Translate.vc / español → turco / Solá
Solá traducir turco
51,018 traducción paralela
Creo que estoy lista para estar sola otra vez.
- Sanırım tekrar yalnız kalmaya hazırım.
¿ Puedes encadenar esas palabras, papá, en una sola frase tú solo, papá?
O kelimeleri cümle haline kendin mi getirdin baba?
Sola para siempre.
Sonsuza dek yalnız.
Ahora mismo. - No vamos a dejarla sola.
- Onu burada bırakmayız.
No hay ni una sola persona en el país que tenga ese nombre.
Ülkede o isimde tek bir kişi bile yok.
Hay una sola forma de averiguarlo.
Anlamanın tek yolu var.
Tú casi... logras la misión sin una sola referencia a Shawshank.
Az kalsın görevi Esaretin Bedeli alıntısı yapmadan bitirecektin.
Estaba completamente sola y asustada.
Tek başına kalmış, çok korkmuş
Me lo puede decir ella sola.
O bana kendi söyleyebilir
¡ Cielos! ¿ Sola?
Tanrım, tek başına mı?
Teniendo en cuenta el tamaño de la bala y la densidad del papel, puedo determinar la fuerza de arrastre o en términos sencillos : cuánto frena una sola hoja de papel a una bala.
Kurşunun boyutunu ve kağıdın yoğunluğunu hesapa katarak, sürtünme kuvvetini layman terimiyle tanımlayabilirim : tek bir kağıt parçası mermiyi ne kadar yavaşlatır?
Toda mi vida he intentado ponerla en un libro y este amigo la quiere en una sola frase.
Hayatım boyunca onu bir kitaba sığdırmaya çalıştım ve bu arkadaş tek cümlede istiyor.
* Se va por el pasillo y a la derecha va a girar *
# Koridorda sağa sola koşturuyor #
No hay una sola coincidencia.
En ufak bir benzerlik bile yok.
- No. Yo trabajo sola.
- Hayır, ben tek çalışırım.
Sr. Lerner, después de todo lo que ha pasado, ¿ por qué creeríamos una sola palabra de lo que diga?
Bay Lerner, bütün olanlardan sonra niçin söylediklerinizin tek kelimesine bile inanalım?
¿ Por qué pavimentarían una sola parte de la ruta?
Yolun sıradan bir bölümünü niye asfaltlasınlar ki?
- Dobla a la izquierda.
- Sola dön. - Hayır.
Ya no cojea, pero ahora está sola.
Artık topallamıyor, ama şimdi yalnız.
Su madre ha tenido éxito criándola, pero la vida que se le presenta será desafiante y la pasará casi toda sola.
Annesi, yavruyu başarıyla büyüttü ama onun için yaşam zorlu olacak ve neredeyse her zaman yalnız yaşayacak.
No hemos hecho ni una sola captura hoy.
Bugün tek bir çekim bile yapamadık.
Esta es la primera vez que está tan alto por sí sola.
Kendi başına ilk kez bu kadar yükseğe çıkıyor.
Los únicos animales aquí son las jirafas, pero estos gigantes pesan una tonelada y pueden matar a un león de una sola coz.
Burada bir tek zürafalar var ama bu bir tonluk devler bir aslanı bir tekmede öldürebilir.
Bueno, esto es una jungla por sí sola.
Bu da kendine özgü bir cangıl sayılır.
Un sendero solitario que termina en una habitación aburrida sin una sola alma para llorar tu muerte.
Bu senin mirasın. Ölümüne yas tutacak zavallı bir ruhun bile olmadığı kasvetli bir odada son bulan yalnız bir yol.
Te dejó sola para que te coman los gusanos.
Böceklerini yiyesin diye seni terk ettiler.
No sé como voy a superar este día sola.
Siz ikinizin özel şakaları yoktur.
Por ejemplo, lo he usado para reunir a todos los pequeños y peleoneros reinos de Inglaterra en una sola entidad, ahora capaz de defenderse por sí sola en contra de cualquiera que pudiera venir a amenazarla o destruirla.
Mesela gücümü, İngiltere'nin bütün küçük çatışan krallıklarını tek çatı altında toplamak için kullandım artık onu tehdit etmeye veya yok etmeye gelen herkese karşı kendisini savunabilecek durumda.
¿ Rittenhouse no es un "ellos", es una sola persona?
Rittenhouse bir grup değil bir kişi mi?
Sientes que no estás sola.
Yalnız olmadığını hissedersin.
Sigo estando sola.
Hala yalnızım.
No estás sola.
Yalnız değilsin.
Así que para proteger a Cómodo vas a dejarme aquí, sola.
Commodus'u korumak için beni burada tek başıma bırakıyorsun.
Si hay una sola cosa cierta es que te amo y que nunca haría nada que te hiriese.
Doğru olan tek şey varsa o da seni sevdiğim ve sana asla zarar verecek bir şey yapmayacağımdır.
Era imposible, por más poder que el emperador proclamara ejercer, que una persona sola dirigiera un imperio de 50 millones de personas sin ayuda de otros.
İmkânsızdı. Bir imparator ne kadar güç kullandığını iddia ederse etsin birinin başkalarının yardımı olmadan 50 milyon kişilik bir imparatorluğu yönetmesi mümkün değildi.
Cleandro ahora va por el pueblo romano... y cree que hay una sola forma de garantizar su apoyo.
Ve onların desteğini kazanmanın tek bir yolu olduğuna inanıyordu.
Siento que no haya ni una sola cosa que te divierta hacer conmigo.
Benimle yapmaktan keyif duyacağın tek bir şey olmadığı için üzgünüm.
No, no estoy sola en casa una noche de sábado.
Hayır, cumartesi gecesi evde tek başıma oturmuyorum.
Creo que será mejor si voy sola.
Tek başıma gidersem daha iyi olur diye düşünüyorum.
Y sí, quizás fuera cosa de una sola vez, pero creo que todo lo que hacemos nos acerca o aleja de la bebida.
Ve evet belki küçük, bir kerelik bir şeydi, ama bizi bir araya getiren ya da uzaklaştıran şey bir içkiydi.
Hay una sola persona que sabe manejar la bomba.
Patlayıcıları yerleştirebilecek tek kişi var.
No debes estar sola.
Yalnız olmamalısın.
¡ Izquierda!
Sola bak!
Para cuando pueda pagarla, se conducirá sola.
Yeterli param olana kadar bu şeyler kendi kendine gitmeye başlar.
Cuando estoy nerviosa, hablo sola.
Gerginken kendi kendime konuşurum.
Soy más rápida, soy más grande, soy más fuerte... y si alguna vez siquiera piensas... en salir sola de esta casa, una vez más, te derribaré tan duro, que ni sabrás que te golpeó.
Güçlü, bitmeyen, daha büyük, bitmeyen, hızlı edişinin. Ve hiç bile düşünürseniz. Yine kendi başınıza bu evden ayrılırken,
- cómo está sola y que ellos...
Yapayalnız ve onlar o var nasıl.
Nunca estoy realmente sola.
Asla gerçekten yalnız edişinin.
Hay una sola cosa que deseo más que nada.
Her şeyden öte istediğim tek bir şey var.
No sabe lo sola que eso me hace sentir.
Bunun beni ne kadar yalnız hissettirdiğini bilmiyorsun.
Concierto en vivo, una sola noche.
Canlı konser, bir gece.