Translate.vc / francés → turco / Province
Province traducir turco
867 traducción paralela
J'ai du gager la moitié d'une province, mais je l'ai.
Eyaletinin yarısını rehin vermek zorunda kaldım ama yine de aldım.
Mais la famine sévit dans la province. Je n'ai plus de riz pour nourrir mes prisonniers.
Ama eyaletimde kıtlık var ve mahkumlarımı doyuracak pirincim de yok.
Le seul capable d'extraire autant d'argent de cette province.
Eğer bunu kendim söylesem, bu eyaletten ; dünyada yaşayan herkesten daha fazla parayı sağabilirdim.
Province ou pas province.
Güç olsun ya da olmasın.
Il a perdu sa province, son armée, la vie.
Eyaletini, ordusunu ve hayatını kaybetti.
Vous n'êtes qu'un gros bonnet de province.
Demek bu kadar, ha? Taşralı zengin seni.
On pourra toujours jouer dans des salles de province.
Başımız sıkışınca, küçük kasabalarda oyun sahneleriz.
De la province de l'Astrakhan, à 15 jours de troïka de Moscou.
Atalarımın evleri Astrakhan bölgesinde yani Moskova'dan yaklaşık olarak 2 haftalık bir yolculuk mesafesinde.
Winnipeg, troisième ville du Canada et capitale de la province de Manitoba.
Winnipeg, Kanada'nın üçüncü büyük şehri ve Manitoba'nın başkenti.
Oh! moi, vous savez, je n'aime pas la province.
Taşrayı sevmiyorum.
Ils le sont. Personne ne voulait venir travailler ici... dans notre province, même si je leur proposais une fortune.
Ne kadar para ödediğim önemli değil... hiç kimse burada çalışmak istemiyor.
Il y a cinq ans, tu n'étais qu'une étudiante, une fille de province!
Beş yıl önce üniversiteliydin. Güzel bir taşralıyı aldım!
En dehors de Casablanca... nous savons que chaque province d'Afrique du Nord abrite des traîtres... qui attendent le moment et peut-être... un chef.
Casablanca'dan fazlasına endişeleniyoruz. Afrika'daki bütün Fransız eyaletleri fırsat kollayan, ya da bir lider bekleyen hainlerle dolu.
Le genre province et très nouveau riche.
- Taşralı işte. Sonradan görme. - Dolly.
Lacenaire, que la police recherche en province alors qu'il est là, avec son ange gardien.
Onu da düşündüm, meleğim. Matrak bir bahaneyle ona uğradım bile. Ne bahanesi?
Ainsi, indésirables dans tout le Japon, Yoshitsune et six de ses fidèles vassaux se déguisent en ascètes et vont se réfugier au Nord, dans la province de Fujiwara Hidehira.
Japonya'da saklanacak yer kalmamıştı, Yotshitsune altı hizmetkarını yanına aldı... keşiş kılığına girerek Hidehira Fujiwara'nın yardımını almak için yollara koyuldular.
On aperçoit toute la province de Kaga.
Buraların tamamı Kaga vilayetine bağlıdır.
Je suis le responsable de la province de Kaga.
Kaga eyaletinin Yargıcı'yım.
Deux tueurs professionnels abattent un pompiste dans une ville de province.
İki profesyonel katil küçük bir kasabaya geliyor ve bir benzin istasyonu çalışanını vuruyor, sıradan birini.
Je suis Gandalou, gouverneur de la province.
Mösyö, ben Galoux, bu vilayetin genel valisiyim.
Une institutrice partie enseigner en province.
O da taşradan gelen bir öğretmen.
J'en sais peu sur votre province, et vous en savez peu sur moi.
Baylar ülkenizi çok az tanıyorum. Ve siz beni çok az tanıyorsunuz.
Non, on ne propose des postes pareils qu'en province.
Hayır öyle pozisyonları sadece taşrada öneriyorlar.
- Pardon, j'appelle en province.
- Üzgünüm, baba. Telefon.
Vous vivrez désormais en province, dans le domaine.
Bu yüzden seni ömür boyu sürgünle cezalandırmalıyız.
On peut trouver l'équivalent en province? Ne vous en faites pas, votre honneur est sauf.
Üzülme, itibarın güvende Çok fazla endişeleniyorsun... balmumu figürleri yüzünden ve rüyanda da canavarlar görüyorsun.
Un obscur martyr dans une province oubliée.
Uzak bir eyalette alelade bir şehit.
Vous êtes bien Maître Genjuro. De la Province d'Ohmi?
Omi ilinden Efendi Genjuro'sunuz, öyle değil mi?
Va dans la Province de Tango.
Tango'ya git.
La Province de Tango n'a plus de Gouverneur.
Tango valiliği görevi maalesef boşta.
Désormais, en cette province la vente d'esclaves est interdite.
"Bu vilayette insanların satışı kanun nezdinde yasaklanmıştır."
" Le Gouverneur de la Province de Tango.
İhlal edenler ciddi biçimde cezalandırılacaktır.
J'accepte tout engagement, même en province.
Siyah takımım var ve seyahat ederim. Ben de tebrik edeceğim.
- Mais ma petite dame, des bruns de 30 ans, mesurant 1, 70 m, y en a 100000 à Paris, sans compter les cousins de province en balade.
Sevgili madam, Pariste bu tanıma uyan 100.000 erkek var. Turistler hariç.
Vous étiez en province?
Bu kadar zamandır nerelerdeydin? Roma'da değil miydin?
Notre ville de province... était encore tranquille.
Ailemle yaşadığım taşra başkent başka yerlere nispeten hâlâ huzur doluydu.
L'ambassadeur de la province de Chypre.
Vergiye bağlı Kıbrıs eyaletinin elçisi.
L'ambassadeur de la province de Chypre!
Vergiye bağlı Kıbrıs eyaletinin elçisi.
Serait-ce Takezo de Miyamoto de la province de Mimasaku?
- Takezo, Mimasaku eyaletine bağlı Miyamoto köyünden değil miydi?
Dans un duel dans la province d'Iga.
Iga eyaletindeki bir karşılaşma esnasında oldu.
Je me présente, je suis Kojiro Sasaki, de la province de Iwakuni.
Size kendimi tanıtayım. Ben Kojiro Sasaki, Iwakuni eyaletinden.
Personne à New York ne lit ces canards de province.
O gazeteler Doğu'da okunmaz. Para orada.
Quand l'an dernier France a pris province à nous... j'avais bien dit : "Ceci est un début".
Siyam'ım en zengin eyaleti Fransızlar tarafından çalındığında bunun Batı hainliğinin başlangıcı olduğu konusunda sizi uyarmıştım.
Placer un pari à six contre un chez un bookmaker de province.
Şehir dışındaki bahisçilerle 1'e 5, belki 6 alacak.
Pour un lycéen de province, c'était... comme se trouver à l'étranger.
Sanki yurt dışına çıkmış gibi hissetmiştim.
À moins de lui succéder, tu deviendras prince de quelque province et je serai l'épouse de Ramsès.
Halef olamazsan, bir eyaletin prensi olursun ve ben de Ramses'in karısı.
New York doit faire peur à une fille de province.
New York City taşralı bir kız için ürkütücü olmalı. Hayır, öyle değil.
Je suis un humble avocat de province qui fait de son mieux contre un très brillant représentant du parquet de la grande cité.
Ben basit bir köy avukatıyım, koskoca Lansing kentinden gelen... bu parlak savcıya karşı elimden geleni yapmaya çalışıyorum.
C'était inouï, le couplet sur "l'humble avocat de province".
O "basit köy avukatı" numarana bayıldım.
La Judée est une province difficile.
Burayı yönetmem çok zor olacak.
Je ne veux pas te laisser dans un groupe de province.
Kendini bu kumpanyada harcamanı görmeye dayanamıyorum.