Translate.vc / español → turco / Són
Són traducir turco
52 traducción paralela
- ¿ Que productos són esos?
- Bu kimyasallar ne?
Los abogados són arrestados por defender sus clientes.
Avukatlar müşterilerini savundukları için tutuklandı.
" Las creencias supersticiosas son comunes en los Balcanes y alrededores..... Montañas Karpat, incluso hoy en día són creidas por mucha gente. Especialmente en las tierras de Transilvania, tiemblan de miedo por el..
Batıl addedilen hortlak efsaneleri bugün bile hâlâ Balkanlarda ve bilhassa Karpat Dağlarında birçok insanlar tarafından derin bir imanla kabul edilmektedir.
Són mónstruos de la noche.
Buldukları avları da hemen kendi hüküm ve iradeleri altına alırlar.
Me dijiste que son sobrevivientes, y lo són.
Onların hayatta kalanlar olduklarını söylemiştin, gerçekten de öyleler.
¡ Són felices, pero tan pobres!
Çok mutlular, ama bir o kadar fakir!
Són solo cigarrillos, Lar.
Sadece sigara, Lar.
¿ Cuántos són los presos al momento?
- Şu anda kaç kişiler?
Són tus manos lo que necesito.
Benim ellerinize ihtiyacım var.
¿ Són inútiles o sólo están rotos?
Bozuldular mı yoksa?
Oh, vamos, són chulos.
Hadi ama baba. Sade takımlar harikadır.
Los trajes deporte són para los tontos. Creeme.
İnan bana, sade takımlar ahmaklar içindir.
Són las 21 horas y todas las tiendas de zapatos de la región están cerradas.
Bunun anlamı koca Oshkosh'daki... bütün dükkanlar gece olduğun için kapalı.
" Jonathan le Goéland comprendió que el aburrimiento el miedo y la cólera són las razones por las cuales la vida es tan breve.
"Jonathan SeaguII bir enayinin yaşamının kısa olmasının... nedinin can sıkıntısı, korku ve sinir olduğunu keşfetti."
Kelso, las chicas, són como las magdalenas.
KeIso dostum, kadınlar küçük kek gibidirler, tamam mı?
Són tu madre y su marido.
Annen ve üvey baban.
¿ Són graciosas?
Komikler mi?
Són jóvenes, tienen egos delicados, ya sabes... Necesitan cuidado extra... Debes ser extra cuidadoso.
Gençler tabii daha fazlasını isterler.
Ahora ellos saben lo poderosos que són, y por eso no quieren trabajar y ellos van ha hacer lo que les de la gana.
Şimdi istediklerini elde etmek için çalışmayı durdurmanın yeterli olduğunu biliyorlar.
Són por un lote.
Uzun süredir buradayım.
No hay razón, es sin ton ni són simplemente aleatorio, horrible, demoniaco
Sebepsiz ve nedensiz saf kötülük.
A veces veo un cúmulo de mañanas todos alineados, los primeros són los más grandes y claros los otros van disminuyendo hasta que desaparecen, pero todos me parecen tan feroces.
Bazen yarınları bir sıra halinde görüyorum. Öndekiler en büyük ve net olanları, diğerleri uzaklaştıkça küçülüyorlar ama hepsi öyle acımasız görünüyor ki.
Són mejores mujeres que yo, todas ellas.
Onlar benden çok daha iyi kadınlar, hepsi.
Són todos tuyos.
Hepsi senin.
Són los diamantes de mi abuela.
Büyükannemin elmasları.
¿ Són míos?
Bunlar benim mi?
- Són excelentes botas para caminar. - Las cogeremos para algún pobre más merecedor de nuestra simpatía.
Sempatimizi daha çok hak eden muhtaçlara veririz ayakkabıları.
El traje y la corbata són un justo atuendo para el poder blanco.
Takım elbise ve kravat sadece beyaz güç olayını saklamak için.
Nuestro próximo lote a pujar són 10.000 gallons ( unos 40.000 litros ) de un Cabernet de Vittarelli Estates del 2008.
Diğer ihale Vitarelli arazilerinden 10,000galonluk 2008 yılı Cabernet üzümü.
Quiero la oportunidad de estar aquí. No me importan cuales són los efectos secundarios.
Orada olmak için bir şans istiyorum.
Lo són.
Öyleler zaten.
Bo-són.
Baş-son!
Papa, todo esto són mentiras.
Baba bunların hepsi yalan.
- ¿ Són para mí?
- Bunlar benim için mi?
Són solo dos.
Sadece iki tanecik.
Són las 7 : 00 ahora mismo.
Ama şu an saat 07.00.
Eso són suficientes cambios para un dia.
Bir günlük bu kadar değişiklik yeterli.
No són las tres mejores palabras que salen de tu boca, Jimmy.
Bunlar, ağzından çıkması gereken en iyi 3 kelime değil, Jimmy.
Los croissants són de ayer, están para dejarlos a un dólar.
Kruvasanlar dünden kalma. Fiyatlarını 1 dolar indir.
Bien, algunas cosas són inolvidables.
Bazı şeyler affedilemez.
Algunas lo són.
Bazılar öyledir.
Almas gemelas, como usted, són difíciles de encontrar.
Ama sizinki gibi, kendime benzer ruhlar bulabilmek hiç kolay değil. Dudaklarınız kuştüyü gibi.
Són chulas porque son grandes.
Komikler çünkü büyükler.
Todo lo que sé es que cuando más inocuo suenan, más letales són.
Tek bildiğim, ne kadar zararsız isimler koyarsa o kadar ölümcül oluyor.
¿ Cuánto tardaremos? - Són un par de horas, Señor.
- Arabayla kaç saat?
Las despedidas de soltero no són para el novio.
Bekarlığa veda partisi damatlar için değil.
- No se lo cuales són. ¿ Cuáles son?
- Ne oldukları hakkında hiçbir fikrim yok. Haklarım neler?
Smokey, estos són los anfitriones, nuestro hijo Jmmy y su esposa Sabrina.
Dumanaltı, bunlar ev sahipleri, oğlumuz Jimmy ve karısı Sabrina.
Las malas noticias són que todos los controles están en Inglés.
Kötü haber, bütün kontroller İngilizce.
Los profesores són despedidos.
Profesörlerin ilişiği kesilir.
Solo són dos amigos hablando.
Bu sadece iki arkadaşın konuşması.