Translate.vc / francés → turco / One
One traducir turco
8,040 traducción paralela
Devant la One PP!
emniyet müdürlüğüne gideceğiz.
À la One PP! Redites-le!
emniyet müdürlüğüne emniyet müdürlüğüne emniyet müdürlüğüne tekrar söyleyin.
Je viens de recevoir un appel du commissaire. Il veut me voir avec mon carton à la One PP.
az önce emniyet müdürü aradı ve beni merkeze çağırdı benimle konuşmak istiyormuş.
Les One Direction jouent au Hard Rock. Samedi soir, ça te dit? One Direction?
Cumartesi One Direction konseri varmış gidelim mi?
Sérieux?
One Direction mı?
Le One Woman Show. "
"Olmaz! Bu bir kadın gösterisi *."
Ce labo est équipé d'une assurance de quarantaine de niveau Def con One.
Laboratuvar, Savunma Durumu 1 karantina seviyesinde bir bölge.
Def con One?
Savunma Durumu 1 mi?
Ok, les One Direction ne jouent pas non plus, Vous êtes donc dans la mauvaise queue.
One Direction da çalmıyor, o yüzden yanlış sıradasın.
♪ You're the one that I want ♪
# Ben istiyorum seni #
♪ You are the one I want, ooh, ooh, ooh, honey ♪
# Sensin benim istediğim #
Red One, Pilgrim semble avoir un dysfonctionnement avec son bras robotisé.
Kızıl Bir, Hacı'nın güneş panelinde sorun var sanırım.
Je crois que vous venez de vexer Pilgrim, Red One.
Hacı'nın kalbini kırıyorsun galiba Kızıl Bir.
Red One, vous avez un problème à 90 degrés sur votre gauche, à 50 mètres.
90 derece solunda bir sorun var Kızıl Bir. 50 metre ileride.
Red One, quelle est la situation?
Kızıl Bir, durum nedir?
- Red One, tu m'entends? - Allez.
Hadi, nefes al.
- Red One - allez!
- Kızıl Bir, cevap ver!
Vous avez fait un one-man show.
Resmen görsel bir şölendi.
Il a dû appuyer un départ anticipé.
Belki de başlama tarihini öne çekiyordur. Ne duruyorsun...
Si vous êtes dans les toilettes, s'il vous plaît sortez où je peux vous voir.
Eğer buradaysanız.. Lütfen bir adım öne çıkın da sizi görebileyim..
Non, je suis désolé, Je-Je n'en parle jamais d'habitude, parce que les gens me traitent différemment quand ils savent.
Hayır üzgünüm. Genelde bununla öne çıkmayı sevmiyorum, çünkü insanlar bana farklı davranma eğilimde oluyorlar.
Je vous ai menotté par devant comme une faveur.
Sizi, iyilik olsun diye öne zincirlemiştim.
Mais j'ai supposé que les enfants préféreraient un éléphant orange vif ayant le goût de mandarine.
Ama ben çocukların canlı turuncu mandalina tadı olan filleri tercih edeceğini öne sürdüm.
Manifestez-vous.
Lütfen öne gelin.
Ce que Mya a fait, se présenter comme ça, ça demande du courage.
Mya'nın yaptığı bu şekilde öne çıkmak, cesaret ister.
Traditionnellement, le rôle des bouffons était de faire ressortir la folie du roi.
Geleneksel olarak Şaklaban'ın görevi Kral'ın aptallığını öne çıkarmaktı.
- One Upon a Time In The West -
Cem İltir twitter : @ cemiltir
Anthony vient apporter son aide...
Anthony takımını öne geçiriyor.
Bon, garde la tête sur les épaules et fais ton travail.
Sadece başını öne eğ ve işini yap.
Avancez et mettez-vous à genoux.
Öne çık ve dizlerinin üzerine çök.
Redresse-toi pour moi.
Biraz öne gel bakalım, dostum.
Ce n'est pas quelque chose sur lequel vous pouvez revenir.
'Zamanı öne süreceğiniz bir şey değil bu.'
Des sources du FBI affirme que bien que le sénateur ait laissé un aveu enregistré, d'autres preuves trouvées sur place suggèrent qu'une autre personne serait impliqué.
FBI kaynakları senatörün bir itiraf kaydı bıraktığını doğrularken olay yerinde bulunan başka bir kanıt, işe başkasının karışma ihtimalini öne sürüyor.
La manière que tu as d'incliner ta tête.
Başını öne eğme şeklin.
Tu as eu peur d'accroitre le potentiel du royaume de la terre quand tu le pouvais, et tu as eu peur de t'allier à moi quand je suis devenue le leader, et là, tu as peur d'un duel équitable.
Zamanında öne çıkıp, Toprak Krallığı'na liderlik etmekten korktun, ben lider olunca bana katılmaktan korktun, şimdi ise adil bir savaştan korkuyorsun.
Chris, c'est là que l'hôte doit intervenir et...
Pekâlâ Chris işte şimdi öne çıkıp ev sahipliğini- -
Quand tu t'endormiras, tu tomberas en avant, et la corde va se resserrer autour de ton cou.
Uykuya dalıp öne doğru düşeceksin. Zaman ilerledikçe kemer boynunu iyice sıkmaya başlayacak.
Je vous demande de vous avancer d'une manière que vous n'avez jamais eu à faire, qu'on ne vous a jamais demandé.
Şu ana kadar senden hiç istenmeyeni yapmanı istiyorum, öne çıkıp karar vermeni.
Un nom ressortait.
Bir isim öne çıktı.
mais Berlin l'a annulé.
Ama Berlin tarihi öne alıyor.
N'importe qui le clamant publiquement risquerait de tout perdre.
Kim öne çıkarsa hayatını riske atmış olacak.
Pensez à ce qu'il se passera s'ils ne se manifestent pas.
Eğer öne çıkmazlarsa, alacakları riski düşün.
Pas le genre avec une épée. Le genre qui prend un risque pour sauver des vies, plutôt que d'attendre que quelqu'un d'autre montre la voie.
Kılıçla kahraman olanlardan değil, risk alıp hayat kurtaran, başkalarının öne atılmasını beklemeyen bir kahraman.
Il ne va pas se manifester.
Öne çıkmayacak.
Il faudrait pour cela que tous les sujets français viennent se manifester et déclarent publiquement leur foi au roi.
Bu fermanla birlikte bütün Fransızarın öne çıkıp krala ve inancına bağlı olduklarını ilan etmeleri gerekecek.
♪ One shining moment, there frozen... ♪ C'est de la faute des jeunes, ils ne l'ont pas fait comme il fallait.
Ben çocukları suçlarım, doğru yapamamışlar.
Pourquoi tu viens automatiquement t'asseoir à l'avant?
Kafadan nasıl öne oturabiliyorsun?
Et puis un jour, elle est montée dans le bus, Et là, elle a fait tomber son sac, et quand elle l'a ramassé, Elle m'a touché.
Sonra da bir gün otobüste en öne bindi, çantasını düşürdü ve almak için eğildiğinde bana dokundu.
Ça y est presque.
Henüz öne gelmedi,
Les Bulldogs dominent à leur tour!
Bulldogs şimdi ilk kez öne geçiyor!
Numéro 52. Viens nous rejoindre, s'il te plaît.
52 numara, lütfen bir adım öne çıkın.