Translate.vc / francés → turco / Tart
Tart traducir turco
21,176 traducción paralela
Cela pourrait être un sujet de dispute, mais évitons-le.
Peki. Bu konu tartışmaya açık. Ama tartışmayalım.
Ils lui apprennent à argumenter.
'Nasıl tartışılır'onu öğretiyorlar.
C'est une ado. Elle a besoin de cours pour ça?
Bu yaşta neden tartışma derslerine ihtiyacı olsun ki?
maman et Reggie se disputaient beaucoup, et d'un coup, il est parti à Hong-Kong.
Annem ve Reggie sık sık tartışıyorlardı... aniden Reggie Hong Kong'a gitti.
Pourquoi se disputaient-ils?
Tartıştıkları konu neydi?
Une dispute. Deux hommes, ça sonne comme si ça pouvait déraper.
İki adam tartışıyordu ve işler çığrından çıkacak gibiydi.
Ce sont des faits incontestables.
Bunlar tartışmasız gerçekler.
Dans nos vies passées, on s'est battus, disputés.
Geçmiş yaşamlarımızda da kavga eder, tartışırdık.
Nous avons déjà abordé ce sujet, Professeur Stein, quand j'étais votre étudiant, il y a plusieurs années.
Aslına bakarsanız yıllar önce öğrencinizken bunu tartışmıştık Profesör Stein?
" J'ai pensé à ça après notre dispute.
Bana bunu düşündüren, tartışmamızdı.
Je n'ai pas le temps de discuter logiquement.
Bunu mantıklı bir şekilde tartışacak vaktim yok.
Partager ça avec lui, en discuter, l'explorer, dans le cadre de notre relation personnelle, c'était sans doute un des aspects créatifs les plus plaisants dans le fait de jouer un rôle déjà solidement établi qu'il s'était aventuré à créer.
Bunu kişisel ilişkimiz bağlamında onunla paylaşmak, tartışmak ve keşfetmek, herhalde önceden son derece sağlam ve cesurca oluşturulmuş bir rolü üstlenmenin yaratıcı açıdan en tatmin edici yönlerinden biriydi.
Se disputaient-elles?
Tartışmışlar mı?
"Si on provoquait un désaccord entre le présent et le passé..."
" Şimdiyle geçmiş arasında bir tartışma yaratırsak...
Écoute, il y a pas matière à débat.
Hiç boşuna tartışmayalım bunu.
- Point final.
- Tartışmanın sonu.
La dispute que vous avez eue, Barbara et toi?
Barbara'yla yaptığınız tartışma.
Ce n'était pas vraiment une dispute.
Aslında tartışma sayılmazdı.
Y a pas à discuter.
- Hayır. Bunun tartışması yok.
Le candidat déjà controversé, Clarence Thomas, a des ennuis.
Başkan Bush'un bugünkü gündemi tartışmalı Yargıtay Başkan adayı Clarence Thomas.
Je n'entamerai pas de discussion et ne me soumettrai pas à des questions indiscrètes sur ce qui se passe dans l'intimité de ma vie privée
Özel hayatımda olan biteni, hakkında ortaya atılan sorulara tartışmalarda cevap verecek değilim
Il s'agit d'une tribune libre dans le processus de nomination, qui permet à ses avocats, ou à elle-même...
Bu adaylık aşamasında, açık bir tartışma forumudur, kendisi veya avukatının izni var...
Si tu veux présenter des témoignages douteux sur une chaîne nationale, en voilà un sacré.
Ulusal televizyonda ifadelerin tartışılmasını istiyorsan, Bu tam aradığımız şey.
Allez, Charles. J'ai fait des tourtes.
Haydi Charles, tavuklu tart yaptım.
Elle se dispute avec le conducteur d'Uber sur sa note.
Taksiciyle değerlendirmesi hakkında tartışıyor.
Il veut visiblement avoir le dernier mot face à Ford.
Ford'la nasıl bir tartışma yaptıysa derdini yeterince anlatamamış gibi.
Je ne suis pas libre d'en discuter avec vous, M. Hendricks.
Ne yazık ki bunu da seninle tartışma iznim yok Bay Hendricks.
Vous ne pourrez rien dire de ce que vous faisiez chez Hooli, à perpétuité, dans tout l'univers.
Hiçbir zaman, hiçbir yerde Hooli hakkında bir tartışma başlatmayacaksın.
- Je ne discute pas, file le blé.
- Tartışmayacağım. Bana paramı ver.
Je crois qu'il se repasse tout dans sa tête.
Sanırım kafasında her şey tartıyor.
Réunion de l'association à 14 h au sujet des élections à venir.
Bugün yaklaşam seçimi tartışmak üzere saat 2'de OAB toplantısı yapıyoruz.
Je ne peux pas discuter de cas particuliers.
Seninle oyuncular hakkında tartışamayacağımı biliyorsun.
Pourquoi on dà ® nerait pas ensemble un de ces soirs pour discuter de nos vies de célibataires?
Neden bir ara yemeğe çıkıp kimseyle çıkmama konumuzu tartışmıyoruz?
Je suis désolée que tu aies assisté Ã cette dispute.
Tartıştığımızı gördüğün için çok üzgünüm.
Réunissez les gens, je connais personne.
Siz çocuklar herkesle tartışabilirsiniz, çünkü herkesin adını bilmiyorum.
On reparlera de mon titre plus tard.
Daha sonra ünvanımı tartışabiliriz belki.
On l'a vu se disputer avec Hrafn devant la mairie.
Otelin önünde tartışırlarken görülmüşler.
Sais-tu pourquoi? Non.
- Niye tartıştıklarını biliyor musun?
Tu étais au courant de sa dispute avec Geirmundur Jonsson?
Geirmundur'la yaşadığı tartışma neydi?
Tu savais que Hrafn et lui s'étaient disputés sur le parking?
Park alanınızda Hrafn ile tartışırken gördün mü onu?
Et tu connaîtrais pas la raison de cette dispute?
Neden tartıştıklarını biliyor musun?
Le conflit entre toi et Hrafn...
Hrafn'la yaptığın tartışma.
Toi et Geirmundur vous êtes disputés le jour de sa disparition.
Geirmundur'la tartışıyordunuz. Ortadan kaybolduğu gün.
Vous avez dit, l'autre jour, que Hrafn se disputait avec Geirmundur.
Hrafn'la Geirmundur'u tartışırken gördüğünü söyledin.
Et comment ça s'est fini?
Tartışma nasıl bitti?
Oh, c'est un débat sans fin, mais non.
Bu tartışma sabaha kadar sürer ama evet.
à sa misérable condition, s'est insurgé et a tranquillement anéanti l'homme le plus puissant de toute l'histoire.
mahvettiğinin, tartışmasız bir biçimde kayda geçmesini istiyorum.
- Je ne peux pas vous le dire.
Bunu tartışamayacağımı biliyorsun.
Tu me cherches?
- Benim tartışmak mı istiyorsun?
Ils s'embrouillaient.
Tartışıyorlardı. Hrafn sinirliydi.
- Deux amis de longue date...
Eski dostlar tartışırlar.