Translate.vc / español → turco / Yó
Yó traducir turco
49 traducción paralela
El pobre Red seguro que o yó mi silbido.
Zavallı Red. Islığımı duymuştur.
Y sobre el oro, Ud. y yó...
Altına gelince, sen ve ben...
Solo yó sé dónde está el oro y no lo tendrá... a menos que hagamos un trato conmigo.
Altının nerede olduğunu, sadece ben biliyorum,... seninle bir anlaşma yapalım.
Compraremos el silencio de ése hombre, Tú y yó lo haremos.
O adamı parayla susturacağız, söz veriyorum. İkimizin herşeye gücü yeter.
Será el hijo de nadie, como yó.
Benim gibi kimsesiz olacak.
Cuando escuchamos las novedades el Capitán Morstan se enojó tanto como yó él me juró que iría a casa e iba a arreglar el problema con Sholto.
Evet. Haberini aldığıma göre, Yüzbaşı Morstan en az benim kadar sinirliymiş.
¡ Esta es otra idea que tengo! ¡ Es un yo-yó con un cordón de 600 metros!
Bu 600 metrelik ipi olan bir yo-yo.
Yó pague por esto.
Hayır, sadece parasını ödedim.
Es como si yó estuviese luchando contra el metal... pero el metal gana siempre.
Sanki metal ile aramda bir çeşit savaş var ve her seferinde metal kazanıyor.
Veremos usted trabaje con sus mètodos que yó trabajarè con los mios.
Göreceğiz. Siz kendi metodunuzu kullanın, Ben kendiminkini.
Me volvió loco, el llegar a pensar que yó y todo lo que mas amàba pudiese caer en manos de tal hombre.
Ben ve sahip olduğum tüm güzel şeyler böyle bir adamın gücü altında olacaktı, bu düşünce beni deliye çevirmişti.
Si mi hija se hubiese enredado de la misma manera que yó lo hice serìa màs de lo que podrìa aguantar no sentí mayor remordimiento en tumbarlo de un golpe si se hubiese tratado de una alimaña dañina y venenosa...
Eğer kızım bu ağa dolansaydı, şu anda olduğundan çok daha fazla acı çekerdim. Yaptıklarından sonra, o kötü ve zehirli yaratığı hiç pişmanlık duymadan devirdim.
Yó lo llamaría un negro.
Zenci dersiniz.
Nunca yó me alejaré de tí, mi pequeña hermanita cierra tus ojos para mí.
Seni hiç bir zaman bırakmayacağım. Kapat gözlerini küçük kardeşim.
Cuando era una niña, ella odiaba que yó llorara.
Ben küçükken o, ağlamamdan nefret ederdi.
, Querida, tu no conoces esta ciudad como yó.
Bu kasabayı benim kadar iyi bilmiyorsun.
Me arrastra... hacia la casa y... corro de un lado a otro, pero... ella se aparece allí antes que yó.
Beni yakaladı. Eve soktu ve... Köşeden kaçmaya başladım ama...
Creo que ustedes saben tanto como yó quizás más...
Sanırım şimdi en az benim kadar biliyorsunuz belki daha fazla.
El me dijo que me amaba cuidamé y yó le creí...
Bana beni sevdiğini söylemişti. Bana ilgi gösterdi, ve bende ona inandım.
Hasta que yó signifiqué más para él que él para mí me doy cuenta ahora pero por todo el mundo no le hubiese deseado, ningún mal.
Bana yaptığından daha fazlasını demek istedim. Şimdi fark ettim. Ama ona zarar vermek istemezdim.
Fueron duras palabras habladas por ambos lados pero con buenas razones probablemente usted sabe que soy una miembra activa del movimiento para el sufragio de la mujer Willoughby pensaba, pienso yó egoistamente que mi futura forma de vida y mi libertad estaban en gran peligro le aseguré que nuestra campaña aquí era tan pacífica como podía ser no tengo deseos de infringir la ley con el fín de cambiarla...
Her iki tarafta ağır sözler söyledi ama iyi bir sebep için. Muhtemelen biliyorsunuz Kadınların oy hakkı hareketinin aktif bir üyesiyim. Willoughby inandı ki, bence bencilce, yaşamımın geleceği ve özgürlüğüm büyük bir riskti.
... de manera que me propuse obtener las cartas yó misma las había sacado del escritorio cuando el jóven me descubrió el mismo jóven que conocí ayer a la mañana le pregunté donde vivía el Profesor Coram sin saber que trabajaba para él.
Dolayısıyla mektupları kendim almaya karar verdim. Onları çalışma masasından almıştım ki, genç adam beni yakaladı, aynı genç adamla sabah erken saatlerde tanışmıştım. Onunla çalıştığını bilmeden Profesör Coram'ın nerede yaşadığını sordum ona.
Bueno, usted verá yó no...
Şey, görüyorsunuz ben...
Era una noche Wagner, creo yó permitanós escuchar acerca de este inquilino.
Nasıl karanlığa ışık tuttuğunuzdan. Sanırım bir Wagner gecesiydi. Bu kiracıyı duyalım.
Me asusta, Sr. Holmes no puedo dormir por miedo escuchando sus pisadas, moviendose de aquí para allá desde la mañana temprano, hasta tarde por la noche y nunca, nunca puedo echarle un vistazo el Sr. Warren es tán nervioso como yó...
O beni korkutuyor, Bay Holmes. Sabahın körü ve gecenin bir yarısında oradan oraya ayak sesleri yüzünden korkudan uyuyamıyorum. ve o hiç ama hiç gözüme ilişmedi.
Yó tomaré la responsabilidad.
Sorumluluğu alıyorum.
Ese no era yó, Sr. Holmes no me puede culpar de eso.
O ben değildim, Bay Holmes. Bunu benim üzerime atamazsınız.
No... la Palabra que usaste fue "Yó".
O savurduğun kelime?
- Nosotros eee. quiero decir yó tendre una particular indulgencia, sobre algo, que yo podré ee... utilizar.
Şey benim kesin bir iş hoşgörüm vardır. Değerlendireceğim diyebilir miyiz?
Mi esposa y yó lo encontramos muerto, boca abajo a la entrada de la finca...
Karımla ben onu porsuk ağaçları arasındaki yolda yerde uzanmış bulduk. Yüzükoyun yatıyordu.
Si, señor aunque creo que usted sabe tanto como yó.
Söyleyeyim. Benim kadarını siz de biliyorsunuz, efendim.
Hola Doctor, Sir Henry y yó estab...
Merhaba, Doktor, Sör Henry ile ben sadece...
La Srta. Stapleton y yó nos vamos a casar.
Beryl, Matmazel Stapleton'la ben evleniyoruz.
Gracias ahora es mi deseo agradecerles a todos la amabilidad con que me han tratado, y cuando Beryl y yó volvamos quiero que sepan que siempre serán bienvenidos en Baskerville Hall.
Teşekkür ederim, teşekkür ederim. Şimdi bir yabancıya gösterdiğiniz incelik dolayısıyla hepinize teşekkür etmek istiyorum. Beryl ile ben geri döndüğümüzde, hepinizin Baskerville'de her zaman iyi ağırlanacağını bilmenizi istiyorum.
Las próximas víctimas somos su esposa y yó Bueno, uno de nosotros
Bakın, bir sonraki kurban karınızla ben olacağım. Yani ikimizden biri.
No, yó solo... ya sabes, para... tendré que fabricar un nuevo ala en el búnker.
Hayır, sadece şey için...
No puede estar de aquí para allá como un yo-yó.
O çalışıyor. Tamam mı? Top gibi bir aşağı bir yukarı dolaşıp duramaz.
Sentí que habia algo raro con esta casa En el día que mi familia y yó fuimos a vivir allá.
Ailemle yerleştiğimiz anda evde bir sorun olduğunu anlamıştım.
Yó perdí a mi esposa el año pasado.
Eşimi geçen sene kaybettim.
Me di cuenta por la actividad de registro en su e-mail que habian accedido dos minutos antes de que Flack y yó llegaramos.
Ama Lila'nın bilgisayarına baktığımda Flack'le birlikte evine girmemizden iki saat önce bilgisayarından e-posta hesabına girildiğini tespit ettim.
¿ Y yó que podría...?
Ne yapsaydım?
¿ Yó?
Ben mi?
Ella sabía que yó quería, deseaba, mirarla con todas mis fuerzas.
Ona bakmayı çok istediğimi, çok arzuladığımı biliyordu.
Me obligó a retirarme del grupo que yó fundé.
Beni, benim bulduğum gruptan zorla attı.
Era yó.
- Evet.
Cuando empecé a estudiar en Liverpool mi padre me diò una muy generosa asignación quizas demasiada generosa, para mi propio bien me convertì en un salvaje y me vì envuelto con gente de mala reputación y en un arrebato de ebria locura en un Registro Civil con una mujer, mucho mayor que yó una mesera por esa època, casí ni la veìa a Alice por supuesto que no le podìa contar a mi padre ciertamente me hubiese echado...
Liverpool'da okumaya başladığımda, babam bana çok ciddi bir harçlık veriyordu. Belki de benim iyiliği için fazla cömertti. Serkeş biri olmuştum ve kötü bir insan topluluğunun içine düştüm.
...... has hecho daño a tantos y ningún bién a nadie ni a tu mismo tenías 50 años y yó, una joven muchacha cuando nos casamos, en San Petersburgo te hé amado tanto más que eso te idolatré hubiese hecho cualquier cosa por tí, y lo hice porque entonces, tu eras todo para mí pero éramos reformistas nihilistas y pronto vino un tiempo de grandes problemas.
Bu perişan hayatına tutunmak neden senin için bu kadar zor, Sergius? Bu çok kişiye zarar verdi, kimseye bir fayadası olmadı, hatta sana bile. St. Petersburgh'da evlendiğimizde sen 50 yaşındaydın ben ise genç bir kızdım.
¿ Yó?
Ben?
Yó sé que esto no nos da mucho para trabajar.
Oldu mu?