Translate.vc / francés → turco / Sonné
Sonné traducir turco
6,848 traducción paralela
Le téléphone a sonné, et il n'y avait personne quand j'ai répondu.
Telefon çaldı, açtığımda ses yoktu.
Grâce à ton coup de la maison de la plage, mon téléphone n'a pas arrêté de sonné.
Sahildeki ev sayesinde telefonum susmaz oldu.
- Est-ce que ça a d'abord sonné?
- Önce çaldı mı peki?
L'heure de la guerre a sonné.
Savaş vakti geldi.
- Le gong a-t-il sonné?
- Gong çaldı mı?
Qui a sonné?
Kapıdaki kimmiş?
J'ai cru que vous aviez sonné par accident.
Sanırım zili yanışlıkla çaldın.
Il est encore un peu sonné. Mais il va mieux, enfin je crois.
Hala kendine tam gelemedi ama sanırım daha iyi.
On t'a pas sonné, toi.
Seninle konuşan yok Paul Bunyan.
Oh, vraiment? Et bien, je pense que tu seras celui qui sera désolé De ne pas m'avoir écouté quand la vérité ne sortira pas, ce qui ne sonne pas très bien, mais, en fait l'est, pas comme toi à propos de Cam.
Asıl kimin üzüleceğini beni dinlemediğin için ve gerçekler ortaya çıkmadığında, kulağa yanlış geliyor ama Cam ile ilgili doğruların senin söylediğin gibi çıkmayacak.
Ça sonne toujours occupé.
Rosamund meşgul çalıyor.
Ça ne sonne pas vraiment russe.
- Adınız Rus adına benzemiyor.
Papa, Ã § a sonne.
Baba, çalıyor.
Si on a isolé la fuite, pourquoi l'alarme sonne encore?
Sızıntıyı engelledik, neden hâlâ alarm ötüyor?
Ça sonne.
Telefon çalıyor.
Ça sonne comme une urgence, ma chère.
- Ama acil bir durum varmış gibi konuşuyorsun, hayatım.
- ça sonne comme un job pour Donald.
- Donald'ın işine benziyor.
- ( Téléphone qui sonne ) - Oh.
- Oh.
A part ma confiance en moi. ( On sonne à la porte )
Benim özgüvenimi kabul et.
- Oui? - Ton téléphone sonne.
- Telefonun çalıyor.
Celui-ci doit être foutu. Il sonne partout, mais il n'y a rien.
Bu bozulmuş olmalı, çevirdiğim her yerde bipliyor ama ekranda birşey görünmüyor.
Ça sonne ou direct le répondeur...
- Direkt sesli mesaja.
- Ça ne sonne pas, oui. - Elle t'évite.
Sarah'nın yüzüme telefonu kapattığına inanabiliyor musun?
Ça sonne comme quelque chose que je dois faire avec mon tatouage.
Kulağa benim dövmeme yapmam gereken bir şeymiş gibi geliyor.
Pourriez-vous aller l'aider, - s'il vous plait? - [On Sonne à la porte]
Gidip yardım eder misin lütfen?
( Le téléphone sonne ) Oh, c'est Alvin.
Alvin arıyor.
Ça sonne bien, vous ne trouvez pas?
Bu kulağa güzel gelmiyor mu?
Je crois que le téléphone sonne.
Sanırım telefon çalıyor.
On sonne à la porte, je vais ouvrir et elle est là, dans la jolie robe qu'elle portait la dernière fois que je l'ai vue.
Kapı çalıyor, kapıyı açıyorum ve karşımda duruyor. Üzerinde onu en sonra gördüğümde giydiği o güzel elbise var.
Humérus, sonne la retraite!
Humerus çekilme geliyor!
Là. - Il sonne.
Burada.
Tu ne peux pas faire en sorte que ça sonne moins bizarre et sexuel?
Bunu daha az garip ve seksi olmayan şekilde söyleyemezsin, değil mi?
Tu vois comme ça sonne?
Bak kulağa nasıl geliyormuş.
Ça sonne bizarre.
Tuhaf geliyor.
Ca sonne comme une distinction sans aucune différence.
Kulağa daha çok aralarında farklılık olmayan bir ayrım gibi geliyor.
D'une, tu ne peux pas le quitter, ce n'est pas ton petit ami, et de deux, le quitter sonne un peu "politique de la terre brûlée".
Birincisi, onu terk edemezsin çünkü sevgilin değil. İkincisi onu "terk etmek" biraz abartı olmuş.
Néanmoins, quelque chose dans ses aveux - sonne vrai. - Ils ont été enregistrés par la police.
Ne olursa olsun, bu itiraf hakkında kulağa doğru gelen bir şey var.
Ca sonne comme un mobile pour moi.
- Bana iyi bir...
Pourquoi ça sonne si familier?
Bu ses neden tanıdık geliyor?
Oh, eh bien, son nom est Sweeney, et quelque chose ne sonne pas bien dans Koothrapeeney.
Onun soyadı Sweeney ve Koothrapeeney bana pek doğru gelmedi.
Je sais que ça sonne faux.
Oradan inandırıcı gelmiyor, biliyorum.
S'il tente quoi que ce soit, sonne l'alarme.
Eğer bir şey yapmayı denerse alarmı çalıştır.
Ca sonne bien.
Ne güzel.
Mais je n'arrive pas à trouver d'où sortent les Rampants quand l'alarme sonne près de cette église.
Ama şu kilisenin civarında alarm verildiğinde sıçrayanların nereden geldiğini anlayamadım.
Tu veux être l'homme, assis près du téléphone, attendant qu'il sonne, pour enfin savoir,
O adam olmak istemiyor musun, telefonun yanı başında oturan, .. arama için bekleyen, sonunda ne olacağını biliyorsun,
Le téléphone sonne, l'entends-tu?
Telefon çalıyor Doktor, duyabiliyor musun?
La porte de devant sonne.
- Ön kapının zili bozuk.
Je sais que ça sonne bizarre parce que je la joue.
Kulağa garip geldiğini biliyorum, çünkü onu ben oynuyorum.
Ca sonne quand une conspiration.
Kulağa komplo teorisi gibi geliyor.
Ca sonne comme une façon détournée de me faire passer pour un menteur, monsieur.
Bana "yalancı" demenin süslü bir şekli gibi geliyor kulağa, efendim.
Ça ne sonne pas.
Çalmıyor ki.