Translate.vc / francés → turco / Kan
Kan traducir turco
107,152 traducción paralela
Je ne sais pas, la police est à la maison et au motel ils cherchent des preuves, mais...
Bilmiyorum, polisler evde ve motelde kanıt arıyorlar ama...
Nous n'avons aucune preuve pour dire que votre mari est mort, mais il semble bien disparu.
Kocanızın öldüğüne dair bir kanıtımız yok ama şu anda kayıp.
Mais personne ne voudra voir sa maladie une fois qu'ils auront vu les preuves de ses crimes.
Ama suçlarının kanıtlarını gördükten sonra kimse hastalığını görmek istemeyecek.
Vous êtes convoqué à une audience préliminaire au cours de laquelle l'État doit présenter les preuves pour établir la cause probable.
Eyaletin geçerli neden için kanıt sunması gerektiği ön duruşma hakkına sahipsiniz. Geçerli neden duruşması istiyor musunuz?
Il a fait une hémorragie interne et est mort d'asphyxie.
Akciğerleri kan ile dolup oksijensizlikten ölmüştür.
Sam est une pièce à conviction par ma faute.
Sam benim yüzümden içeride bir kanıt olarak gösteriliyor.
Et il y a assez de témoignages ici... pour t'expulser.
ve burada seni kovmak için yeterince... kanıt var.
Sa tention artérielle baisse.
Kan basıncı düşüyor.
Je perçois l'intérêt de la continuité, vous aurez donc la chance de faire vos preuves.
Devamlılığın kıymetini biliyorum. Kendini kanıtlaman için sana bu şansı vereceğim.
Je sais ce que vous avez fait, et j'en ai la preuve.
Neler yaptığını biliyorum ve elimde kanıt var.
Où que je regarde, je suis forcée de cotoyer cela.
Baktığım her yerde boğazıma tıkanıyor.
- Cela explique le sang?
- Bu kanı açıklıyor, değil mi?
D'où le sang.
Kanın nedeni bu.
Vous ne pouvez pas le prouver.
Bunu kanıtlayamazsınız.
Je pense qu'on le pourra, si on s'y attarde vraiment.
Kanıtlamayı umuyorum. Eğer kafaya takarsak.
La femme de Christopher Clark a entendu une voiture sortir de Maplewick tard dans la nuit où est mort Barry Finch.
Christopher Clark'ın karısı Maplewick'den çıkan bir araba sesi duydu. Barry Finch'in öldüğü gecenin sabahında.
Mme Clark a dit avoir entendu une voiture démarrer très tôt le jour où Barry Finch a été retrouvé.
Bayan Clark Barry Finch'i bulduğumuz gün erken saatlerde evden çıkan biri araba sesi.. .. duyduğunu söylemişti.
En 1991, des tensions se formèrent entre les États indépendants nés de l'explosion de la Yougoslavie.
1991 yılında, Yugoslavya'nın bölünmesinden sonra ortaya çıkan bağımsız devletler arasındaki gerilim yükselmeye başladı.
Ce n'est pas mon sang.
O benim kanım değil.
C'est une vendetta des Balkans.
Buna bir Balkan kan davası diyebiliriz.
En descendant, j'ai entendu quelqu'un qui montait.
Aşağı inerken, merdivenlerden çıkan birinin sesini duydum.
Vous êtes bien le plus grand capitaine des Quatorze Mers, et un véritable ami de la couronne.
On dört denizin en yüce kaptanı ve krallığın gerçek bir dostu olduğunu kanıtladın.
Si je ferme mes yeux, je peux entendre le crâne d'Oberyn craquer.
Gözlerimi kapattığımda Oberyn'in kafatası kırılırken çıkan sesleri duyabiliyorum.
J'ai donné le premier coup.
İlk kanı döktüm.
Et si nous lui prouvions le contraire?
Aksini kanıtlarsak ne olur?
Tyrion prétend en avoir la preuve.
Tyrion kanıt getireceğini söylüyor.
, - - Elle voulais ton sang.
- Kanını istiyormuş.
Ce massacre dans une banlieue de Chicago est une flambée de violence a fait des douzaines de victimes.
Chicago'nun dışındaki bu kasabada yapılan toplu katliam kontrol - Karavan parkında ortaya çıkan şiddet salgını birçok kişinin ölümüne yol açtı.
Mon sang contient les réponses.
Kanım cevapları barındırıyor.
Je sais qu'il marche, mon équipe a mes données et mon sang.
Artık işe yaradığını bildiğime göre ekibimin elinde araştırmam ve kanım var.
Votre sang nous a aidés.
Senin kanın gerekiyordu.
Elle a perdu trop de sang.
Daha şimdiden çok kan kaybetti.
Il perd du sang depuis une heure.
Baksana, en az bir saattir kan kaybediyor.
Il lui faut une transfusion.
Kan nakline ihtiyacı var.
Œil pour œil!
Kana kan!
Il te faut une transfusion.
Sana biraz kan vermemiz gerek.
C'est mon frère.
O benim kanımdan.
Sans garrot, tu te videras de ton sang.
Turnike lazım yoksa birkaç dakika içinde kan kaybından öleceksin.
La transfusion lui a sauvé la vie.
Muhtemelen kan vererek hayatını kurtarmışsınız.
Un homme en sang.
Kan kaybeden biri.
J'ai supposé qu'un bus t'avait renversée et que tu gisais sur Market Street.
Sana bir otobüs çarptı ve Market Caddesi'nde kan kaybediyorsun diye düşünmüştüm haliyle.
Celui-ci a du sang.
Bunun üzerinde kan var.
Fred Johnson a prouvé lui-même qu'il est un ami fidèle de la Ceinture.
Fred Johnson kendini kanıtladı. Kemere gerçek bir dost olmak için.
Mon Dieu... tu saignes.
Tanrım... Kanıyorsun.
Pas la procédure la plus facile à réaliser sur soi-même, non?
En kolay prosedür değil Kendini kanıtlamak için, değil mi?
Et tu es le petit-ami de ma cousine?
- Sen de kuzenimle çıkan çocuk musun?
Où est le crochet, où est la vue,
İğnelemeler nerede? Kanıtlar nerede?
Encore une autre raison pour laquelle Lois n'a aucun sens.
Lois'in saçma bir seçim olduğunun bir kanıtı daha.
Fais-moi saigner.
Kanımı akıt.
Désaccords. Combats. Nous sommes nombreux.
Karşı çıkan, savaşan bir sürü kişi var.
Il y avait tellement de sang.
Çok fazla kan vardı.