Translate.vc / francés → turco / Bags
Bags traducir turco
67 traducción paralela
La camionnette dans laquelle elle était avait deux air-bags et des ceintures de sécurité.
Evet onu taşıyan araçta çift hava yastığı ve emniyet kemeri vardı.
Regardez ces gros air bags.
Bu büyük göğüslere bak.
Et si Jake t'apprécie vraiment... les autres arrêteront de balancer des sacs de merde sur notre perron.
And if Jake likes you then maybe those kids'll quit throwing bags of shit on the porch.
- Sacs de couchage?
- Sleeping bags.
Les nichons, les lolos, les rotoplots, les doudounes.
Boobs, bazooms, balloons, bags, bazongas.
Je crois que D a parlé de Tea Bags?
Galiba D. "Poşet çay" ile ilgili bir şey söylemişti.
Bags, chut!
Bags, sus. Bags, şş!
Bags, sérieusement, je vais...
Bags! Oiddiyim- -
Bags, je lis.
Bags, dergi okuyorum.
Bags n'avait pas l'habitude de chasser les pigeons.
Bags'ın güvercin kovalama huyu yoktu.
Bags, il a juste... couru vers lui.
Bags, o sadece- - Sadece onun üstüne yürüdü.
Tu sais... Bags...
Nasıl öttüklerini bilirsin.
Ca a attiré son attention.
Evet. Bilirsin, yani, Bags- -
Quand Bags est mort, ça s'est pas exactement passé comme je l'ai décrit.
Bags öldüğünde... tam olarak... sana anlattığım gibi ölmedi.
Et Bags avance vers moi, et il tire sur ma cheville.
Bags geldi, anlıyor musun? Yürüyerek geldi... ve ayak bileğime asılmaya başladı.
Et je lui ai dit, "Bags, je..." je lui ai dit...
"Bags!" diye bağırdım. Ben... Ben...
Et je lui ai dit, "J'ai envie de lire, Bags"
' Ve ben de... 'Bunu gerçekten okumak istiyorum, Bags,'durumundaydım.
J'ai jeté la balle, elle est passée par la fenêtre, Bags a sauté et il est mort.
Topu omzumun üstünden fırlatım... ve top camdan dışarı gitti... ve Bags peşinden daldı, ve öldü.
T'as tué Bags?
Bags öldürdün mü?
Yo, qui veut de l'héro?
Spider bags var.
- Des body bags.
Ceset torbası.
on n'a pas d'air bags?
Hayır. Sen de duydun mu?
C'est Jimmy Bags.
Bu Çantacı Jimmy.
- a édenté Jimmy Bags.
-... Çantacı Jimmy'nin dişlerini döktü.
Jimmy Bags, le type que tu as amoché, est une taupe de la police de Boston.
Çenesini kırdığın o Çantacı Jimmy Boston polisi için çalışan bir gizli polis.
Trouve-moi les sacs-cadeaux.
İlk şans "Goody Bags" in nereye sakladıklarını bulmak.
Tu as pris les sacs?
"Goody Bags" i aldın mı?
Cherche les sacs-cadeaux.
"Goody Bags" den gözünü ayırma.
Les sacs-cadeaux.
"Goody Bags"
Laissez-moi bousiller ma voiture pour voir si les air-bags explosent.
Arabamı çarpıp hava yastıkları açılıyor mu bakalım.
Nous ne donnons pas de doggy bags aux chiens.
Yemek artıklarını köpeklere vermiyoruz.
Il a dit, "Vous pouvez m'appeler Andrew, vous pouvez m'appeler'Bagby', ou'Bags'."
"Ama bana Andrew diyebilirsin," dedi. "Bagby diyebilirsin ya da beni Bags diye çağırabilirsin."
Allons-y. Glad vache?
Glad-bags?
"Super air-bags"? On dirait bien tes notes.
Hayalarımın patronu olacak gibiyim artık baskı zamanı.
Et j'aurai de beaux goodie bags, hein, maman? Plus de goodie bags!
Ve gerçekten süper harika hediyelerim olacak değil mi, anne?
Dans le magasin de goodie bags.
Şekerleme çantası alıyorum.
Elle a ses goodie bags que j'ai achetés contre mes principes.
Neye önem verir? Kararımın aksine satın aldığım tamamen ıvır zıvır la dolu hediye çantası var.
Mais fais attention à ce qu'ils ne deviennent pas des air-bags!
Dikkat et de karpuz gibi kocaman olmasınlar!
Je t'aime, Scott Bags! Oui, il y a un câble attaché à ça.
Seni seviyorum Scott Bags!
Et je parie qu'il n y a pas d'air-bags ou quoi que ce soit d'autre?
Herhalde hava yastıkları da yoktur değil mi?
Tandis que je cousais dans ma chambre, le seigneur Hamlet, le pourpoint délacé et sans chapeau sur la tête, les bas salis retombés sur ses chevilles, pâle comme sa chemise, ses genoux s'entrechoquant, et avec une expression si pitoyable
Odamda oturmuş dikiş dikiyordum. Prens Hamlet çıka geldi birden, gömleği çözük, başı bağrı açık bağsız, düşük çorapları çamur içinde. Benzi uçmuş dizleri birbirine vurasıya titrek.
A ce livre d'amour magnifique, à cet amant détaché, il ne manque qu'une jolie couverture.
Bu değerli aşk kitabını, bu bağsız aşığı, Güzelleştirmek için sarıp kaplamak gerek.
Spike. ll est libre.
Spike! Bağsız!
Toi et Arthur vous êtes les derniers chaînons entre ce pays et le monde des brumes.
Sen ve Arthur, bu topraklarla sisler dünyası arasındaki son bağsınız.
Bags...
Bags.
Vous voulez y aller? Il y aura peut-être des tea bags.
Gittiğinde teabag yapıyor bile olabilirler.
Il y a des air-bags?
Bayağı küçükmüş.
Je ne vois plus mes chaussures. Je porterais bien des chaussures sans lacets, mais mes pieds sont gonflés, ou plus grands, et les chaussures à lacets sont les seules qui me vont.
Artık ayakkabılarımı göremiyorum, bağsız ayakkabılarımı giyerdim ama ayaklarım ya şişmiş, ya büyümüş ya da öyle bir şey ve sadece bağlanabilen ayakkabılar oluyor.
Vous êtes mon seul lien avec Mario Gomez.
Onunla aramdaki tek bağsınız. Eğer dürüst olmazsanız.
Monseigneur, j'étais à coudre dans ma chambre, lorsque est entré le seigneur Hamlet, le pourpoint tout débraillé, la tête sans chapeau, les bas chiffonnés, sans jarretières et retombant sur la cheville, pâle comme sa chemise, les genoux s'entrechoquant,
Odamda oturmuş dikiş dikiyordum. Prens Hamlet çıkageldi birden, gömleği çözük, başı bağrı açık, bağsız, düşük çorapları çamur içinde, benzi uçmuş, dizleri birbirine vurasıya titrek.
Faire gober une couverture à un ancien prisonnier tiens aux détails les choses que vous apprenez en prison, des choses comme porter des chaussures sans lacets, refuser un contact direct du regard, et demander la permission avant de faire même la plus simple tâche
Eski bir mahkum rolüne bürünmek hapishanede nasıl davranılacağına dair ufak tefek şeylere bağlıdır. Bağsız ayakkabı giymek, göz teması kurmaktan kaçınmak ve en basit şeyleri yapmadan önce izin istemek gibi.