Translate.vc / francés → turco / Cites
Cites traducir turco
476 traducción paralela
- Si tu me cites...
- Kitapta benden de bahsettiysen...
- Là, tu cites Addison... ou Eve.
- Şimdi Addison'dan alıntı yapıyorsun.. ya da Eve'den.
- Je peux faire 11 choses avec ça. - Cites-en dix.
Bundan 11 farklı şey yapabilirim.
Tu cites un Hun devant moi?
Bana bir Han'dan mı örnek veriyorsun?
Pourquoi faut-il que tu cites ta femme?
Bu listeye eşini neden koyman gerekiyor? !
- Toi, tu cites des noms. - Mais non.
- Evet, ama siz gerçek isimler vermişsiniz.
- Cites-en une.
- Birini söyle.
Cites-en un!
Bir tane söyle!
Si tu Ie cites... il se rétractera. En tous points.
Tanık sandalyesine oturtursanız hepsini reddedip sözlerini geri alacak.
Tu cites Meserve pour une médaille!
Meserve'i bronz madalya için önerdin!
Quel couple heureux. Je vous ai cités en exemple. Ça l'a convaincue.
Sizi, güzel bir evliliğin timsali olarak gösterme cesaretinde bulundum ve bu da onu ikna etti.
Ce qui me fait plaisir, c'est parmi les témoins cités, j'aperçois beaucoup de voyageurs.
Çoğu tanığın yolcu olması iyi bir şey.
Pas des milliers, bien sûr. Mais un mince filet de suspects allait se transformer en flots déferlant des cités voisines, de l'état, de toute la Nlle Angleterre.
Binlerce yoktu elbette, ancak insan avı komşu şehirleri, eyaleti ve sonunda tüm New England'ı içine alarak yayıldı.
Si les fait cités précédemment se trouvaient confirmés l'accusé serait indubitablement coupable.
Benim kendi görüşüm, yukarıda belirtilen gerçeklerin doğrulanması koşuluyla sanık şüphesiz suçluydu.
Nous lui en sommes reconnaissants, mais le seigneur des cinq cités. dont les conquêtes s'étendent du Nil à Babylone. triomphera du lion sans l'aide d'un juge de bergers.
Minnettarız, ama fethettiği topraklar Nil'den Babil'e uzanan Beş Şehrin Efendisi, Koyunların Hakimi'nin yardımı olmadan da başarılı olabilir.
Nous avons été cités.
Bütün birlik o harekâta hedeflenmişti efendim.
On est des braves types, mais on est ex cités.
Kaptan Ahab, bizler cesur insanlarız. Fakat kanımız sıcaktır.
Des pieds piétinant l'argile aux mains des mouleurs de briques s'écoule un flot immuable de boue, l'humble semence des grandes cités, jour après jour, année après année, siècle après siècle.
Çiğneyicilerin karıştırıcı ayağından tuğla kalıpçılarının dökücü ellerine kadar her yerden görkemli şehirlerin harcı olan çamur akar, günlerce, yıllarca, asırlarca.
Comment trouver ou vouloir la paix tandis que Ramsès bâtit des cités avec le sang de notre peuple.
Ramses halkımızın kanıyla şehirler inşa ederken sen nasıl huzur isteyebilirsin?
Si tu laisses partir le peuple hébreu qui construira ses cités?
İbranileri bırakırsan şehirlerini kim kuracak?
Il t'ordonne à présent de bâtir des cités sans briques!
Şimdi o sana tuğlasız şehir yapmanı söylüyor!
Tu sais, Tanya, je n'aime pas le bruit des grandes cités.
Bilirsin, Tanya büyük şehirlerin gürültüsünden nefret ederim.
"De toutes les choses, la plus belle, a dit le poète... la première des cités et la demeure des dieux, telle est Rome la dorée."
"Güzellerin güzeli," diyordu şair... "şehirler arasında birinci, tanrıların evi, altın Roma."
L'autonomie de nos cités est la base même de notre liberté.
Dediğim gibi, şehirlerimizin bağımsızlığı bizim özgürlüğümüzün en mühim şartıdır.
Il y a des soldats des autres cités.
Başka şehirlerden de adamlarımız var. İyi adamlar.
Très différente de vos cités de l'Est! Mais le chemin de fer mène droit à Washington.
Sizin doğudaki standartlarla boy ölçüşemez ama şuradaki demiryolu Washington'a kadar uzanıyor.
Des citoyens travailleurs et sérieux, des commerçants, des bâtisseurs de cités.
Yerleşik, çalışkan vatandaşlar, toprak çiftçileri, dükkan sahipleri, şehirlerin kurucuları.
"A dû commettre des actes " trop indicibles pour être ici cités " par un ennemi qui avait capturé son esprit et son âme.
Ruhunu ve zihnini ele geçiren düşman tarafından burada bahsedilemeyecek eylemler yapmak zorunda kaldı.
Ils n'ont pas été cités dans le courant de la discussion.
Şato'da onlardan hiç bahsedilmedi.
Mais ceux du président Lincoln méritent d'être cités.
Başkan Lincoln'ın yorumu ise tarihe geçer.
" Et leurs cités, crapauds noirs, sont tapies
" Kentleri çömelmiş kara kurbağalar gibi
Vous allez tous les trois êtres cités à l'ordre du mérite.
Çok büyük ödüller alacaksın.
Il se pourrait qu'un jour ce soit cet ouvrage anonyme parmi toutes choses, cette forêt de pierre, cet hymne épique, ce chant de joie, ce vaste chœur, criant de la Foi, que nous choisissons quand nos cités seront poussière pour se dresser intacte là où nous avons vécu! Pour témoigner de ce que nous avons accompli!
Bütün yaptıklarımızın içinde belki de - bu anonim eser, bu taştan orman, bu epik ilahi, bu göz alıcı güzellik, bu şehadet sancağı, bütün şehirlerimiz yok olduktan sonra... öylece el değmemiş bir şekilde ayakta kalır... ve nereden geldiğimizi,
Des cités bâties par miracle.
Mucize şehirlere.
Est-ce que vous allez construire d'autres cités avec cet architecte?
Mimarın başka ne plânları var?
Nous n'avons jamais été cités dans les journaux comme ça,
Daha önce hiçbir gazete bizden bu kadar bahsetmemişti.
Les montagnes me défendent du roi de Hongrie. J'ai une chaîne de cités.
Dağlar beni Macar Kralı'ndan koruyacaktır.
Je n'ai pas bâti de monastères, ou de cités, mon visage ne sera pas dans les églises.
Hiç manastır veya kale inşa ettirmedim, benim suretim hiçbir zaman kiliselerde olmayacaktır.
À la place de ces marais, s'élèveront un jour les grandes cités du soleil.
Bu bataklıkların yerine, güneşin altında parıldayan fantastik şehirler yükselecek.
Près de ces cités antiques, à un endroit presque inaccessible... on célèbre aussi le solstice.
Bu eski şehirlerden pek fazla uzak olmayan neredeyse ulaşılması imkansız bu yerde, bir gündönümü taşı var.
Ils bâtissent des cités et forgent les métaux.
Metali işleyerek şehirler inşa ettiler.
Mais ici, en lonie... on trouve une multitude d'îles colonisées et de cités.
Ama burada İyon'da çok sayıda yeni ada yerleşimleri bulunuyordu.
A 11h59'35 ", des communautés agricoles sédentaires... deviennent les premières cités.
ve 11 : 59 : 35'te ilk yerleşim yerlerini kurdu.
Ça ne vaut pas les cités mayas du Yucatàn, Chichén ltzà...
Yucatan'daki büyük Maya şehirleri gibi değil. Chichen ltza.
Dans les rues de nos cités et sur les vastes champs de bataille.
Şehirlerimizin sokaklarında ve çok uzak savaş alanlarında.
Vous serez cités à l'ordre de Starfleet. Et vous aurez surtout une longue permission.
Yıldız Filosu'nun en yüksek takdirnamesini kazanacaksınız daha da önemlisi, izinleriniz uzatılacak.
Landor est arrivé et s'est ouvert tout seul sur un Dialogue romain dans lequel deux cités ont été ravagées par la guerre... et les crucifiés supplient les soldats de les estourbir pour abréger leur agonie.
Savage Landor gelir gelmez önüme bir Roma diyalogu açılıverdi. Diyalogda iki şehir savaş yüzünden yok oluyor. Herkes çarmıha geriliyor.
Il a fait remarquer que l'énoncé de l'accusation n'était pas conforme, que les dates étaient toutes erronées et que les précédents cités faisaient référence à de toutes autres affaires.
Suçlamaların metninin bile düzgün yazılmış olmadığını göstererek başladı. Tarihlerin uyumsuz olduğunu, sundukları teamüllerin tamamının alakasız durumlarda alınmış kararlar olduğunu gösterdi. Sessiz ol Charlie!
C'est la loi des grandes cités.
Büyük kentlerde yaşam böyledir.
Cet interminable cortège d'incroyants, ces cités peuplées de sots,
İnançsızların sonsuz sırası. Aptallarla dolu şehirler.
Duc de Bourgogne... si vous voulez la paix... dont l'absence fait naître les vices que vous avez cités... vous devez acheter cette paix... en donnant plein accord à toutes nos justes demandes.
Eğer, Burgundy Dükü, barış istiyorsanız... ki yokluğu saydığınız kusurlara yol açmakta... o halde bu barışı taleplerimizin... hepsini karşılayarak elde etmek zorundasınız.