English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / francés → turco / Térré

Térré traducir turco

44,285 traducción paralela
Quel est votre truc préféré sur Terre?
Dünya'da en çok sevdiğin şey nedir?
Parce qu'elle est la seule personne qu'il connaît sur terre.
- Çünkü dünyada tanıdığı tek kişi o.
Je vais tomber amoureux de toi et je vais tomber sur terre.
- Ne? - Sana aşık olacağım ve Dünya'ya düşeceğim.
Peu importe combien je veux la Terre, la Terre ne me veut pas.
Dünya'yı ne kadar çok istiyorsam Dünya beni o kadar istemiyor.
Quel est ta chose préférée sur terre?
Dünya'da en çok sevdiğin şey nedir?
J'ai voulu aller sur Terre.
Dünya'ya gitmek istedim.
Les gens de la Terre voulaient exactement la même chose que les gens de Mars.
Öğrendim ki Dünyalı insanlar da Marslı insanlarla aynı şeyi istemişler.
Quelqu'un a chier partout par terre dans le réfectoire.
Biri yemekhanenin her tarafına sıçmış.
M'as presque mis à terre.
Az kalsın deviriyordu beni.
Avant de quitter le Palais du Lièvre, mettez un peu de terre de cet endroit dans votre poche. "
"Tavşan Jack'in Sarayı'ndan ayrılmadan önce o bölgeden biraz toprak alıp cebine koy."
À terre!
Herkes eğilsin!
À terre!
Herkes eğilsin.
Tu voulais prendre la route de terre autour du lac pour voir les filles du village se baigner.
Gölün etrafındaki toprak yoldan gitmek istemiştin çünkü köylü kızları göle girerken göreceğini sanmıştın.
À terre!
Yere yat!
Chaque être humain sur terre.
Dünya üzerindeki her insan ulusun nabzını tutabiliriz.
Mais c'est le pire endroit sur terre.
Burası gördüğüm en sıkıcı yer.
Quand j'ai repris connaissance, j'étais sur le dos, par terre, c'était humide.
Kendime geldiğimde sırt üstüydüm zemin topraktı, ıslaktı.
Un homme qui croit que l'aventure, c'est être loin de la distributrice de glaçons au Ritz-Carlton, devenu propriétaire d'une terre à foin.
Al benden de o kadar. Rith's Carlton'daki buz makinasından kaçmak için tuzlamayı düşünen adam şimdi tutuyor 1000 acrelik gübre ve çimen alıyor.
C'est une terre de magie et d'émerveillement.
Büyülü ve harikalıklarla dolu bir diyar.
Il y a bien longtemps, lorsque les temps étaient nouveaux, et que l'Histoire n'était qu'un rêve, les dieux régnaient sur terre. Zeus était leur roi.
Uzun zaman önce, zamanın başlangıcındayken bütün tarih henüz yaşanmamışken Dünya'yı Tanrılar yönetirdi kralları ise Zeus'tu.
Il les a montés les uns contre les autres, et la guerre a ravagé la Terre.
Onları birbirine düşürerek savaşı dünyaya hakim kıldı.
Alors, les dieux nous ont créées, les Amazones, pour influencer le coeur des hommes avec l'amour, et restaurer la paix sur Terre.
Bu yüzden, Tanrılar bizleri yarattı Amazonları. İnsanların kalbini sevgiyle doldurup Dünya'da tekrar barışı sağlamak için.
C'est ce que vous êtes censée faire sur cette Terre.
Senin bu dünyaya gelme amacın bu.
Parce que tous ce que vous avez valeur ou non, tout ça... Votre avion, vos agents de sécurité et vous sont encore sur cette terre à grâce à lui.
Senin için önemli olsa da olmasa da ; tüm bunlar uçağın olsun, güvenliğin olsun ve sen oğlumun hatrına şu an hayattasınız.
À terre!
Yere yatın!
Tout le monde à terre!
Yere yatın!
Reste à terre. Reste à terre.
Yerde kal.
Qu'est-ce que t'as à regarder par terre?
Ne bok yemeye yere bakıyorsun?
Tout le monde à terre!
Yere yat! Yere Yat!
Restez par terre où nous allons tirer!
Yere yaıtn yoksa ben indireceğim!
À terre!
Hazır! Yat!
- Un! - À terre!
Bir!
À terre!
Yat!
- Trois! À terre!
Üç!
Merde! Foutez-les à terre!
Lanet olsun!
- Poivrez-le! - À terre!
Gaz sıkın!
À terre, tout de suite!
Yere yat! Yere yat şimdi!
Le privilège d'être l'un de nous ne prend fin que quand t'es six pieds sous terre.
10 yıldır... kapıdan çıkınca bizle işinin biteceğini mi sandın? Ancak mezarda biter.
Tout le monde à terre!
Yere yat! Yere Yat! Ateş!
Et peu après, vous êtes par terre dans la cuisine, à poil, un flingue dans la bouche, avec une question en tête :
Sonra çok geçmeden mutfak zemininde çırılçıplak, ağzınıza silah dayalı ve aklınızda tek bir soruyla bulursunuz.
Reste à terre!
Yerde kal!
Que ton règne vienne... que ta volonté soit faite sur la Terre comme au Ciel.
Saltanatın ulaşsın ki yeryüzünde de cennetteki gibi hükmün sürsün.
Puisqu'il a plu au Dieu tout-puissant de rappeler notre frère de cette vie terrestre, nous remettons son corps dans cette terre.
Zira Ulu Tanrı büyük merhametiyle, hoşnut kaldığı sevgili kardeşimizin ruhunu huzuruna kabul ederek aramızdan aldı ve bu sebeple cismini toprağa veriyoruz.
Terre à la Terre cendre à la cendre, poussière à la poussière.
Toprak toprağa, küller küllere, toz toza karışsın!
C'est un petit... bout de littoral, à l'autre bout du monde, que votre père détenait par traité avec la tribu Nootka. Une terre en friche.
Dünyanın ta öbür tarafındaki küçük bir sahil şeridinde baban Nootka kabilesiyle boş bir arazi için anlaşma yaptı.
La terre du testament de votre père et non seulement inutile, mais elle est dangereuse pour qui la détient.
Babanın vasiyetindeki arazi yalnızca işe yaramaz değil ayrıca sahip olan kim olursa olsun tehlikeli de.
Et puis il y a l'incendie d'un navire de la Marine dans une expérience avec de l'huile et des pommes de terre alors qu'il était saoul.
Sonra sarhoşken yağ ve patates püresiyle yapılan bir deney esnasında donanma gemilerinden biri alevler içinde kalıvermiş.
Un bout de terre appelé Nootka Sound.
Nootka Boğazı denilen bir arazi.
Il a acheté une terre et a acheté une femme.
Biraz arazi ve bir eş satın aldı.
Président de l'Honorable Compagnie des Indes Orientales à travers la surface de la Terre.
Kendisi boydan boya tüm dünyanın sahibi Doğu Hindistan Şirketi'nin saygıdeğer başkanıdır.
Comme vous le voyez, ce bout de terre que votre père a acheté aux Indiens est désormais un point de litige entre le gouvernement de Sa Majesté et ces maudits États-Unis.
Anlayacağınız üzere babanızın satın aldığı yerlilere ait bu küçük arazi parçası şimdilerde Kraliyet hükümeti ve lanet Amerika Birleşik Devletleri arasında coğrafi bir sebepten tartışma konusu olmuştur.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]