Translate.vc / español → turco / Só
Só traducir turco
43 traducción paralela
Só, así es como te he visto días y noches en mis sueños.
Evet, dört yıldır gece gündüz seni bu hâlinle hatırladım.
No só-sólo de pan vive el hombre.
Man does not live on... on bread alone.
No. Es só-sólo los Jimjams.
Hayır sadece çok sinirli.
No. Yo só...
Hayır, ben, ben sadece...
Yo só... Quiero seguir solo en esto de ahora en adelante.
Bundan sonra, kendi başıma halletmeye çalışacağım.
Él la ascondló y yo no só dónde está.
Yerini bilmeyeyim diye saklamasını söyledim.
Só-sólo queríamos decir adiós.
Sadece onunla vedalaşmak istiyoruz.
Si, lo só, un gatto m'non in questo hotel, non abbiamo animali in quest'hotel. Excusi
Evet, kedi nedir biliyorum, fakat üzgünüm bu otelde, hayvan bulundurmuyoruz.
Só debe enviar a NZA un cheque por 300 $ y retire su premio.
Tek yapman gereken NZA şirketine 300 Dolarlık çek göndermen, ödülünü talep etmen.
Só, aproximadamente a las 3 semanas. Un defectuoso fue removido por un cirujano de Vale.
Evet, yaklaşık üç hafta önce Vadi'de çalışan bir cerrah tarafından çıkarılmak zorunda kalınan hatalı bir tane bulundu.
Só aprender a sobrevivir en él.
Sadece nasıl hayatta kalacağımızı öğreniriz.
Yo... só.
Ben... evet.
Tuve que dejar todo en mi guardaropa en Paris y todos los criado tambien nosotros solo tenemos una ós só temos un amor aqui con nosotros!
Bütün dolabımı ve bütün çalışanları... Paris'te bırakmak zorunda kaldım. Burada sadece bir hizmetçimiz var.
¡ Só o la hembra!
Sadece dişi olan.
Tenemos información vita que só o daremos en a más absoluta confidencialidad.
Size hiç kimsenin bilmediği, hayati açıdan çok önem taşıyan bir bilgi getirdik.
No puedes capturarnos y retenernos só o porque a tí te apetece.
Bizi sadece yakalamakla kalmadın bir de burada tutuyorsun. Çünkü bu hoşuna gidiyor.
Y si crease una is a só o para humanos y los evase a todos a... ¡ oh!
İnsanlar için bir ada yapsak, sonra da...
Só, los ví.
Evet, gördüm.
Só me ouça.
Beni dinle...
- Só-sólo quería decirte...
- Sana söylemek istediğim...
Pero me iré só o por el día. La Sra Perk ¡ ns te cu dará y egaré a tiempo para acostarte.
Bayan Perkins sana bakar ve seni yatırmak için tam zamanında gelirim.
¡ No tengas miedo! ¡ Só o quiero ser tu amiga!
Sadece arkadaşın olmak istiyorum!
Está b en, só o hay que hacer una cosa.
Sorun değil çünkü bize sadece biraz gerek.
Só... sólo estoy vigilando la casa.
Sadece eve bakıyorum.
Só... sólo tenemos que saber.
Sadece öğrenmemiz gerek.
- Só... sólo espera aquí.
- Burada bekle.
Y la única forma- - la única forma de salvarlo todo es só- - sólo respondiendo a la pregunta :
Her şeyi kurtarmanın tek yolu sadece ama sadece şu soruyu yanıtlamak :
Só-sólo piensa.
Bir düşün.
Justo ahora, só... sólo necesitas ir escaleras abajo y llevar a tu hija al baile, ¿ vale? ¡ Papá!
Şimdi, aşağıya in, ve kızını dansa götür, tamam mı? Döndüğünde konuşuruz. Baba!
Decidme qué-pa-só.
Ne olduğunu bana anlatın.
Só-lo ha-ce fal-ta le-er el es-ló-gan.
Pos-ter-de-ki sa-tı-rı o-ku-mak i-çin, za-man a-yı-ra-bi-lir-din.
Es só... sólo que vemos las cosas de manera diferente.
Sadece olaylara bakışımız farklı...
Só, y lo encontré desgarrador.
Evet, çok acıklıydı.
Acabo de descubrir que la mujer que amaba no só no me quería sino que me culpó por un crimen que ella cometió.
Az önce öğrendim ki, sevdiğim kadın sadece beni sevmemekle kalmıyor... ... üstüne bir de kendi işlediği suç için beni kullanıyormuş.
Cada vez que pienso en no reír, reproduzco... reproduzco ese momento una y otra vez, y só...
Ne zaman gülmemeyi düşünsem... O anı... O anı kafamda yeniden görüyorum...
Sólo no entiendo por qué lloras, ¿ só? - Es del tipo... ¿ lloré?
Adamların türü "hermaphrodite" ya da öyle bir şey.
Nosotros só...
Biz sadece...
Só, entre ella y cualquier cosa que cueste más de cien pavos.
- Evet, kızın ve 100 doların üzerindeki her şeyin arasında. - Üzgünüm, o arkadaşındı.
Sí, só... lo siento.
Evet, ju... pardon.
- ¡ Só! - ¡ Oh, sí!
Evet!
¡ Só o sabemos o que Rupert nos contó!
Tek bildiğimiz Ruppert'in bize söyledikleri!
Sí, só.
Evet, evet.