Translate.vc / francés → turco / Aprês
Aprês traducir turco
304 traducción paralela
Aprês cette tournée, tu viendras vivre avec nous.
Turnen bitince bizimle yaşayacaksın.
Vous lui ressembliez cet aprês-midi.
Bugün en az O'nun kadar iyiydin.
Elle sera à toi aprês-demain.
Yarından sonra senin olabilir.
Qu'il ne revienne que l'aprês-midi.
Yarın öğleden sonraya kadar O'nu göremem.
Aprês tout, tu as trouvé un travail.
Her şeyden önce bir işin var.
Voilà les journaux de l'aprês-midi.
İşte öğle gazeteleri.
Tout pilote doit voler cet aprês-midi.
Bu öğleden sonra bütün pilotların uçması isteniyor.
Aprês, j'ai attendu pour la voir sortir.
Gösteriden sonra, dışarı çıkana kadar sokakta durup onu izlemiştim.
Aprês cette leçon d'histoire, je vais au musée.
Tarih dersini aldığına göre şimdi müzeye gitmem gerekiyor.
Tout ce que le mari de madame fanny faisait, dieu a voulu que le monde entier le fasse, d'aprês elle.
Madam Fanny uzun süre önce ölmüş kocasının yaptığı şeyleri... sanki Tanrı'nın diğer insanlara olan emirleri sanıyor.
Vraiment, tu m'as fait perdre tout mon aprês-midi.
Gerçekten Fanny, benim tüm öğleden sonramı harcadın.
Non pas que je croie aveuglément cora, mais d'aprês elle, tout le monde jase.
Cora'nın her söylediğine inandığımdan değil, ama herkesin bunu konuştuğunu söylüyor.
Aprês la premiêre guerre mondiale, ce jour s'est mis à changer.
Savaştan sonra, 1. dünya savaşından sonra bayram değişmeye başladı.
Mellie sewell a appelé, cet aprês-midi.
- Bu öğleden sonra Mellie Sewell aradı.
Aprês le contrat pétrolier de budapest?
Budapeşte petrol anlaşmasında sonra mı?
Aprês, à vous de choisir.
Sonrası size bağlı.
Toi non plus, d'aprês ce que j'ai vu, et j'en suis ravie.
Sen de öylesin, öğrendiğim iyi oldu.
Aprês tout, ce n'est pas si facile, de donner des nouvelles.
Sonra, tek kelime bile yazabilmek oldukça zor.
Demain, on fermera tôt. Aprês un bon dîner, on partira pour Santa Barbara.
Şöyle güzel bir akşam yemeği eğlencesi, sonra ver elini Santa Barbara.
"Aprês cet accident... il souscrira bien une assurance."
Nick bir kaza geçirmişti nasılsa, ona kaza poliçesi yaptıralım.
Aprês tout, vous n'y êtes peut-être pour rien.
Belki senin bu işle bir ilgin yoktur.
Aprês tout, on a rien fait.
Bir şey yapmadıysak, bizi burada tutamazlar.
Si tu sors l'aprês-midi, ils sont là le matin...
Balıklar ya öğleden sonra sen yokken, ya da sabahleyin oltaya vuruyor...
Frank, c'est l'homme qui est venu cet aprês-midi.
- Frank, bu adam bugün öğleden sonrada buradaydı.
- Tu l'as vu cet aprês-midi.
- Onu bu öğleden sonra ve geceleyin gördün.
Aprês, quelqu'un a dû rapporter cette photo.
Daha sonraları, Birkaçı resimlerini geri aldı
Peut-être que je m'en fichais. Aprês tout, je mangeais.
Ve belki de onların öldüğü ve benim de tok olduğuma hiç dikkat etmedim.
Aprês, fais ce que tu veux.
Şimdi dinle, sonra ne yaparsan yap.
Quoi? Aprês les difficultés que tu as eues?
Verdiğin onca mücadeleden sonra mı?
- Aprês la campagne, c'est immoral.
- Enright Evi'nden sonra, buna hakkımız yok.
" Aprês deux ans de vaines tentatives, le projet soumis par Peter Keating est une solution remarquable qui offre les meilleurs logements au prix le plus bas.
İki yıl süren, sorunları çözmeye yönelik beyhude denemelerden sonra Peter Keating'in sunduğu en düşük maliyetle mesken imkânını sağlayan tasarım, şaşırtıcı derecede maharetli çıktı.
Aprês ma mort, ce gratte-ciel sera Gail Wynand.
Ben öldükten sonra, bu bina Gail Wynand olacak.
Aprês ça, vous avez des esclaves parfaits.
Böylece boyunlarına tasmalarını takabilirsiniz.
Aprês ça. On aura essayé...
Denediğimiz sürece.
Aprês tout, c'est votre affaire.
Sanırım işinizde çok iyisiniz.
Aprês ce coup de filet, nous irons a la grotte.
Balıkları ağ takılınca, beni sizin mağaraya götürebilirsiniz.
- Aprês ça, je pense qu'il vous faut un verre.
Bundan sonra, sanırım bir içkiye ihtiyacınız olacak.
Aprês le dîner. Tu me parlais d'une soirée à San Francisco...
Yemekten sonra sadece San Francisco'daki bir geceden bahsediyordun.
Aprês chaque film, c'est le coup de blues.
- Arından, hayal kırıklığı.Her zaman. Film sonrası hüzün
Aprês cela, tu n'étais plus rien. Rien qu'un auteur couronné par le Pulitzer et le scénariste le mieux payé de tout Hollywood.
- Buralara geldiğinde hiç birşey yoktu Hiç birşey, fakat bir Pulitzer Ödülü Hollywood'un en yüksek maaşlı yazarı yaptı
Aprês tout... je vais accepter un verre.
Biliyor musun, ben... Sanırım o içkiyi alacağım.
Aprês ça, vous ne voudrez plus sortir avec moi.
Benimle tekrar çıkmanı beklemiyorum senden.
Aprês leur exploit, nos hommes méritent d'être les premiers.
Başarılarından sonra bizimkiler ilk dönenler olmalı.
Aprês, je crois qu'il n'a jamais pensé à une autre femme.
Ondan sonra da başka bir kadını düşündüğünü hiç zannetmiyorum.
Je m'en souviens bien, c'était le jour de mes treize ans, un dimanche aprês-midi.
Ve sonra, o günü çok net hatırlıyorum, on üçüncü doğum günümdü bir pazar öğleden sonrasıydı.
Aprês avoir voté, deux tiers d'entre nous s'accordent pour que l'accusé soit démis de ses fonctions au sein de l'armée américaine, privé de ses soldes passées et à venir et incarcéré à la prison militaire de Leavenworth,
Askeri mahkeme üyelerinin üçte ikisi kapalı oylamada suçlu oyu vermiştir. Sanığın ordudan atılmasına ve her türlü ödeme hakkının elinden alınmasına,.. ... ayrıca bir yıl boyunca Leavenworth Hapishanesi'nde ağır hapis cezasına çarptırılmasına karar verilmiştir.
Et hier aprês-midi, ma copine et moi, on s'est disputés et elle m'a planté au gymnase.
Dün öğleden sonra sevgilimle bir sorun oldu ve beni bırakıp gitti.
Nous savons, d'aprês les preuves et d'aprês vos révélations, qu'on vous a demandé de truquer le match avec Shank pour la somme de 100000 $.
Delillere ve kendi ifadene dayanarak Shank maçında şike yapılmak istendiği, bunun için sana 100 bin dolar önerildiği belirlenmiştir.
Aprês tout, on ne veut pas vexer Osgood.
Ne de olsa, Osgood'un duygularını incitmek istemeyiz.
Aprês le meurtre, tu y as envoyé des guêtres sanglantes.
Olaydan sonra, kanlı tozluklarını oraya göndermişsin.
Aprês avoir vu ça, je supporterai tout.
- Artık, bu yola baş koydum ben.