English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / francés → turco / Lever

Lever traducir turco

7,239 traducción paralela
Tu dois te lever.
Kalkmalısın.
Je vais te détacher maintenant, et ensuite tu vas te lever et marcher vers moi.
Şimdi seni çözeceğim, ayağa kalkıp bana doğru yürüyeceksin.
Tu devrais te lever.
Ayağa kalkmalısın.
Howard était le seul à avoir le courage de se lever et de dire "ça suffit."
Sadece Howard, "Artık yeter" diyecek cesarete sahipti.
C'est à propos de papa et toi et de comment tu aimes être sa petite fille dure à cuire qui ne reste jamais à la maison malade, et qui a gagné un tournoi de tennis avec un doigt cassé qu'elle ne pouvait même pas lever.
Babamla aranızdaki mesele yine. Asla hastalanıp evde yatmayan kırık parmağını kaldıramazken bile tenis turnuvasını kazanan çetin ceviz, küçük süper kızı olmanla ilgili.
Elle est partie avant le lever du jour.
Güneş bile doğmadan odadan ayrılmış.
Oseriez-vous lever la main sur votre...
Kendi babana karşı başkaldırmak...
Désolé de ne pas me lever. Sciatique.
Kalkamadığım için özür dilerim.
Quelle est ta raison de te lever le matin?
Seni sabah yataktan çıkaran şey nedir?
Tu devrais te lever maintenant. Elle va pas nous laisser.
Şimdi kalkmazsan gelmeye devam edecek.
Ce phénomène connu sous le nom de lever héliaque...
This phenomenon, known as heliacal rising...
Ça vous a coûté quoi de lever la suspension de Cruz?
Cruz'un cezasını kaldırtman sana neye mal oldu?
Lever la main sur un membre royal est passible de mort!
Kraliyet ailesine el sürmek ölümü kabul etmektir!
Je dois lever le voile, et vous laissez travailler avec moi.
Birkaç ayarlama yaptım benimle bu işte çalışmanız için.
Vous étiez énervé, hurliez, l'avez fait se lever de sa chaise!
Siz öfkeliydiniz, bağırdınız, çocuğu oturduğu yerden çekip çıkardınız!
Quand j'étais petit, si j'aimais une fille, je devais me lever et aller lui parler, en personne, agir comme un être humain.
Çocukken bir kızdan hoşlandığımda yanına gidip konuşmak zorunda kalırdım. Ağzımla, insan gibi yani.
Le visage qui a fait lever l'ancre de milliers de navires.
Bu yüz için binlerce gemi batırılır.
Et puis voici le punk rock où tout le monde peut se lever ici et le faire.
Sonra punk rock çıktı. İsteyen herkesin yapabileceği bir şeydi.
Nous essayons de lever l'injonction.
Mührün kaldırılması için uğraşıyoruz.
Bref, les enfants vont se lever tôt.
Neyse, eminim çocuklar erken kalkar.
Une fois assis, il est probable que Caroline ne nous laisse plus nous lever.
Oturduktan sonra muhtemelen Caroline kimsenin kalkmasına izin vermeyecek.
Si tu veux voir un autre lever de soleil on impose les termes.
Güneş ışığını bir daha görmek istiyorsanız koşulları biz belirleriz.
Nous avons arrêté Moloch la première fois qu'il a essayé de lever son armée de démons, mais ce pentagramme pourrait laisser les autres entrer.
Moloch'u bu dünyaya ordusunu getirmeye çalıştığı ilk sefer durdurmuştuk, ama bu pentegram orduyu buraya getirebilir.
Quand nous étions enfants, nous avions l'habitude de nous lever tôt le weekend pour faire des pancakes au chocolat.
Çocukken, sabahları beni çikolata parçalı gözleme yapmak için erkenden uyandırırdı.
Je veux que personne ne sache que je ne peux pas la lever.
Kaldıramadığımı kimsenin bilmesini istemiyorum.
Avant de vous lever, Princesse, voulez-vous me faire le plaisir de me passer ma cape?
Kalkmadan önce, Prenses, bana peelerinimi uzatabilir misiniz?
Je vais me lever.
Tamam kalkayım.
Dans 10 secondes, tu vas te lever et partir d'ici avec moi, souris, agis comme si tout allait bien.
Pekâlâ, beni dinle. 10 saniye içinde kalkıp birlikte buradan çıkacağız. Gülümseyip, hiç bir şey yokmuş gibi davranacaksın.
C'est l'heure de se lever.
Uyanma vakti, Nate.
- Vous devez vous lever!
- Kalkmalısınızl
Regarde au loin, le soleil aurait déjà dû se lever, non?
Doğuya bakın. Güneş şu an doğmalıydı, değil mi?
Tu aurais dû te lever et partir.
- Kalkıp gitmen gerekirdi.
La lune vient tout juste de se lever sur le premier jour de mon règne, et j'ai déjà reçu d'innombrables propositions.
Saltanatımın daha ilk gününde ay zar zor yükseldi ve zaten sayısız önerge aldım.
Un cadavre embaumé que vous me forciez à embrasser au lever et au coucher du soleil, chaque jour, jour après jour, quand j'avais six ans!
6 yaşıma gelene kadar bana mumyalanmış bir cesedi öptürdün, her gün doğumunda ve batımında her gün, her gece.
Ou alors, Tommy aurait pas dû lever la main sur Jimmy.
Ya ondan ya da Tommy, Jimmy'ye yumruğunu kaldırdığı için.
Je pouvais pas me lever!
Ayağa kalkamıyordum.
Tu te réveilleras, tu te lèveras, tu verras le soleil se lever et se coucher en passant toute la journée à attendre, comme des milliers d'autres comme toi à la recherche d'un boulot.
Uyanıp kalkacak, gün doğumunu ve gün batımını göreceksiniz. Bütün gün öylece bekleyeceksiniz. Birisi gelip sizlere iş versin diye binlerce adamla beraber.
On va lever l'ancre pour un trésor aquatique de l'Amérique.
Amerika'nın en büyük su hazinelerinden birine yelken açmak üzereyiz.
Je dois me lever.
Bunun için ayağa kalkmalıyım.
Plus facile que de se lever et de marcher jusqu'au puits, hein?
- Uyanıp kuyuya gitmekten daha kolaymış.
Bridger, continue à lever.
Bridger yükselmeye devam ediyor.
Continuez à lever...
Artmaya devam ediyor...
Je ne pouvais pas lever la main et pour vous dire...
Elimi kaldırıp şöyle mi diyecektim :
C'est là qu'ils ont partagé leur premier lever de soleil. Et leur premier coucher de soleil.
İşte orada, ilk kez güneşin doğuşunu ve batışını birlikte seyretmişler.
Nous découvrîmes le puits au lever du jour.
Şafak sökerken bir kuyu bulduk.
Tu sais quoi? Je vais me lever.
Tamam, şöyle yapcam, ayağa kalkıyorum.
On va rentrer chez nous, et vous allez vous lever à 6 h pour tout nettoyer.
Eve gidiyoruz. Ve sizin o kırık kıçınızı da sabah 6'da ayakta göreceğim.
Dès que je pourrai me lever, je te plante entre les yeux!
Beyaz puşt! Elim ayağım bir çözülsün gözlerini oyacağım senin.
Tu dois te lever.
- Kalkman gerekiyor.
'Continue de lever le pouce.'
Parmağını tutmaya devam et.
- Aidons-le à se lever.
- Hadi kaldıralım şunu.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]