English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / francés → turco / S

S traducir turco

2,216,969 traducción paralela
Une fois là-bas, elle a vu le cadavre de sœur Cathy.
Oraya vardığında Rahibe Cathy'nin cesedini görmüş. Maskell tanığa eğilip şöyle demiş :
Sans vouloir l'offenser, je suis une personne qui a besoin de données, de preuves à l'appui.
Ona saygısızlık etmek istemem. Ben tamamen verilerle ve delillerle hareket eden bir insanım.
Définir le secret de 33 ans de mariage. Quel serait-il? Maman?
33 yıllık bir evliliğin sırrı nedir sence anne?
Chaque fois qu'il y avait une grosse épreuve, tout s'effondrait. Et je me disais :
Ne zaman büyük bir olay olsa her şey yerle bir olurdu ve şunu düşünürdüm :
"Qu'est-ce que je ferais s'il mourrait?"
"O ölseydi ne yapardım?"
Il ne pouvait rien faire, car il n'allait pas s'opposer à ma volonté, ni me faire de mal, en faisant quelque chose qui m'effraierait davantage.
Benim isteklerime karşı çıkıp beni daha da korkutacak bir şey yaparak beni incitemezdi.
Qui est cet homme qui a l'air d'un poisson hors de l'eau? Incapable d'aider autrui à cause d'un manque de force physique?
Sudan çıkmış balığa dönmüş bu adam kim, fiziksel gücü yetmediği için başkasına yardım edemeyen bu kişi?
Cet homme, Mike, est mon âme sœur. "
Bu adam, Mike, benim ruh ikizim.
Qui sait jusqu'où ça s'étendait?
Kim bilir kimler dâhildi?
Il s'agit en fait de strass coloré.
Bu aslında boyanmış bir kristal taş.
Je ne sais pas si ça a été fait ainsi ou si ça a été tordu, car il y en a un qui va vers le haut et l'autre vers le bas.
Böyle mi tasarlanmış, sonradan mı bükülmüş, bilemiyorum çünkü biri yukarı bakıyor, diğeri de aşağıya.
Il y a différents métaux qui sont typiques de ce qu'on utilisait en bijouterie, dans les années 1960.
1960'larda mücevherlerde kullanılan metaller bu kolyede varmış.
Le fait que ce soit fait-main... je peux l'imaginer disant à un bijoutier ce qu'elle voulait que le bijou signifie.
Sipariş üzerine yapılmış. Cathy'yi mücevherciyle konuşurken, kolyenin nasıl olacağını açıklarken hayal edebiliyorum.
Je fais une enquête officieuse. Je travaille sur l'histoire de sœur Cathy Cesnik.
Ben evden araştırma yapan birisiyim ve Rahibe Cathy Cesnik'in hikayesi üzerinde çalışıyorum.
Pendant que Bobby tirait avec cette arme pour me distraire, j'ai vu les deux autres vider le coffre de la voiture.
Bobby, ağaçlık alanda beni meşgul tutmak için atış talimi yaparken diğer ikisinin bagajdan o şeyi çıkardıklarını gördüm.
On était en train de tirer sur un tas d'ordures.
Çünkü bir çöplüğün içinde atış talimi yapıyorduk.
C'était blanc, si je ne m'abuse.
Yanlış hatırlamıyorsam beyazdı.
Je peux seulement dire ce que j'ai vu, comment je l'ai vu, avec qui, et ce qui s'est passé. C'est tout.
Sana ne gördüğümü, nasıl gördüğümü, kiminle gördüğümü, ne olduğunu söyleyebilirim, hepsi bu.
Je veux juste vous dire ça.
Sana bunu anlatmaya çalışıyorum.
J'ai vu votre nom dans l'article au sujet du meurtre de sœur Cathy Cesnik.
Rahibe Cathy Cesnik cinayeti hakkındaki makalede adını gördüm.
Sa sœur, Marilyn, est ma meilleure amie.
Onun kardeşi Marilyn benim en iyi arkadaşım.
Je sais combien ça a été dur pour elle, toutes ces années, de ne pas avoir de conclusion au sujet du meurtre de sa sœur.
Ablasının cinayetinin yıllardır çözülememesinin onun için çok zor olduğunu biliyorum.
La mère de la famille venait de mourir. Elle s'appelait Ann Cesnik.
Ailenin annesi yeni vefat etmiş, adı Ann Cesnik'miş.
Vous avez la voix de votre sœur.
Sesleriniz aynı.
Au départ, Joseph Maskell était notre seul suspect.
Bu işe giriştiğimizde Joseph Maskell dışındaki şüphelileri bilmiyorduk.
Deux nièces qui disent : "Mon oncle y était mêlé."
İki yeğen de amcasını veya dayısını suçluyor.
Debra Yohn était, quand je lui ai parlé, aussi convaincue que son oncle l'a fait, que je ne le suis pour mon oncle.
Debra Yohn'la konuştuğumda ben amcamın yaptığından ne kadar eminsem o da dayısının yaptığından o kadar emindi.
Elle m'a dit que son oncle avait une chemise tachée de sang, qu'il prétendait s'être bagarré avec son patron.
Dayısının gömleği kanlıymış ve patronuyla kavga ettiğini iddia etmiş.
Et j'ai dit : "Mon père a dit à ma mère qu'il s'était bagarré dans un bar, d'où la chemise ensanglantée."
Benim babam da anneme bar kavgasına bulaştığını, gömleğinin de bu yüzden kanlı olduğunu söylemiş.
On ne savait jamais s'il allait se montrer aimable ou désagréable.
Ne zaman iyi, ne zaman kötü biri olacağını bilemezdiniz.
Je devrais dire ça, car c'est comme s'il y avait plus d'une personne mêlée à ça.
Bunu belirtmeliyim çünkü görünüşe göre birden fazla kişi bu suça dâhil olmuş.
Il a emporté ce secret dans la tombe.
Bu sırrı mezarına götürdü.
Ça vous vieillit énormément, car on trimballe cette chose, sans arrêt.
İnsan yaşlandığını hissediyor çünkü sürekli bir sırrı taşımaya devam ediyor.
S'il a fait du mal à d'autres personnes, il pourrait nous faire du mal aussi.
Eğer başkalarına zarar verdiyse bize de zarar verebilir.
Mieux vous le connaîtrez, plus il vous renseignera, avant de réaliser qu'il s'est exposé.
Onunla samimileştikçe size daha çok bilgi verir. Köşeye kıstırıldığını fark etmeden önce.
WJZ a montré une séquence rétrospective du présentateur Jerry Turner.
WJZ, spiker Jerry Turner'ın geçmişteki bir haber klibini yayınlamış.
Il a reçu l'appel d'un homme qui disait avoir des informations sur le meurtre et savoir qui avait son rosaire.
Onu, Cathy'nin cinayeti hakkında bilgisi olduğunu ve tespihinin kimde olduğunu bildiğini söyleyen bir adam aramış.
J'entends la voix déguisée d'un auditeur qui appelle pour informer Jerry Turner qu'il sait qui a le rosaire de sœur Cesnik.
Birisi sesini değiştirerek Jerry Turner'ı arayıp Rahibe Cesnik'in tespihinin kimde olduğunu bildiğini söylemişti.
Pouvez-vous en parler?
Bunu anlatır mısın?
Je vous dis ce que je leur ai dit.
Onlara söylediğimin aynısını söylüyorum.
Si elle a dit à la police, à un certain moment, que vous étiez rentré couvert de sang cette nuit-là, disait-elle la vérité?
Polise o gece eve kana bulanmış hâlde geldiğini söylediyse doğruyu mu söylüyor?
La police a suivi de nombreuses pistes, mais aucune n'a abouti, pas même la bande de l'auditeur non-identifié qui a dit à l'animateur Jerry Turner, en 1976, qu'il connaissait l'homme qui avait le rosaire de sœur Cesnik.
Polis birkaç ipucunu araştırdı ama hiçbir sonuca varamadı. 1976'da haber spikeri Jerry Turner'ı arayan kimliği belirsiz birinin, Rahibe Cesnik'in tespihinin kimde olduğunu bildiğini söylemesine rağmen.
J'aimerais comprendre pourquoi vous avez appelé une émission populaire bien des années plus tard, pour fournir des informations amenant la police et sa famille à croire que c'était une piste.
Şunu anlamaya çalışıyorum : Neden uzun yıllar sonra popüler bir radyo programını arayıp polise ve ailesine bunun bir ipucu olduğunu düşündürecek bilgiler verdin?
Avez-vous tué sœur Cathy?
Rahibe Cathy'yi öldürdün mü?
J'ai un esprit qui ne s'arrête jamais.
Devamlı aklımda bir şeyler var.
SŒUR DE CATHY
RAHİBE CATHY'NİN KARDEŞİ
Quand elle s'est levée, je me suis assise et je l'ai observée mettre les pieds dans les chaussons remplis de pudding.
Uyandığında orada durup uyanmasını izledim. Çikolatalı pudingli terliklerini giymesini.
Si je vous fais une farce, vous allez faire une surenchère. Vous allez chercher comment me rendre la monnaie de ma pièce.
Size bir eşek şakası yapsam karşılık vermeye çalışıp benden nasıl intikam alacağınızı düşünmeye başlarsınız.
Je l'ai sérieusement mise à l'épreuve. Et souvent. Elle n'a jamais flanché.
Bu yeteneğini muhtemelen çok sınadım ama o asla bocalamadı.
Il n'y a aucune raison de dissimuler, de garder des choses cachées, secrètes.
Ketumluğa, sır tutmaya veya bir şey saklamaya gerek yok.
Je me suis toujours tue, par égard pour ma mère. Mais toutes ces années, j'ai voulu savoir qui avait tué ma sœur.
Her zaman annemin hatırına çenemi tuttum ama onca sene boyunca ablamı kimin öldürdüğünü öğrenmek istedim.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]