Translate.vc / francés → turco / Everest
Everest traducir turco
360 traducción paralela
Vous vous appuierez contre la Tour de Pise... vous grimperez sur l'Everest.
Pisa Kulesi'ne yaslanıp Everest Dağı'na çıkacaksınız.
Pour moi, il y a deux types d'hommes. Ceux qui étudient Bach et Haendel pour pouvoir jouer "I Kiss Your Little Hand Madame"
Bana kalırsa iki tip insan var çavuş bir tanesi Bach ve Handel çalmasını öğrenip "Ellerinizden Öpüyorum Hanımefendi" çalan bir diğeri de her şeyi adım adım öğrenip en sonunda Everest Tepesi'ne tırmanmayı başaran.
Les sommets voisins sont presque aussi hauts que l'Everest.
Karşısındaki doruklar neredeyse Everest kadar yüksekler.
Vu ta vertu, c'était de l'argent facile pour moi.
Kolay para, biliyorum ki aşması Everest Dağı kadar zorlu erdem sahibisin.
Tu t'attendais à pouvoir escalader l'Everest?
İlk defasında ne bekliyorsun?
L'homme a escaladé l'Everest, et exploré le fond des mers.
İnsanoğlu Everest'e tırmandı, okyanusun dibine indi.
Voyons si on arrive à tirer de ces mensonges des faits réels.
Peki, tekrar deneyelim. Başa dönüp, seni Everest Dağının tepesinden indirip, gerçeklerle yüzleştirebilecek miyiz, bir bakalım.
En voilà un gros comme l'Everest.
Evet efendim. Everest Dağı'na benzeyen bir tane yaklaşıyor.
Tu dois escalader l'Everest pour atteindre la Vallée des Poupées.
Bebeklerin Vadisi'ne ulaşmak için Everest Tepesi'ne tırmanmanız gerekir.
Everest, je suppose?
Yüksek yerlerden hiç haz etmedim!
Comme le sherpa Tenzing et Sir Edmund Hillary ( 1ers vainqueurs de l'Everest ) soyez les 1ers au sommet en étant au sommet de la mode!
Sherpa Tensing ve Sör Edmond Hillary gibi siz de Tepede Bir Numara iken, tepesi bir numara olun.
Mais bien sûr.
Nereden? Everest Tepesi'nden mi?
Imaginons une très haute montagne... plus haute que l'Everest, le point culminant... elle serait écrasée par sa propre masse.
"Çok yüksek bir dağ oluşturmak istersek..." "... Dünyanın en büyük dağı Everest'den de büyük... "
Mars abrite un volcan aussi large que l'Arizona... et trois fois plus élevé que l'Everest.
Mars üzerinde Arizona büyüklüğünde bir volkan vardır, ve yüksekliği neredeyse Everest'in üç katıdır.
Ces marches sont comme l'Everest.
Allahım, Bu basamaklar Everest tepesi gibi görünüyor gözüme.
N'est-il pas gênant d'en arriver à la conclusion qu'on ne peut "ressusciter" les gens qu'en les impliquant dans un étrange... baptême en Pologne ou une étrange expérience au sommet de l'Everest?
insanların dâhil olacakları Polonya'da biraz tuhaf bir vaftiz töreni veya Everest Dağı'nda yaşanacak değişik bir deneyimin haricinde, insanları uyandırmanın hiçbir yolu olmadığı sonucuna ulaşmak biraz can sıkıcı değil mi?
Parce que... Le tragique là-dedans, c'est que... Si tu dis vraiment qu'il est nécessaire d'emmener tout le monde sur l'Everest, ça va être compliqué!
Çünkü... işin kötü olan tarafı, eğer herkesi Everest'e götürmemiz gerektiğini söyleyecek olursan, bu oldukça zor olacaktır, çünkü herkesi birden Everest'e götüremeyiz.
Tout le monde ne peut pas aller sur l'Everest! Il y a bien eu des périodes dans l'Histoire où il était possible de...
Tarihte, hastaları kurtarmak için bu kadar sert önlemler alınmasına gerek kalınmayan dönemler muhakkak olmuştur.
"sauver les patients" sans ce remède de cheval! Où les gens pouvaient avoir des expériences fortes et pleines de sens sans aller sur l'Everest!
Yani, insanlara güçlü veya anlamlı deneyimler kazandırmak için onları gerçekten Everest'e götürmek zorunda olmadığın dönemler kesinlikle vardır.
Vraiment! Dis-moi! Pourquoi faudrait-il grimper sur l'Everest pour pouvoir voir la réalité?
Yani söylesene, niçin bir anlığına gerçekliği algılamak yerine Everest Dağı'na bir seyahati talep ederiz?
Il y a autant de réalité chez ce marchand de cigares qu'en haut de l'Everest!
Yani bir tütüncü dükkânında, Everest Dağı'ndaki kadar fark edilebilecek gerçeklik yok mudur? Sen ne düşünüyorsun?
Non seulement le Mont Everest n'a pas plus de réalité, mais il est à peine différent, parce que la réalité est uniforme, en un sens.
Sadece orada Everest Dağı kadar gerçek bir şey olduğunu düşünmüyor değilim hatta o kadar bir farklılık olduğunu da düşünmüyorum. Çünkü gerçeklik bir nevi bir üniformadır... böylece eğer...
Si tes facultés de perception, et ton mécanisme interne marche correctement, il devient inutile de monter sur l'Everest, c'est même absurde! Parce que... je sais bien que le Mont Everest est différent d'une boutique de cigares de la 7ème Avenue, mais...
eğer algılaman yani, eğer kendi tertibatın düzgünce işliyorsa Everest'e tırmanman ilgisiz bir hal alır, saçmalaşır çünkü bu, demek istediğim tabii ki bir noktada muhakkak yedinci caddede olan bir tütün dükkânından farklıdır.
C'est super! Imaginez ce que je veux faire avant de mourir! Du deltaplane sur l'Everest!
Yok valla bak,... hakkın rahmetine kavuşmadan Evereset'in tepesinden motorsuz atlamak.
J'suis vidée comme un chien unipattiste qu'aurait escaladé l'Everest!
- Öyle de diyebilirim! 'Ben Nevis'dağının zirvesine tırmanan bacaksız bir köpek kadar yorgunum.
"Développement Everest" Le client de Becky était une société secrète.
Becky'nin müşterisi Bakanlık değil, Everest Geliştirme denen gizli bir şirketti.
Le seul boulot que j'ai fait depuis trois mois, c'est avec Everest.
Son üç aydır yaptığım yegâne iş Everest Yatırım'la oldu.
C'est pourquoi je garde Everest petite.
Bunun için Everest'i ufak tutuyorum.
- Oh, vous êtes d'Everest!
- Demek Everest'tensiniz!
Donnez-moi le dossier Everest.
- Everest dosyasını getir.
Après ta mort, qui prouvera que tu n'as pas vendu à Everest?
Öldükten sonra arazini Everest'e satmadığını kim kanıtlayacak?
Tu es au courant pour l'Everest?
Everest'i biliyor musun?
Papa va escalader le mont Everest.
Babam Everest'e tırmanacak.
Mont Everest, Face Nord Tibet, NEPAL
Everest Dağı, Kuzey Yüzü Tibet, NEPAL
Imaginez des cascades dévalant des falaises de la taille de l'Everest, grondant par-delà les arcs-en-ciel avant de se jeter dans un océan de la couleur du vin saphir.
Suyun, Everest dağı yüksekliğindeki kayalıklardan, gürleyerek, gökkuşağının içinden geçip doğruca safir şarabı rengindeki okyanusa döküldüğünü düşünün.
Une racine carrée, la fission de l'atome, l'ascension de l'Everest...
Kare kökler, atomu parçalamak, Everest Tepe'sine tırmanmak.
Je me mettrai à la pêche à la mouche, je parcourrai le monde, je gravirai l'Everest.
Balık tutmayı deneyebilirdim. Egzotik yerlere gidebilirdim. Everest Dağı'na tırmanabilirdim.
Diriger le monde, escalader l'Everest.
Cihanı yönetir, en yükseğe tırmanabilirim.
McKinley Everest.
McKinley - Everest. Peki.
McKinley Everest ont appelé.
McKinley ve Everest'ten Chunk dün sabah aradı.
Etes-vous monté sur L'Everest
- Hiç Everest dağına tırmandınız mı?
C'est le mont Everest des piratages.
- Bu Everest'e tırmanmak gibi.
Conquérant de l'Everest, prêt à planter ton drapeau?
Everest, dostum. Zirveye bayrak dikmeye hazır mısın?
C'est pour ça qu'ils l'escaladent?
Everest'e çıkmayı mı?
Le mont Everest.
Everest Tepesi.
Vous vous attaquez à l'Everest? Faites une halte "Chez Ricky".
Everest'e mi çıkıyorsunuz?
Le mont Everest... menaçant, lointain, terrifiant.
Everest Tepesi. Haşin. Soğuk.
Le Mont Everest est-il plus réel que New York?
Yani Everest Dağı, New York'tan daha mı gerçek?
C'est une sortie de cinq heures.
... Everest tepesine tırmanmayacağız ki!
On n'escalade pas l'Everest.
...
McKinley Everest sont de gros clients.
Dinle McKinley ve Everest en büyük hesabımız. O hesabı kapatsan iyi olur.