Translate.vc / francés → turco / Pavé
Pavé traducir turco
271 traducción paralela
Tu dois... battre le pavé et faire l'aboyeur!
Sokağa çıkıp havlıyorsun.
Chez Ziegfeld je dois battre le pavé!
Yoksul bir Fransız kız, sokak kızı gibi olması gerek.
Il croit que je lui ai lancé un pavé à la tête.
Hayır. Hatırlayacağı tek şey kafasına bir taş indirdiğim olacak.
Mon père... Étendu sur le pavé, l'arrière de la tête totalement...
Fakat ben onu, babamı kaldırımda yerde uzanırken gördüm, kafasının arkası bütünüyle...
Le chemin du bonheur est pavé de chagrins... et de pierres.
Mutluluğa giden yol engellerle ve sıkıntılarla dolu.
Je bats le pavé.
O kadar çok koşuşturuyorum ki artık ayaklarım şişlerden geçilmiyor.
Jette le pavé dans la mare.
Küçük bombanın zamanı.
Un nom tracé sur le pavé par cet animal, un homme tué par une sorcière venue d'Egypte, un écu changé en feuille sèche, tout est limpide!
İsim yazan bir keçi! Adam öldüren bir cadı! Yaprağa dönüşen bir sikke!
Barbara Jean Trenton, accidentée par ces années enfuies qui l'ont laissée étendue sur le pavé. Elle tente désespérément de rattraper sa gloire évadée.
Yılların vurup kaçtığı, kaldırımda oturmuş, çaresizce uçup giden şöhretin plakasını almaya çalışan Barbara Jean Trenton.
Il était Andy Marshak, qui paie ses turpitudes étendu sur le pavé.
Andy Marshak'dı. Ucuz bir otelin önündeki kaldırımda can çekişen.
- Surtout qu'on est nés sur le pavé.
- Sanki sıcak kaldırımlarda doğduk.
Quand on est un Jet, on est le roi du pavé et le champion des compétitions.
Jet olursan, şehirde havandan geçilmez Sen altın madalyalı ağır siklet tacını takan çocuksun
Un beau pavé.
Tuğla gibi kitap.
Je sais exactement le genre d'enfer pavé d'or qui m'attend.
Ülkeye nasıl getirdin, kaçak mı? Başka bir yol mu biliyorsun? Gümrükten kaçak geçirdin, öyle mi prenses?
Aussi chaque jour Je crayonne ainsi sur le pavé
Bugün bir ressamım Ve gördüğünüz gibi
Il ne serait pas couvert de boue s'il avait pavé la rue devant sa boutique.
Eğer o da herkes gibi mülkünün önünden geçen yola kaldırım döşenmesine izin vermiş olsaydı şimdi böyle çamurlara bulanmayacaktı.
Ou lorsqu'il a été rejeté sur le rivage pavé où nous nous sommes promenés.
Belki de orada taş zeminin üzerinde dururken olmuş olabilir.
Ce sont les crapules qui tiennent le haut du pavé.
Yalnızca kaymak tabaka ve namussuzlar yükselmekte.
Quelle drôle de ville que celle-ci. Des fesses tranchées sur le pavé.
Ne biçim bir şehir bu sokaklarında doğranmış popolar yatan?
Tu mets des types sur le pavé si tu les cambrioles.
Bazı kimseler malları çalındığı için iflas ediyor.
Ou, jetons un pavé dans la mare.
Julie'nin polis arşivlerinde unutulmasınını istemiyorum.
Un bon pavé serait plu utile.
Kar topu daha etkili olur.
Le soir, il y a une tempête... et quand tu redescends, le sol est pavé de pièces d'or.
O akşam bir fırtına kopar. Ertesi gün tekrar gidip bakarsın, bir çuval altın bulursun.
Il a pavé presque toutes les rues de St Louis.
Bilirsin, St. Louis'deki neredeyse her sokağı o döşedi.
Je veux de la tripe sur le pavé!
Kılıçtan geçirin piçleri!
Hier un crétin lance un pavé dans...
Dün gece salağın teki pencereme taş atıyor...
Je l'ai même trouvé d'une telle gentillesse... que cela m'a gêné de lui coller ce pavé de...
Aslında, iyilikle doluydu... ... ve ona o şeyi vermek istemedim.
Clancy, vous allez obéir aux ordres ou vous irez battre le pavé devant la décharge municipale!
Biraz aceleci davranmıyor musunuz? Söylediklerimi yap Clancy, yoksa kendini çöplükte devriye gezerken bulursun!
Il me soulève avec le vélo au-dessus de sa tête puis il m'écrase sur le pavé et il ne me lâche pas.
Ve beni, bisikletimi ve herşeyi başının üzerine kaldırarak yere betona çarptı ve üzerime çıktı.
Les clairons sonnent, la lumière bat mes paupières, les chevaux filent, sur le pavé, ma mère vole, fait signe, s'est envolée.
Sonra trampetleri duydum ve gözüme bir ışık çarptı. Atlar hızla koştu. Caddenin üstünde annem gel diyor.
Je ne suis qu'un pauvre flic qui arpente le pavé.
Ben zavallı bir devriye polisiyim.
Si je suis si bon, comment ça se fait que je bats le pavé, à mon âge?
Eğer ben sadece iyi bir polissem nasıl oluyor da bu yaşımda hala devriye dolaşıyorum?
Ça, je m'en fiche! Vous voulez rester sur le pavé?
Bunu rica etmiyorum ve zaten umurumda da değil!
Et c'est pour ça que je bats le pavé.
Onun için devriye polisiyim.
On verra si vous vous débrouillez aussi bien sur le pavé, sans moi pour vous moucher! Filez!
Bensiz bu sokaklarda burnunu bile silemeyeceğini de bil.
Demain, je parcourrai au trot une bonne lieue... et mon chemin sera pavé de têtes d'Anglais!
Yarın bir mil ilerleyeceğim ve yolum... İngiliz suratlarıyla dolu olacak.
" Sur le pavé!
"Uzun bıçakları!"
Ils me refusent un piédestal, alors je leur envoie un gros pavé!
Madem bana saygı göstermediler ben de onları doğrarım!
Y en a qui vont se retrouver le cul sur le pavé!
- Çok geçmeden sokaklar bir sürü işsiz güçsüz insanla dolar.
Quelqu'un sait comment vaincre un pavé numérique?
Elektronik anahtarı açmayı hatırlayan var mı?
On parle de démocratie, mais seuls les salauds tiennent le haut du pavé.
Geriye dön! "Demokrasi taraftarı," "gürültülü ve şeffaftır." "Yalnızca kıvıranlar atıyor" "üstündeki ağırlıkları."
Ils nous jetteront sur le pavé, on mourra comme des rats.
Bizi sokağa atacaklar!
Jeter les gens sur le pavé n'est pas le boulot des flics!
İnsanları evlerinden sürmek polisin işi değil!
C'était la même voix dans sa tête. La mauvaise voix... celle qui lui suçait le cerveau et le crachait sur le pavé.
Yine kafasında o yanlış sesler beynini emip geri tüküren sesler belirmişti.
Quel homme d'affaires bat le pavé?
Ahbap, caddedeki en cıvık işadamı kimdir?
Mais le chemin du pouvoir est souvent pavé de sang innocent et rien ne m'empêchera de devenir roi.
Ama iktidara giden yol genellikle masum kanıyla kirlenir ve hiçbir şey beni kral olmaktan alıkoyamaz.
Tu butes cet enfoiré et tu le laisses sur le pavé. Viens.
İbneyi öldür ve cesedini sokakta bırak.
On bat le pavé de Londres Sans savoir ce qu'on trouvera Il y a les poches ouvertes Sur le derrière des passants Si on veut bien prendre ce qui vient
Londra sokaklarında geziniriz ne bulacağımız hiç belli olmaz... daha ceplerine girmediğimiz o kadar çok insan var ki... olduğu gibi kabul ederseniz hayat güzeldir... bırakın mum dibine kadar yansın hayat güzeldir... bazen gözünüze bir yumruk da yiyebilirsiniz... onu kapatır, ötekine de yumruk yersiniz ama asla ağlamazsınız... şalımız yok, tüylerimiz yok gösterişli kürklerimiz yok... zaten dışarıdaki hava da bu elbiselere uygun değil...
Je pave les rues.
Kaldırım döşüyorum.
Arbre, bête, pave, poids que rien ne souleve
"Hiçbir şeyin kaldıramayacağı," "O ağırlığın altında,"
Et on se retrouve sur le pavé.
Belki de yapacağımız diğer şey serbest çalışma olur.