English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / francés → turco / Leva

Leva traducir turco

126 traducción paralela
Il se leva aussi et vint à ma rencontre.
Ayağa kalktı, masanın etrafını dolaştı ve önümde durdu.
Avec quoi?
10 leva ödünç verirsin diye düşünmüştüm.
120 leva demain matin, ou la police viendra.
Yarın sabah 120 leva getirmezsen, Polisi burada bil.
Ouais. Mais je veux te rembourser.
Sana 2,500 leva vereceğim.
J'ai 2500 leva à te donner.
2,500 leva mı?
2500 leva?
Çıldırdın mı sen?
"Il dissimula son visage sous un chapeau de carex" "Et se leva, prenant appui de tout son poids sur un bâton"
Bir hamal asasına eğilerek sırtına binen yükü ile sıradan bir şapka takarak yüzünü sakladı.
" Sarah trembla, lança un dernier regard a son livre et se leva.
"Sarah telaşlı bir biçimde kitabına son kez bakar ve kalkar. " Jüri üyeleri :
Le matin du mariage se leva enfin.
Eşyaları henüz dışarı çıkarmadınız mı? Kusura bakma, aceleniz olduğunu bilmiyordum! - Oturmuş ense yapıyorduk!
Entendant cela, ma femme leva doucement la tête, comme en transe.
Karım bunu duyduğunda, bir taransta imiş gibi yüzünü kaldırdı.
Mais, quand le téléphone sonna à son chevet, et qu'une voix familière de Berlin fit appel à lui une fois de plus, il se leva et retourna d'où il venait, dans le désert.
Ama hasta yatağında yatarken telefonu çalmış... ve Berlin'den tanıdık bir ses onu tekrar göreve yollamıştı. Kalkıp uçağına binmiş ve birkaç saat içinde çöle geri dönmüştü.
Quand le jour se leva...
- Şafak olmuştu
Leva te donnera un coup de main.
Leva taşırken sana yardım eder.
Leva m'a dit que tu avais des vues sur la femme du capitaine.
Programımı yaptım. Leva diyor ki, yüzbaşının karısına göz koymuşsun, peşinden koşuyormuşsun.
- Qu'est-ce qui se passe, Leva?
- Ne oldu? - Ben emir aldım!
"Et le mort se leva et commença à parler. " Et Il le rendit à sa mère. "
Ve ölüm uyandı ve konuşmaya başladı, ve kendini annesine verdi.
" et se leva.
"... titreyerek yavaşça...
"Le troisième jour, Abraham leva les yeux et aperçut l'endroit. " Ils arrivèrent à l'endroit et Abraham y dressa l'autel.
Üçüncü gün İbrahim gideceği yeri uzaktan gördü.
Le soleil se leva sur la mer et le vieil homme vit les autres bateaux, bas sur l'eau et au-dessus de la côte, éparpillés dans le courant.
Denizden yükselen güneşle, yaşlı adam kıyıdan açıklara doğru yayılmış batıp çıkan diğer kayıkları görebiliyordu artık.
Le soleil se leva pour la 3e fois depuis qu'il était sorti en mer.
Denize açılalı beri güneş üçüncü kez doğuyordu.
"Un souffle passa sur cette face et la rendit sublime. " ll leva une main crispée par la rage
Bu yüze azamet katan bir nefes burun deliklerini terk etti.
" ll leva un poing crispé par la rage et cria d'une voix de tonnerre le fameux mot d'Archimède :
Evreka! Buldum! " Evet ben de buldum, Doniel!
Dieu se leva, l'œil sombre et la mine renfrognée.
Altıncı günün sabahında Tanrı kalktı, gözleri sönüktü ve suratı asıktı.
Sans un mot, il se leva et sortit.
Tek kelime etmeden evden ayrıldı.
" L'ange leva la tête et répondit, souriant :
" Melek kaldırdı başını ve tatlı bir gülümsemeyle cevap verdi :
" Ll leva les yeux vers le ciel turquoise semé d'étoiles.
Gözlerini turkuvaz mavisi, yıldız saçılmış gökyüzüne kaldırdı.
Après une dispute, les allemands et les italiens firent demi tour, en emportant le dernier filet à cheveux. Le 3ème jour, le blizzard se leva.
Büyük bir kavganın ardından Almanlar ve İtalyanlar kalan son saç filelerini alıp geri döndüler.
St. John Lord Merridew, le grand détective, se leva majestueusement, son énorme visage de père Noël illuminé d'une joie espiègle.
St. John Lord Merridew, büyük dedektif krallar gibi gülümsedi kocaman bir Noel baba ifadesi yüzünde aydınlandı.
Elle leva les bras vers lui.
Kadın ona doğru uzanır.
Elle leva les yeux et vit des nuages sombres... naissant à l'horizon dans toutes les directions.
Yukarıya baktığında kara bulutların... gökyüzünü kaplamaya başladığını fark etti.
La dame se leva et lui dit :
Kadın ona döndü ve sordu : "Elimi mi?"
La plupart de leurs noms ont été perdus, mais quelque part, il y a longtemps, quelqu'un leva les yeux pour voir la lumière effectuer un de ses tours magiques.
Çoğunun isimlerini hiç öğrenemeyeceğiz fakat bir zamanlar, bir yerlerde biri kafasını kaldırdı ve ışığın sihir numaralarından birini gördü.
Le singe se leva et devint homme.
Maymun ayağa kalktı ve insanoğlu oldu.
Alors la femme se leva. Elle était vêtue d'une longue robe blanche, comme un ange.
Sonra, kadın kalktı, üstünde uzun bir beyaz elbise vardı, aynı bir melek gibiydi.
Tu leur diras le jour où tout le monde leva les yeux... et comprit que nous n'étions que locataires de ce monde.
Çocuklarına, insanların başlarını yukarı kaldırıp bu dünyada yalnızca kiracı olduğumuzu anladıkları günü anlatırsın.
Rouge, jaune, vert, violet... et soudain, l'un de nous se leva... nous savions... qu'il était chanteur d'opéra à Varsovie...
Ve birden içimizden biri ayağa kalktı. Varşova'da bir opera şarkıcısı olduğunu biliyorduk.
Il leva le bras et elle vit un crochet en guise de main.
Adam kolunu kaldırır, ama elinin yerinde kocaman metal bir kanca vardır.
Alors, arrivé à la 99ème nuit... le soldat se leva, prit sa chaise... et il se tira!
Nihayet, 99. günün akşamında asker ayağa kalktı, sandalyesini aldı ve gitti.
Soudain, elle se leva, marcha jusqu'à la télé,
Mimi birden kalktı. Televizyona yaklaştı.
Comme d'habitude, Mme Julius Beaufort arriva sans son mari, juste avant l'Air des bijoux, et comme d'habitude, elle se leva à la fin du troisième acte et disparut.
Her zaman olduğu gibi, Bayan Julius Beaufort yanında kocası olmaksızın... tam en önemli aryadan önce operaya geldi... ve yine her zaman olduğu gibi üçüncü perdenin sonunda operadan ayrıldı.
Babe Ruth leva le bras et montra les gradins du champ centre.
Bebek Ruth elini kaldırarak tribünleri işaret etti.
Et cela créa une tension considérable sur le plateau. Enfin, vint le moment où King se leva, et dit à David que son film, il pouvait se le garder.
En nihayetinde King isyan bayrağını çekti ve David'e filmi nasıl isterse öyle çekebileceğini söyleyip seti terk etti.
"Le roi, étonné... se leva en hâte, et parla. Il s'entretint avec ses conseillers... puis, projeta trois hommes ligotés dans le feu..." Elle est allée au tribunal.
" Sonra kral Nebuchadnezzar sasırdı ve aceleyle kalktı ve konuştu ve danışmanlarına gidip'üç insanı bağlayıp ateşin ortasına attık'.
Mais la reine leva les yeux et apercut Gyges dissimule dans l'ombre.
Fakat birden kraliçe başını kaldırdı ve gölgelerin arasında gizlenen Gyges'ı gördü.
II se leva, s'habilla, La porte de sa chambre ouvrit
Delikanlı kalktı, hemen giyindi, açtı kapısını kıza.
" Elle leva les mains vers la broche à son cou.
Elleri kadının gerdanındaki broşa gitti.
Elle prit un pain frit, le leva au-dessus de sa tête... et le coupa en deux!
Bir tane ekmek alıp başının üstünde tuttu... ve onu, ikiye böldü!
Il avait été laissé pour mort par les autres grimpeurs. Quand, presque aveugle, les mains rongés par le froid, Il se leva, déposa son sac et tenta de marcher.
Diğer dağcılar tarafından ölüme terk edilmişti sonra, neredeyse kör, elleri tamamen kaskatı kesilmiş olarak Beck ayağa kalktı, sırt çantasını bırakıp umutsuzca yürümeye çalıştı.
J'ai pensé que vous pourriez me prêter 10 leva.
Paramı sokağa atarım, daha iyi!
Leva!
Leva!
" Abraham se leva de bon matin.
- Ah!

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]