Translate.vc / francés → turco / Prête
Prête traducir turco
21,616 traducción paralela
Ça veut dire que tu es prête.
Demek ki hazırsın.
Non, elle vous appellera quand elle sera prête.
- Hayır. Hazır olunca arar.
Prête à t'envoler pour Philly?
Uçağa atlayıp Philly'e dönmeye hazır mısın?
- Avec quoi? J'ai un commerce. Si on me prête l'argent, j'aurai aussi l'immeuble.
- Neyle alacaksın? Bir işim var ve eğer bana krediyi verirlerse bir binam da olacak.
Parce que je ne suis pas prête à organiser une autre soirée Jack l'éventreur.
Çünkü bir Karındeşen Jack vakasını daha kaldıramam.
Tu es prête?
- Hazır mısın? - Evet.
2 $, et je te prête le téléphone.
- 2 dolara ödünç veririm.
- Prête, madame?
- Hazır mısınız efendim?
Je ne suis peut-être pas prête.
Belki bir hata yapıyoruz. Belki de seçime birlikte girmeye hazır değilim.
Je suis prête.
Tamam.
Une salle est prête.
Senin için bir odayı hazırlattım.
Mort de Kennedy Johnson prête serment
Televizyonun sesini kapatmak iyi olabilir.
Tu es prête à échanger les pilules de la sénatrice?
senin senatörün haplarını değiştirme şansın olacak mı?
Tu es prête?
Hazır mısın?
Et honnêtement, je ne suis prête à le découvrir.
Açıkçası kendimi hazır hissetmiyorum.
Je sais que tu ne te sens pas prête, mais tu ne le seras jamais.
Hazır hissetmediğini biliyorum Hiç bir zaman da hisstemeyeceksin.
J'ai tout donné pour être où j'en suis et je ne suis pas prête à tout balancer.
Bulunduğum yere gelmek için her şeyimi verdim ve bunlardan vazgeçecek değilim.
Je sais que vu de l'extérieur, je devrais être prête pour avoir des enfants, mais je peux pas...
Dışarıdan bakınca çocuk yapmaya hazır gibi görünebilirim ama yapamam...
Que veulent-ils qu'on fasse, qu'on prête serment?
- Daha ne istiyorlar, yemin mi edeceğiz? Bilmiyorum.
Prête?
- Selam. Hazır mısın? - Evet.
Dès que tu seras prête.
Ne zaman hazır olursan.
Etes-vous vraiment prête à passer le reste de votre vie avec quelqu'un que vous savez que vous n'aimerez jamais?
Sevmeyeceğiniz biriyle hayatınızın geri kalanını geçirmeye razı mısınız?
Je ne pense pas être prête.
Hazır olduğumu sanmıyorum.
L'Espagne est prête à rejeter l'offre de mariage de la reine Elizabeth.
İspanya, Kraliçe Elizabeth'in evlilik teklifini reddetmek için istekli.
Bien sûr que la bouilloire est prête, Winnie.
Demlemez olur muyum, tabii ki çayı demledim Winnie.
Si la griffe noire est prête à tuer pour obtenir ces livres, ils doivent les considérer comme dangereux.
Kara Pençe bu kitapları ele geçirmek için öldürmeyi göze alıyorsa bu kitapları tehlikeli hale getirir.
Tu as toujours été prête à tout pour le protéger!
Onu korumak için bütün köyü karşına alırdın.
Tiens-toi prête.
Hazır olun.
Prête pour ton voyage?
Yolculuğa hazır mısın?
Prête à faire n'importe quoi pour ceux que tu aimes.
Sevdiklerin için her şeyi yaparsın.
T'es prête?
Hazır mısın?
Je ne suis juste pas prête à te pardonner.
Seni affetmeye hazır değilim.
Je ne suis pas... vraiment prête non plus.
Ben de hazır değilim.
Je suis prête à endosser la responsabilité de mes actes.
Yaptıklarımın sorumluluğunu almaya hazırım.
Je suis prête à en creuser trois.
Ben üç mezar kazmaya hazırım.
Tu es prête à parler?
Konuşmaya hazır mısın?
Vite, on doit aller à l'église prête pour le mariage.
Acele edin, kilise düğün için hazırlanmaya gitmeliyiz
Es-tu prête, alors?
Hazır mısın?
Je ne suis pas encore tout à fait prête pour cela.
Henüz o tarz bir heyecana hazır değilim.
Je suis prête à parler de ce qui s'est passé cette nuit-là.
O gece olanlarla ilgili konuşmaya hazırım.
T'es prête?
Hazır mısn?
Tu te souviens m'avoir dit que t'étais prête à te stabiliser?
Durulmaya hazır olduğunu söylediğini hatırlıyor musun?
Je veux un cathé et une perf prête pour quand je reviens.
Geri döndüğümde kataterin ve U.W. solüsyonunun hazır olmasını istiyorum.
- Prête à aller vers l'inconnu?
Bilinmezliğe gitmeye hazır mısın? Hayır.
L'escorte est prête.
Nakliye takımı hazır.
L'Étoile Noire est prête et opérationnelle.
Death Star çalıştı ve göreve hazır.
Je n'y ai jamais prêté attention.
Hiç dikkat etmedim de.
Je suis prête.
Tamam, hazırım.
- Je vous ai prêté serment.
- Size bir yemin ettim.
je n'ai... je n'ai jamais autant prêté attention a quelque chose dans ma vie, et un peu fait que je sais que tu étais si incroyablement convaincant.
Ben hayatımda başka hiçbir şeye bu kadar dikkatimi vermemiştim ve sen de çok inanılmaz inandırıcıydın.
Je veux juste dire, quand je pense aux horribles cauchemars qu'Elizabeth Keen a endurés... vendue comme une traîtresse, chassée comme une fugitive par les forces de l'ordre auprès de qui elle a prêté serment...
Sadece şunu söylemek istiyorum. Elizabeth Keen'in yerine kendimi koyduğumda bu olanlar korkunç bir kabus gibi geliyor. Hain olarak damgalandı, bir kaçak gibi avlandı tüm kolluk kuvvetleri tarafından hizmet etmeye ettiği yemini bozmuş gibi davranıldı.