English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / francés → turco / Walkman

Walkman traducir turco

147 traducción paralela
" Il y a des Walkmans Sony
" Sony walkman ve kulaklıklar
On voit des gens faire du patin à roulettes ou du jogging avec un Walkman sur les oreilles...
Etrafına bir bak. Herkes rollerblade'le kayıyor. Koşu ayakkabıları giyip, kafalarına marslı anteni gibi şeyler takıyorlar.
T'as cassé mon Walkman, t'es mort.
- Walkman'imi kırdın.
Deux mille dollars pour la réparation du moteur et deux mille de plus pour le différentiel.
Walkman'imin içinde. Onunla aerobik yapıyordum. Lynn, ne kadar birikmiş paran var?
T'as eu ton walkman en t'abonnant à Time Magazine?
O Walkmani de nerden buldu? Time dergisine üye mi oldun yoksa?
Le walkman.
- Hayır. Walkman istiyorum.
Le walkman.
Walkman mi?
Mon walkman et l'argent d'Osvaldo ont disparu.
Birisi kaset çalarımı çalmış. Osvaldo 10,000 peseta arıyordu.
- Mon walkman!
- Kaset çalarım.
ma musique, mon walkman, mon baise-en-ville, mon maquillage.
Kasetlerimi, Walkman'imi, gece eşyalarımın olduğu çantamı...
J'ai eu un walkman pour cinq dollars, une fois.
Bir keresinde 5 dolara Walkman satın aldım.
Si je n'avais pas réagi, Al porterait encore son baladeur.
Ben tavrımı koymasam Al hala walkman takıyor olurdu.
Et là, je suis fauché, on m'a tiré dessus, j'ai fait 20 tonneaux dans un bus, j'ai reçu du verre partout, j'ai pété mon walkman, perdu ma cassette de James Brown
Bunun yerine, tarafından soyuldum, ateş edildim, 20 takla atan bir otobüsteydim, baştan aşağı cam kırığına bulandım - - Walkman'ımı kırdım, James Brown kasetim kayboldu ve dev bir kamyona çarpıldım.
Rendez-moi mon Walkman.
Walkmanimi geri ver.
Un baladeur pour un homme qui se balade.
Walkman. Yürüyen bir adam için.
Un walkman!
Bir volkmen!
Et il a promis au groupe de ne pas mettre ses écouteurs pendant les séances!
- ve gruba, bir daha grup içinde walkman dinlemeyeceğine dair söz verdi - - Teşekkürler, Dr. Clark.
Tu es un bon garçon, d'accord? Alors donne-moi ce walkman, s'il te plaît.
İyi çocuksun tamam sadece radyonu verebilir misin, lütfen?
- J'ai pas de walkman.
- Radyom yok.
Ton walkman est en panne?
Mesela? Walkman'in mi bozuldu?
Merde, qu'est-ce qu'on devrait faire avec ce marcheur?
Kahretsin, bu walkman ile yapmalıyız?
Tu as un baladeur.
Walkman'den dinliyorsun.
Pourquoi bon sang veux-tu qu'ils l'aient appelé baladeur?
Walkman ne işe yarar sanıyorsun?
Tu me rends mon walkman.
Walkmanimi geri vereceksin!
Je l'ai, ton walkman.
Walkmanini aslında ben almıştım!
Ou alors ton walkman.
Yada Walkman'in olabilir.
Young, donne-le-moi.
Young, walkman'i versene.
Maman, il me faut un walkman.
Anne walkman almak istiyorum.
Je ne veux plus de ce walkman.
Bu walkman'e bir daha elimi sürmem.
Comme je n'ai pas de stéréo... j'entends la chanson dans ma tête.
Walkman'im olmadığı zamanlar, kafamın içinde duyduğum müzikle yapıyorum.
Où est le walkman?
CD çalar nerde?
Si tu le fais, je te donnerai le walkman que tu me réclames.
Eğer giyersen benden sürekli istediğin o Walkman'i sana vereceğim.
- C'est le mien.
- O Walkman benim zaten.
Le walkman était cassé quand tu me l'as donné.
Hey bu arada, o Walkman bana verdiğin zaman bozuktu.
Des fois, je grimpe dans la cabane des enfants... avec mon Walkman, j'allume un joint... et j'écoute Peter Frampton.
Bazen çocukların ağaç evine tırmanıp Walkman'imi takıp, esrar içerek Peter Frampton'ı dinliyorum.
Et moi un walkman.
- Benimkinin yarısıyla walkman alacağım.
J'ai dit à Bill que si Sandra avait le droit d'écouter son walkman quand elle fait le classement, moi, je devrais pouvoir écouter la radio quand j'agrafe les dossiers. Alors, je ne vois pas pourquoi je devrais baisser la radio.
Şey, Ben--Ben--Ben Bill'e eğer Sandra dosyalama yaparken... müziği kulaklıkla dinlerse, benim de sıralama yaparken... radyo dinleyebilmem gerektiğini... söylemiştim, o yüzden neden... radyonun sesini kısmak zorunda kalıyorum anlayamadım.
Je regardais le feu d'artifice, on a pris mon Walkman et mon sac.
Havai fişek gösterisini izliyordum... Bir kaç serseri arkadan saldırdı.
Lâchez ce walkman.
Walkman'i bırak.
Je me taperais plus souvent l'opéra avec Frenchy. Surtout avec le nouveau walkman Sony.
Belki Frenchy'yle fazladan bir iki operaya giderdim hele şu Sony şu yeni walkmanleri de çıkarmışken.
T'as un Walkman.
Walkman'i sana verdim!
Au revoir, monsieur Zhao... ce magnétophone est pour vous.
Elveda, Müdür Zhao bu walkman artık senin.
Walkman!
Walkman!
"pas de walkman..."
"Walkman yasak..."
Le receveur et l'enregistreur sont deguises en walkman. le transmetteur a un capacite de 100m.
Alıcı ve kaydedici saklandı. bir walkman'in içine, bir verici. ... 100 metre alanda algılanabilen bir cihaz.
Ils l'ont encore placé en isolement cellulaire... parce que les autorités étaient convaincues qu'il aurait construit un émetteur de son baladeur... et aurait pu se faufiler dans le bureau du préfet et surveiller ses conversations.
Sonra onu tekrardan tecrit hapsine aldılar,... çünkü yetkililer onun Walkman'i vericiye dönüştürerek hapishane müdürünün konuşnalarını dinlediğini düşünüyorlardı.
Et ce baladeur qui te rend inapprochable.
Walkman yüzünden kimse sana yaklaşamıyor.
Un club pour ceux qui déjeunent avec un bon livre et un baladeur, ça doit bien exister, non?
Öğle yemeğinde kitap okuyup Walkman dinleyenlerin kurduğu bir kulüp yoktur değil mi?
Eh bien, ton walkman.
- Yani, kulaklıklar.
Son Walkman.
Geçen Noel'de hediye etmiştin, hatırladın mı?
Je prends mon walkman.
Walkman'imi alayım.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]