Translate.vc / francés → turco / Quand
Quand traducir turco
351,230 traducción paralela
Perdre au suffrage, mais quand même gagner les élections.
Halkın oyunu kaybetmek ama bir şekilde seçimi kazanmak.
Quand j'ai commencé, la division n'était rien, donc qu'ai-je fait?
Burada işe başladığımda bu bölüm bir hiçti. Peki ben ne yaptım?
Je ne savais pas quand appeler, ils ont quel fuseau horaire?
Ne zaman aramam gerekir bilemedim. Atlantis hangi saat diliminde ki?
Quand les Atlantes seront là, mais qu'Aquaman non, l'accord sera foutu.
Atlantisliler gelip, Aquaman'i göremeyince anlaşma şansını kaybederiz.
Il s'est donné à fond pour la compétition, et s'est convaincu qu'il allait gagner, et quand il a perdu, il s'en est pris à tout le monde...
Kendini yarışmaya kaptırdı ve kendini kazanacağına ikna etti. Sonra kazanamadığında, herkese esip gürledi.
Non, pas de copine, mais vous serez quand même fier de moi.
Hayır kız arkadaş değil. Ama yine de benimle gurur duyacaksınız.
Tu vois, c'est pour ça que je ne voulais pas participer, mais tu l'a quand même fait derrière mon dos.
Bak, işte bu yüzden sunmak istemedim. Ama sen arkamdan iş çevirdin ve gene de sundun.
Ça aura plus de sens quand Jackie portera le sien.
Oh, Jackie kendisininkini giyince daha anlamlı olacak.
- C'est quand tu essaies De faire de ton prénom un verbe sans succès.
- Bu ismini beceriksizce fiile dönüştürmekti.
Mais vous étiez les trois personnes à être dans mon bureau Quand le crime a été commis.
Ama suç işlendiğinde ofiste olan sadece üçünüz vardınız.
Pedro, quand tu es entrer Dans ma salle de bain personnelle hier pour nettoyer, Qu'as-tu trouvé?
Pedro, temizlemek için dün benim şahsi tuvaletime girdiğinde ne buldun?
- Quand tu veux.
- Her zaman.
Europe, mais quand même.
Avrupa'dan, ama yine de.
Quand un homme parle, vous l'écout...
Bir adam konuşurken, dinlersin...
Quand passez-vous à l'acte?
Ne zaman o işi yapacaksınız?
Tu sais ce qui se passe quand elle va à la pharmacie.
Eczaneye gittiğinde ne hâle geldiğini biliyorsun.
Un peu comme quand on décide de se faire une frange et après...
Kâkül her zaman iyi bir fikir gibi gelir ama eve dönünce...
Vous êtes là jusqu'à quand?
Şehirde ne kadar kalacaksınız?
Pourquoi je ne l'ai pas caressé quand il m'a regardée?
Onu neden sevmedim? Oradaydım. Bana baktı.
Ça ne marche pas quand les rôles sont inversés.
Gördün mü? Bu tersine olmuyor.
On mange quand?
Öğle yemeği ne zaman?
Je peux vous le faire quand vous voulez.
İstediğin zaman sana da yaparım.
L'orque, ça me rappelle quand j'ai poignardé mon chef à SeaWorld.
Katil balina kısmını sevdim, SeaWorld'de patronumu bıçaklamıştım.
À quand remonte la dernière communication?
En son aldığımız mesaj nedir?
Depuis quand le Caucus noir s'intéresse-t-il à l'Antarctique?
Antarktika ne zamandır Kongre Siyahiler Kurulu'nu ilgilendiriyor?
Et, Claire... si je peux me permettre, dans mon pays, quand on détient le pouvoir, on le garde.
Ayrıca Claire... umarım samimiyetimi hoş görürsün. Benim ülkemde... koltuğu kaptın mı bırakmazsın.
Il vous dira quand arrêter.
Ne zaman dinleneceğinizi söyler.
J'ai déjà essuyé des tirs quand j'étais pilote.
Bana ateş edilen durumlarda bulunduğumu biliyorsun, değil mi?
Mais quand il venait, on ne se voyait pas.
Bazen gelirdi, o zamanlar görüşemezdik.
Il endormait mes parents quand ils étaient petits.
Annemle babamı her gece uykuya yatırırmış.
J'ai quand même gagné, parce que je ne perds jamais.
Yine de kazandım çünkü ben hiç kaybetmem.
Je te fais suivre parfois quand tu vas à New York.
New York'a gittiğinde bazen seni takip ettirdim.
Quand ça sortira, j'empêcherai les Républicains de défendre mon candidat.
Duyulduğu zaman Cumhuriyetçilerin, adayımı savunmamalarını sağlarım.
Quand ces choses arrivent, c'est inexplicable, non?
Bu tip şeylerin nasıl olduğu bir gizem, değil mi?
Quand le général le défendra, on le fera tomber aussi.
General onu savunduğu zaman da mikrofon açıkken söylediklerini kullanıp onu devireceğiz.
Quand je vais à une fête, ça finit en drame.
Partilere gittiğimde korkunç şeyler olur.
Le moment d'écouter toutes les voix, car on se sent tellement seul... et terrifié... quand on n'est pas entendu.
"Herkesin sesini duyma zamanı. Çünkü dünyanın en yalnızlık verici... ve en korkutucu hissi... sesini duyuramama hissidir."
Quand tu les dis, tes mots sonnent... faux.
Çok ezberden söylenmiş bir lafa benziyor.
Je veux être là quand Underwood me dira qu'il augmentera le Medicare.
Underwood'u, Yaşlı Sağlık Sigortası'nın artacağını söylerken izlemek istiyorum.
Depuis quand le connaissez-vous?
Dostluğunuz ne kadar eskiye dayanıyor?
Quand le rapatrie-t-on?
Onu ne zaman almayı düşünüyoruz?
Quand on aura repris les rênes...
Gücü yeniden kesin olarak ele aldığımızda
Il a pris goût au chocolat quand il était à Cambridge.
Anlaşılan Cambridge'deyken çikolata yemeye alışmış.
Quel est le pire? Une bombe, ou la panique générale - quand l'info sera publique?
Bir kirli bombanın patlayacak olması mı daha kötü yoksa tüm şehrin onu aradığımızı bilmesi mi?
Quand Braegher a-t-il eu sa 4e étoile? Quel gouvernement?
Braegher dördüncü yıldızını hangi hükümet sırasında aldı?
Quand je l'ordonnerai.
Ben dediğimde başlatacağız.
Quand j'aurai le fin mot de l'histoire, je me rappellerai que vous avez choisi de taire des informations.
Tam olarak neler olduğunu öğrendiğimde bilgi vermemeyi tercih ettiğin bu konuşmayı hatırlayacağım.
Quand on meurt de froid, la dernière chose qu'on sent, - c'est la chaleur.
Donarak ölürken hissedilen son şey muazzam bir sıcaklıkmış.
On ne sait jamais quand on va serrer des mains.
Kimlerle karşılaşıp el sıkışacağın belli olmaz. Evet.
J'apprécie ton inquiètude, mais je suis un grand garçon et je sais quand les gens abusent de moi
Ve şimdi defetmezsen bir gün, fena patlayacaksın. İlgin için teşekkür ederim. Ama ben koca adamım.
Quand le trouvera-t-on?
- Ne zaman buluruz?