Translate.vc / español → turco / Sóla
Sóla traducir turco
250 traducción paralela
¿ Sóla?
Tek başınasın ha?
Déjame sóla.
Beni yalnız bırak.
Pero me temo que el tío Elam no me dejaría ir sóla.
Fakat Elam Amcam yalnız gitmeme izin vermez diye korkuyorum.
Cariño, por una sóla vez, podrías hacer un esfuerzo y olvidar por una vez que eres maravillosa, y hacer una escena que corresponda a tu prestigio.
Hayatım, bir kere olsun,... baş döndürücü olduğunu unutup başın dönmüş gibi davranır mısın?
Vayan en una sóla dirección, no se muevan hacia atrás.
Sadece bir yönde ilerleyin ve geriye doğru hareket etmeyin.
Creo que ella debería vestirse sóla. Ella cree que no.
Bunu yapamayacağını sanıyor ama pekâlâ öğrenebilir.
Es natural, estabas sóla, en una habitación de hotel, con un desconocido,
Elbette. Yabancı bir adamla bir otel odasında yalnız başınaydın her kız nasıl davranırdı sence?
Encontraré trabajo yo sóla, y sin su ayuda.
Kendi işimi kendim bulurum.
Considero bandidos y los círculos más altos de la sociedad una sóla e igual.
Ben yüksek sosyeteyle haydutları aynı kefeye koyarım.
Pues verá, porque me siento sóla, muy aislada en un ambiente extraño como éste.
Malum, bildiğin gibi, kendimi çok yalnız hissediyorum, her şey sıkıcı, korkunç sakin.
Soy tu hierba, Zobar. Pero tú vienes una sóla vez al año, me siegas y te vas.
Ben senin buğday tarlanım Zobar, yılda bir kere hasat aldığın... ve sonra bırakıp gittiğin.
Ahora, Boomer, hasta que nosotros averigüemos quienes son estas personas, simplemente recuerda, bastará con una sóla denuncia, y tendremos a toda la máquinaria de guerra Cylon en camino.
Boomer, biz bu insanların kim olduğunu öğrenene kadar sadece bir muhbir bulursak bütün Cylon savaş gemilerini ele geçireceğimizi unutma.
Sr, usted no ha recorrido una sóla hora luz de distancia en dos años y medio.
İki buçuk yıldır bir yıldız gemisinde tek bir saat geçirmediniz.
en una nube de verde y maloliente vapor y, con un millón de cruceros estelares pertrechados dispuestos para desatar la muerte eléctrica a una sóla orden suya, instó a la vil criatura a retirar lo que había dicho con respecto a su madre.
rezil yaratıktan annesi hakkında söylediklerini geri almasını istediği sırada, konferans masasında bir sessizlik oldu.
Escuché mas de una sóla palabra.
Birden fazla kelime duydum.
Escucha bien. 3 gusanos se alinean en una sóla linea recta, moviendose hacia el frente.
Şimdi iyi dinle. 3 solucan bir çizgi halinde gidiyorlarmış. Birinci solucan demiş ki :
Necesito sacar una sóla toma más...
Bir sahne daha lazım...
Quiero a mi hija sóla frente a la escuela.
Kızımı okulun ön kapısında tek başına görmek istiyorum.
dije que estuviera sóla y te alteraste.
Yalnız olmasını söylediğimde çıldırdın.
puede no pagarnos y aprobar sus leyes, sin escuchar una sóla palabra nuestra.
Bize hiçbir şey vermeden, söylediklerimizin hiçbirine kulak asmadan, üzerimizde kendi yasalarını yürütebiliyorlar.
Te lo advierto George, una sóla insolente palabra más y me comeré tu hígado como desayuno. Dejo de ser vuestro capitán!
Benim karşımda kaptanlığa soyunma küstahlığını sen gösterdin George Merry, seni sefil, kahpenin evladı.
Wesley. Hace mucho tiempo que me siento sóla. Y supongo que lo averiguarás tarde o temprano, así que...
Wesley, ben uzun bir süredir yalnızdım, ve sanırım er ya da geç öğrenecektin, dolayısıyla...
No, sólo estoy aquí sóla, eso es todo.
Hayır, yalnızım, Bu kadar.
Déjala sóla y y todos seréis felices.
Kendi iyiliğin için onu rahat bırak artık.
Ted, ¿ ya tenías pensado, que tu laca sóla... puede estar destruyendo la capa de ozono?
Ted, ozon deliğinin tek sorumlusu saç spreyin olabilir farkında mısın?
Hay una sóla forma de saltar, y lo hice bien.
Tuhaf bir adamdır. Başka nasıl atlanabilir ki?
Vale, lo tendré y lo criaré yo sóla.
Tamam, bebeği doğuracağım ve kendim büyüteceğim.
Está bien, lobo, esto es lo que quiero hacer. Quiero lograr toda la escena en una sóla toma.
Pekala Wolf, bak ne yapacağız, tüm sahneyi tek çekimde almak istiyorum.
Pero nunca, ni una sóla vez, por respeto a nuestro matrimonio.
Ama evliliğimize duyduğum saygıdan dolayı bir kere bile bir şey yapmadım.
Y vas al doctor y, eh en el transcurso de una sóla visita, todo cambia.
Sonra doktora gitmeye karar verirsiniz ve her şey değişir.
Desafortunadamente, en este caso No puedo ir a la mesa de luz y llegar sóla.
Maalesef bu durumda komidine uzanıp, kendimi eve götüremem.
Un raro fenómeno de la astronomía : nueve estrellas uniéndose en una sóla.
Bu nadiren gerçekleşen bir astrolojik olay : dokuz yıldız aynı hizaya geliyor.
¿ Sóla en el tren?
Trenle tek başına?
Ni una sóla vez. Disfrutaba cada minuto.
Bence orada geçen her dakikadan keyif aldı.
Estoy sóla ahora.
Artık yapayalnızım.
- Ahora tu estás sólo. Ella está sóla.
Sen bekarsın, o da bekar.
Tal vez sería útil saber que no estás sóla.
Hayır, gerçekten. Yalnız olmadığını bilmek yardım eder.
Y no pronunciaré una sóla palabra de reproche hacia tí. Si ella desea verte, te lo haré saber.
Ve asla size yaklaşmasını sağlayacak tek bir kelime bile etmeyeceğim.
Tengo una sóla esperanza : mí Vitico.
Tek umudum Vitenka'm.
Tal vez debieses diversificar... No te divertirás jugando en una mesa sóla.
Belki biraz dağıtmalısın tüm eğlenceyi tek masada harcamamak için.
Quiero decir, una mujer sentada sóla en una barra leyendo... un hombre entra, y, de forma automática hace una suposición... que ella esta ahi esperando una propuesta... y, si no quiere, entonces algo debe ir mal con ella... porque, ¿ Qué mujer cuerda puede estar contenta solo por estar consigo misma?
Yani, diyelim ki bir kadın barda yalnız oturup bir şeyler okuyor. Bir adam gelir ve otomatikman bir yargıya varır. Kadın ya teklif edilmeyi bekliyordur ve kabul etmiyorsa da o zaman aklından zoru vardır Öyle ya aklı başında hangi kadın kendi başına oturmaktan hoşlanır?
Ninguna flor depende de un sólo cliente y ningún caballero se limita a una sóla flor.
Çiçek kızları bir ziyaretçiye ait değildir. Ve hiçbir erkek de, kendini bir kıza bağlamaz.
Como tú dices, ningún caballero tiene que limitarse a una sóla flor.
Dediğiniz gibi, hiçbir erkek kendini bir kızla sınırlamaz.
- Está sóla mi señora.
Hep yalnızsınız, leydim.
Dame una sóla razón para expulsarte, Summers.
Seni okuldan atmam için bana bir sebep ver, Summers.
Una sóla.
Tek bir sebep.
Llegamos a tercera base una sóla vez y ¡ fue un accidente!
Bir keresinde üçüncü aşamaya kadar geldi ve buda kazayla oldu.
¿ Cómo? Me pondré triste, porque estoy sóla y me identificaré con ella.
Herhangi bir yerdeki berbat bir daire, yalnız ilginç insan hikayeleri okuyarak oturacağım, bilmeme bir kediyle ilgili, arka bacağı olmayan kendini el arabası ile taşıyan.
Vino hace una hora y se fue a la escena del crimen. - ¿ Fue sóla?
Sonra olay yerine gitti.
Nuestras historias seran... un sólo destino... una sóla familia... una sóla sangre.
Hikâyemiz bir olacak... Tek bir kader, tek bir aile, tek bir kan.
¡ Déjame sóla!
Bırak dedim!