Translate.vc / español → turco / Tek
Tek traducir turco
229,185 traducción paralela
Lo único que quiero es recuperar lo que he perdido.
Tek isteğim kaybettiklerimi geri almaktı.
Tu madre no fue la única, ¿ lo sabías?
Tek öldürdüğü annen değildi bunu biliyor muydun?
Verás, soy el único que sabe que has matado a todas esas enfermeras... sé que mataste a tu propia esposa también.
Karın dâhil tüm o hemşireleri öldürenin sen olduğunu bilen tek kişi benim.
Fue la única que lo hizo.
Bunu yapabilen tek kişi oydu.
¿ Sabes? , eres la única persona de más de 12 años que tiene una provisión confiable de galletas de mantequilla de cacahuete.
Sen burada 12 yaşının üstünde olup fıstık ezmesi tedarik edebilen tek insansın.
Era mi pasaporte para encontrarlo por ti.
O, cesedi bulabilmen için elimdeki tek koz.
La única manera de que esto pare es que me digas adónde moviste el cuerpo.
Bunu durdurmanın tek yolu cesedin nerede olduğunu söylemen.
Todo lo que conocen es la venganza.
Tek isteyecekleri intikam olacaktır.
Escuchaba mi voz como si fuera el único sonido del universo.
Sesimi sanki evreni dolduran tek ses benimkiymiş gibi dinlerdi.
La tarjeta de memoria es lo único que me mantiene con vida.
O hafıza kartı beni hayatta tutan tek şey.
Creía que era la única.
Tek ben olduğumu sanıyordum.
- Sí, un solo zapato negro.
- Evet, siyah tek ayakkabı.
¿ Por qué se concentra en este solo zapato? ".
"Neden bu tek ayakkabıya odaklanıyorsun?"
Bueno, el único lugar al que sabes que perteneces... El reino que creé con mi deseo.
Ait olduğunu bildiğin tek yere... dileğimle yarattığım diyara.
Los cuerpos no son las únicas cosas enterradas aquí.
Buraya gömülen tek şey cesetler değil.
Eres la única persona que sabe.
Bilen tek kişi sensin.
No puedes hacerlo tú sola.
Bunu tek başına yapamazsın.
Siempre pensé que eras la única persona a mi lado.
Benim tarafımda olan tek kişi olduğunu sanıyordum.
He estado haciéndome la misma pregunta y todo lo que puedo decir es que fui un hombre roto por mucho tiempo e hice cosas horrendas.
Ben de kendime aynı soruyu soruyorum... ve tek söyleyebileceğim... çok uzun bir süre sorunlu bir adamdım... ve korkunç şeyler yaptım.
Todo lo que puedo decir es que realmente lo siento por todo.
Söyleyebileceğim tek şey her şey için üzgün olduğum.
Solo prométeme que no desperdiciarás ni un minuto. LA REINA MALVADA FUE AL LUGAR DONDE PODÍA EMPEZAR DE NUEVO ¿ Dónde crees que fue?
Sadece bana söz ver... tek bir dakikanı bile boşa harcamayacaksın.
Somos el único organismo que no está corrompido.
Yozlaşmamış tek kurum burası kaldı.
Si solo estoy yo en casa, no tenéis que preocuparos.
Evde bir tek ben varsam endişe etmeyin.
Quizá solo los zares.
Belki bir tek Çarlar.
Lo único que me dijo es que era agente de viajes en los Estados Unidos.
Tek söylediği, Amerika'da seyahat acentesi olduğuydu.
Bueno, fue la única vez que yo...
O tek seferdi zaten...
Pero para eso tengo una chimenea.
Şömine almanın tek sebebi bu.
Lo único que ella me contó es que era agente de viajes en los EE. UU.
Tek söylediği, Amerika'da seyahat acentesi olduğuydu.
Y eso es todo cuanto sé.
Bildiğim tek şey de bu.
Todo lo que sé... Gracias a Dios por Tuan.
Tek bildiğim, Tuan için Tanrı'ya şükür ederim.
Tuan es único que hacer reír a Pasha.
Tuan, Pasha'nın yüzünü güldüren tek şey.
Soy el único amigo que tiene.
Çocuğun tek arkadaşı benim.
Él es la razón de que hablara con tus padres.
Ailenle konuşmamın tek sebebi o.
La única persona que lo sabe es un agente de la rezidentura.
Tek bilen Mesken'deki memurlardan biri.
La cubierta externa es a prueba de manipulaciones... cerraduras y sellados únicos.
Dıştaki çanta, kurcalamaya karşı dayanıklı. Tamamen tek kullanımlı kilit ve mühürler.
Solo espero que Claire Louise crezca para tener un corazón tan grande como el tuyo.
Tek ümidim, Claire Louise'in büyüdüğünde senin gibi kocaman bir kalbi olması.
Ella no es importante, solo intentaba que su departamento funcionara.
Büyük balık o değil burada. Onun tek amacı, marketin işine devam etmesini sağlamaktı.
Ejecutó personalmente a cientos de nuestros muchachos.
Tek başına yüzlerce insanımızı öldürdü.
No solo yo.
Tek başıma değilim.
Eso es todo en lo que puedo pensar.
Düşünebildiğim tek şey bu.
Solo necesitamos una negación plausible, amigo mío.
Tek yapmamız gereken tedbir almak dostum.
Tenía una escala de una noche en Toledo en la que tuvo un encuentro con un camarero, Joel.
Bu gece barmen Joel'le tek gecelik ilişki yaşadığı yerde, Toledo'da konaklayacak.
Mira, lo que tenemos que hacer... es asegurarnos de que esos dos no se acuesten esta noche.
Bak tek yapmamız gereken... bu ikisinin birlikte takılmasını engellemek.
Esa sería la única razón por la que no atiende su media docena de dispositivos.
Onca çağrıma cevap vermemiş olmasının tek nedeni bu olabilir.
Además de Rufus, eres la única que lo entenderá.
Rufus'un dışında, bunu anlayacak tek kişi sensin.
Dame una buena razón por la que debería confiar en ti.
Sana güvenmem için bana tek bir neden söyle.
Flynn es lo único que se interpone en su camino.
Onların yolunda duran tek kişi Flynn.
Vive en una casa adosada con su hijo.
Çocuklarıyla tek katlı bir evde yaşıyor.
ESTRELLA DE UN SOLO ÉXITO
İZOMBİE 3X07 Toprak olma zamanı Tek Şarkısı Tutmuş Şarkıcımız
Soy madre soltera.
Ben tek ebeveynim.
¿ Por qué no puedo hablar en ruso? Es el único idioma que conozco.
Konuşabildiğim tek dil bu.