığımda sürekli birbirleriyle çekişiyolardı
Pero siempre supe que me quería.
Yine de beni sevdiğini biliyordum.
Siempre se cura a sí misma.
- Kendi kendine iyileşiyor.
Siempre he querido visitar el Somme.
Hep Somme'a gitmek istemişimdir.
A la hora de la verdad, te verán igual que siempre te han visto : como un matón.
Günün sonunda sana yine aynı şekilde bakacaklar, bir haydut gibi.
Para vosotros, siempre seré un... delincuente.
Sizin gözünüzde her zaman bir suçlu olarak kalacağım.
Siempre tengo un plan.
Yani Efsanelerden iki grup mu var?
Bien, me despido para siempre entonces.
Peki öyleyse, sanırım artık veda etmeliyim.
Tony, ¿ y si hablas menos y te dedicas a trabajar? Seguro que siempre le hablas así a la servidumbre, Xan, pero no impongas tu clasismo a esa trabajadora transgénero. Cielos.
Tony, daha az konuşup işine odaklansana.
El que siempre amenaza con matar a niños para demostrar algo. Dámelo.
Bir şeyi kanıtlamak için çocukları öldürmekle tehdit eden Tanrı.
Siempre azul.
Hep mavi! Hep mavi! Hep mavi!
Siempre azul.
Hep mavi! Hep mavi!
Siempre azul...
Hep mavi! Hep mavi!
- Siempre...
Hep ma...
Siempre azul.
Hep mavi!
- Siempre azul
Peki. - Hep mavi, hep mavi.