Translate.vc / francés → turco / Feu
Feu traducir turco
39,392 traducción paralela
Le vaisseau qu'on a volé vient de surgir et d'ouvrir le feu.
Soyduğumuz gemi belirdi ve bize ateş açtı.
Résultat optimal, pas de coups de feu.
En iyi olasılıkla kimseye ateş açılmaz.
Il y a de nombreuses années, au début du 20e siècle, les soldats ne faisaient presque jamais feu.
Yıllar önce, 20. yüzyılın başlarından bahsediyorum, çoğu asker silahını ateşlemezdi bile.
Feu.
Patlatın.
Je suis désolé pour ce qui s'est passé au coin du feu.
Ateş başında olanlar için özür dilerim.
Les forces spéciales ont ouvert le feu.
Özel Kuvvetler içeri girip ateş açtılar.
Elle va pas faire long feu.
Uzun süre tutunamayacak.
c'était jeter de l'huile sur un feu qu'on ne maîtrisait déjà plus.
Hali hazırda kontrolden çıkmış bir yangına benzin dökmekten farksızdı.
Je vais personnellement aller foutre le feu à cette putain de ville.
O şehri bizzat yakıp yıkacağım.
Rappelle-toi ton 1er feu d'artifice.
İlk defa havai fişekleri gördüğün zamanı hatırlıyor musun?
Je sais qu'on est censés attendre confirmation, mais là, j'en mettrais ma main au feu,
İstihbaratı araştırmak ve teyidi beklemek lazım, biliyorum ama adım gibi biliyorum, efendim.
On a le feu vert de Martínez pour serrer Blackie.
Martinez Blackie'nin peşinden gitmemize izin verdi.
Je veux que la poudre mette le feu au ciel.
Gökyüzü barutla tutuşsun istiyorum.
Sans même tirer un coup de feu.
- Hem de tek bir kurşun bile sıkmadan.
Feu!
Ateş!
Cessez le feu!
Ateşi kesin!
Elle va verrouiller sa cible, et va faire feu.
Hedefe kilitleniyor ve ışığını söndürüyor.
J'ai entendu les coups de feu et je suis passé en mode survival.
Silah seslerini duyunca direkt hayatta kalma moduna geçtim.
À Naples, un incendie s'est déclaré dans un appartement en ville. Un court-circuit est à l'origine du feu...
Napoli şehir merkezindeki, bir apartman dairesinde, kısa devreden çıkan, yangın endişeye yol açtı...
- Ne brûlez plus de feu rouge.
- Kırmızı ışıkta geçme artık.
L'eau peut faire l'effet du feu.
Elindeki su ateş gibi yakabilir.
Coup de feu!
Ateş edildi.
Quand Estevez nous donnera le feu vert, certaines personnes nous poseront des questions.
Estevez tehlikenin geçtiğini söyleyince bize soru sormak isteyenler olacak.
Au feu!
Yangın!
- Vous jouez avec le feu, l'ami.
- Kiminle dalaştığını bilmiyorsun dostum.
Parce qu'on a mis le feu à la maison.
Çünkü evi yakan biziz.
Pourquoi vous avez mis le feu?
Neden bu evi yaktınız peki?
- Brûlé? On y a mis le feu?
- Yanmış mı, yakılmış mı?
Je sens du feu.
Duman kokuyor.
Evie Marie Covington, ton amour m'a fait l'effet d'un virus troyan s'infiltrant dans mon pare-feu et faisant fondre ma carte mère.
Evie Marie Covington senin aşkın güvenlik duvarımı geçip ana kartımı eriten bir Truva virüsü gibi.
Des étincelles, un feu peut-être...
Kıvılcımlar var, belki de yangın...
Vous avez ce qui semble juste être une pile de bois en feu.
Yanan bir odun yığını gibi görünen bir şey var.
Il y a un sentiment d'intrigue et de mystère parce que vous ne savez pas vraiment pourquoi le feu est là.
Bir entrika ve gizem hissi uyanıyor, çünkü neden bir ateş var bilmiyorsunuz.
Puis on vous piège en pensant que le feu est là pour que vous puissiez prendre une branche de pin avec l'unagi et la prune et le faire chauffer.
Sonra sizi kandırıyor ve ateşin oraya... çam dallarına takılı unagi ile eriği... ısıtmak için konduğunu düşündürtüyoruz.
Et puis au bout d'un moment, pendant que vous mangez à votre façon tout ces autres composants, le capitaine va venir à la table, retirer le feu... démonter le feu.
Bir noktada, siz diğer şeyleri yerken... başgarson geliyor, ateşi kenara alıyor... ve onu aralıyor.
Au milieu, vous avez un morceau de cuisse de poulet qui a été enveloppé dans du kombu... rôtissant dans ce feu, caché.
Ortada, kombuya sarılı bir tavuk budu var... ateşin içinde saklı olarak pişiyor.
Je pétais le feu avec... une quantité d'énergie que je pense que je n'ai jamais eu avant... parce que j'ai eu une seconde chance et je ne voulais pas la foirer.
Yerimde duramıyordum... hiç olmadığı kadar enerjim vardı... çünkü ikinci bir şans yakalamıştım ve berbat etmek istemiyordum.
Tu vois, il y avait des explosions, et du feu, en soudain je me vois avec une douzaine de blessés.
Yani, orada patlamalar ve yangın vardı sonra birden bire bir düzine yaralı insanla ilgilenmek zorunda kaldım.
On aurait foutu le feu à une poubelle.
Çöp kovasını mı ne ateşe vermişiz.
Je suis resté éteindre le feu.
Yangınları söndürmek için ben geride kaldım.
Faites tirer un feu de couverture à vos équipes et venez à notre rencontre sur le chemin.
Ekibine söyle bizi korusunlar, ve yolda bizimle buluş.
"Il n'y a pas de fumée sans feu", n'est pas toujours vrai.
"Ateş olmayan yerden duman çıkmaz" her zaman doğru değil.
Plus de 3 000 personnes sont mortes dans le feu.
3,000'den fazla insan yangınlarda öldü.
Il y a le feu et vous devez sortir du bâtiment ou vous allez mourir.
Yangın var. Binadan çıkmanız lazım yoksa öleceksiniz.
La cause de la mort sur le rapport historique était un coup de feu à la tête.
Çünkü ölüm kayıtlarında kafaya edilen ateş olarak yazıyordu.
Jolie puissance de feu pour une fédéraux.
Bir federal için biraz süslü bir silah.
On devrait sortir, le char est en feu.
Ama çıksak iyi olur. Araba yanıyor.
C'est une histoire de fantômes que l'on se raconte devant un feu.
Kamp ateşi etrafında anlatılan hayalet hikayelerindendir.
Si j'avais voulu te tuer, j'aurais ouvert le feu sur ton vaisseau éclopé.
Eğer seni öldürmek isteseydim bunu gemine hasar verdiğimde yapardım.
Rendez vos prisonniers, ou j'ouvre le feu sur votre capitale.
Tutsaklarınızı serbest bırakın yoksa başkentinize ateş açarım.
J'étais piégé dans un immeuble en feu
Yanan bir binada mahsur kalmıştım.