Translate.vc / francés → turco / Final
Final traducir turco
5,155 traducción paralela
Le final de la chanson que tu ne suivais pas.
Sen mesajlaşırken söylediğim şarkının finali öyle olacaktı.
Oui, j'abandonne juste mon super final parce qu'il chante la même chanson.
Evet, büyük final şarkımı iptal ettim çünkü o da aynı şarkıyı söyleyecekmiş.
Tu as choisi quel style au final?
Hangi tarz istediğine karar verebildin mi?
Nous sommes d'accord, un mariage a ses hauts et ses bas, mais au final, ça vaut le coup, parce que...
Hepimiz biliyoruz evlilikte bazı iniş-çıkışlar vardır, ama günün sonunda bunlara değeceğini görürsün...
Prêt à bûcher toute la nuit.
Büyük final. Gece vardiyasına kalmak gerek.
Et qu'est-ce que tu connais réellement de lui au final?
Onun hakkında tam olarak ne biliyorsun ki?
Et quand ils ont annoncé le final, J'avais tellement peur de rater que...
Ve finali duyurduklarında, muhtemelen kalmaktan çok korkmuştum...
Et tu n'étais pas vraiment discrète pour garder ton affection loin de moi, donc au final, je ne peux pas être tant désolé que ça.
Ve suikastlarını benden gizlemek konusunda çok da iyi değildin, yani günün sonunda pişman olan ben olmam.
Aussi, j'ai regardé le final de Glee.
Glee'nin finalini de izledim ayrıca.
Au final, Franklin et les sorcières n'ont jamais donné vie à la créature parce qu'ils étaient incapables d'obtenir un ingrédient vital... pour compléter le sort.
Sonunda Franklin ve cadılar meclisi yaratığı toplayamamış çünkü büyüyü tamamlamak için gereken hayati malzemeyi sağlayamamışlar.
Et le final!
Büyük final.
Au final, une étude de la Bible, c'est tout ce qu'il me fallait.
Anlaşılan, ihtiyacım olan tek şey biraz İncil çalışması yapmakmış.
Souvenez-vous : au final, il y a de l'amour. Votre mari affectueux, Edward Sexby.
Sevgili kocan Edward Sexby.
Mais hélas, ce qu'on emprunte doit toujours être restitué, et il y a toujours un prix à payer au final.
Ama ne yazık ki ödünç alınan her şey daima iade edilmelidir. Ve her zaman sonunda ödenecek bir bedel vardır.
Quel est le grand final?
Büyük son nedir?
Comment penses-tu que mon acte final soit allé si loin?
Son hareketim şu ana kadar nasıl sence?
Je n'ai jamais vu l'horaire final, donc je ne suis pas sûre.
Programının son hâlini göremedim, o yüzden emin değilim.
- Si tout le monde est d'accord, j'aimerais essayer d'unifier nos énergies car au final, nous sommes tous là pour terminer ce beau projet que l'on a commencé.
- Eğer herkese uyarsa, Buradaki enerjileri birleştirmeyi denemek istiyorum çünkü en nihayetinde buraya başladığımız bu güzel projeyi bitirmek için geldik.
Et nous avons convenu de corriger les erreurs dans le document final.
Ve asıl kopyayı gözden geçirip hataları düzeltme konusunda da... -... fikir birliğine vardık.
Le rapport final dit que l'explosif était caché dans une vieille torpille, utilisée comme boîte de rangement.
İtfaiye şefinin son raporunda, patlayıcının dekor olarak kullanılan eski bir torpido mermisinin içine gizlendiği yazıyor.
Au final, peut importe le design qu'on choisit car ce qu'il y a à l'intérieur de cette machine est fantastique.
Sonunda hangi tasarımı seçtiğimizin bir önemi yok çünkü makinenin içinde harika bir şey var.
Mec, ton stupide cancer du cerveau nous a donné un chiot, et ton stupide cancer des os est en train de nous avoir toutes les deux au final.
Dostum farkında mısın, senin o beyin kanserin sayesinde sevimli bir köpeğimiz olmuştu ve şimdi de bu kemik kanserin sayesinde finallerden yırtmış olduk.
Mais on a besoin d'un jour de plus pour déposer le rapport final.
Ancak raporun tamamlanması için bir güne daha ihtiyacımız var.
C'est le jour de l'examen final, et aucun de vous ne veut redoubler comme l'un d'entre vous que je ne veux pas stigmatiser.
Şimdi öğrenciler, bugün final sınavı günü ve hiçbiriniz sınıfı tekrar etmek istemez. Tıpkı şu öğrenci gibi... Utanmak istemiyorum.
Et au final, elle en a tellement marre.
Sonunda bıktı tabi.
Au final, je lui ai pardonné parce que je me fous de ce que dit un simple bout de papier.
Özetle, onu affettim çünkü salak bir kağıdın ne dediği umurumda değil.
Grâce au procédé d'extraction développé par la République, nous avons pu augmenter notre productivité de 20 %, réduire l'impureté du produit final, à quelques parties par million.
Dünya Cumhuriyeti'nin son teknoloji maden çıkarma ekipmanlarıyla üretimimizi yüzde 20 oranında arttırdık ve son ürünün kusur oranını da milyonda bir oranına kadar azalttık.
Je finirais au final par battre l'ordinateur, et alors nous nous éloignerions du groupe progressivement. - Je voyais juste ça comme ça, mais... - Ouais.
Ve nihayet bilgisayarı yenmeyi başarırdım ve grup da zamanla dağılıp giderdi.
Nous rejoignent maintenant pour notre final, un groupe local légendaire, merci d'accueillir Mouse Rat!
Kapanışta bize yerel bir grup eşlik edecek.
Ok, encore une question.
Tamam, bu sürede son final sorusunu soralım.
Celle qui dit que tu es allé chez Alison, en projetant de l'utiliser pour m'attirer pour le show final. - "Show final"?
Alison'a gittin ve onu kullanarak hesaplaşma için beni nasıl... -... oraya çekmeye çalıştığının hikâyesini anlatayım. - Hesaplaşma mı?
Il ne lui reste qu'un examen final et il rentre à la maison.
Bir finali kalmış ve sonra eve geliyormuş.
Au final, il lance une cyber-attaque contre le centre névralgique de la cible.
Nihai olarak da kendi savunma hatları içerisinden yıkıcı bir siber saldırı gerçekleştirirsin.
Au final, c'est moi qui me suis fait avoir en te poursuivant.
Ben senin peşinden koşarken sen beni yakaladın.
Notre total final est inférieur à 300.
Toplam sayı 300'ün altında.
Dire qu'il a enfin trouvé l'humilité dans son acte final oui, je sais ce qu'il s'apprêtait à faire mais, enfin, vu les enjeux, c'était plutôt stupide.
Buna bakarak, nasıl olduysa son hamlesinde bir alçakgönüllülük bulmuş evet, sanırım ne yaptığını biliyorum ama aslında biraz aptalcaydı.
Ecrivain - - raté ; leader de groupe - - raté ; et le grand final dans l'église - - gros échec!
Yazar olarak hayal kırıklığısın, tarikat lideri olarak hayal kırıklığısın ve kilisedeki büyük finalde, "destansı hayal kırıklığısın."
Je fais une pause avant mon final époustouflant.
Görkemli finalimden önce ufak bir ara verdim.
Point final.
Nokta.
Et au final, je les épuise.
Ve sonunda da yıpratıyorum onları.
Et il veut le GH-325 comme ingrédient final pour stabiliser et régénérer ses soldats Centipède.
Son içerik olarak da, Çıyan askerlerine hayat verme ve istikrarlı hale getirmenin bir yolu olarak ME-325'i istiyor.
L'ingrédient final.
Son bileşen.
Au final, Manfredi a déménagé, je cherche une nouvelle colocataire.
Hikayenin sonu ; Manfredi evden taşındı ve benim de yeni ev arkadaşına ihtiyacım var.
Tu veux commencer toute seule puis me rejoindre pour le grand final?
Önce kendin başlayıp sonra büyük final için güçlerimizi mi birleştirelim?
Petit paquet de fric à gauche, petit paquet de fric à droite, au final, ça fait un gros paquet!
Az bir miktar para. Biraz oradan, biraz buradan. Sonra bir yerlere varırız!
Les gens montent au front lorsqu'ils deviennent publics, mais au final, ils finissent par se taire, parce que la vérité simple est que les gens veulent être protégés.
Bunlar duyulduğunda insanlar hep bir sesler çıkartacak ama eninde sonunda bu sesler azalacak...
Au final, je veux juste te voir heureux, bébé.
Son olarak, senin mutlu olmanı istiyorum bebeğim.
Mais au final, il savait tout d'elles mais ça ne veut pas dire qu'il les aimait.
Demek istediğim o kadınların her şeyini biliyordu ama onları sevdiği anlamına gelmez bu, değil mi?
L'examen final... j'ai échoué.
Final sınavından kaldım.
Le payement final pour le lieu sur le toit.
- Çatı katının son ödemesi.
Point final.
O kadar.