Translate.vc / francés → turco / Âge
Âge traducir turco
21,993 traducción paralela
Épouser un vieil homme à la langue noire à votre âge a-t-il un sens?
Bu kadar genç yaşta kara dilli, yaşlı bir adamla evlenmek saçma değil yani?
Moi aussi à ton âge j'ai perdu mon père.
Bende senin yaşındayken babamı kaybettim.
à un âge précoce.
Genç bir adam.
Je connais des hommes de ton âge qui ont encore de l'ambition.
Senin yaşında, hâlâ böyle şeylere hevesi olan adamlar tanıyorum.
Ça peut passer avec l'âge.
Duyduğumda anlamıştım. Onunla büyümüş olmalısın.
Quel âge il a, Khan?
Oğul Khan kaç yaşında?
Il a quel âge?
Kaç yaşında?
Euh... Tu peux me commander... un truc de 100 ans d'âge?
Bana bu kez 100 yaşında bir şey getirmek.
T'en connais, des femmes qui quittent leur mari à mon âge?
Benim yaşımdaki kadınlar kocalarını terk ediyor mu?
J'avais une nièce du même âge que ta nana.
Senin yaşlarında bir yeğenim vardı.
T'avais quel âge?
Kaç yaşındaydın?
Parfois, j'oublie ton âge.
Bazen ne kadar yaşlı olduğunu unutuyorum.
Il avait une femme, des jumeaux de ton âge.
Karısı ve senin yaşında ikizleri vardı.
Je pensais qu'à son âge, il serait quelqu'un d'important et que j'habiterais une villa sur Beverly Hills.
Şimdiye Beverly Hills'deki bir malikanede eğlencenin dibine vurmuştur diye düşündüm.
À l'âge de 5 ans, ce fût moi... et Poppy Samuels, ma seule et unique amie.
Bu yıl beşe geçince, bu kişi bendim. Ve Poppy Samuels'di. O benim tek arkadaşım.
- Quel âge?
- Kaç yaşında?
Elle me rappelle-toi quand tu avais son âge.
Bana onun yaşındaki seni hatırlatıyor.
De riches blancs d'âge moyen?
Bilirsin, zengin, orta yaşlı beyaz adamlar.
Ensemble nous entrons dans un nouvel âge d'harmonie.
Birlikte yeni bir birliktelik ve uyum çağını duyuruyoruz.
Avec l'âge, je commence à oublier.
Belli bir yaştan sonra hatırlamak zor oluyor.
Et quand il aura l'âge, il pourra avoir un fort.
Yaşı geldiği zaman kendi kalesi olur.
Les bâtiments de l'âge des humains.
İnsanların çağından kalma binalar.
J'avais presque ton âge quand mon mentor, Bremen, m'a découvert.
Ben de senin yaşlarındaydım akıl hocam Bremen beni keşfettiği zaman.
C'est l'âge, John...
Yaşlandı artık, John.
T'as l'âge que j'avais quand j'ai pris la Mairie.
Belediye başkanı olduğumda senin yaşındayım.
On n'est pas au Moyen Âge, et il y a une queue pour la confession, alors laisse les autres confesser leurs péchés.
Orta Çağ'da değiliz ve insanlar seni bekliyor. Diğer insanların da buraya gelip günahlarını çıkarmalarına müsaade eder misin?
Sûrement qu'une rumeur, mais tu devrais te trouver une fille d'un âge approprié.
Muhtemelen sadece bir dedikodudur ama yaşına uygun birilerini yurt sırasına alsan iyi olur.
- Quel âge il a? - 18 ans.
- Şu an kaç yaşında?
- Quel âge avez-vous?
- Kaç yaşındasın?
- Quel âge avez-vous?
Kaç yaşındasın?
Ça doit être chelou de voir son frangin mort déguisé en ninja du Moyen-Âge.
Ölen abini ortaçağdaki ninjalar gibi giyinmiş bir şekilde görmek garip olmalı.
Maintenant, pendant que nous pouvons envoyer une frappe d'assaut d'un détective d'âge moyen, enrobé et irlandais, et d'un britannique récemment poignardé. Je pense que le capitaine par intérim de la GCPD pourrait faire un petit peu mieux.
Tıknaz, orta yaşlı bir dedektifle yakın zamanda bıçaklanmış bir İngiliz'i saldırı timi olarak gönderebiliriz tabii ama sanırım Gotham Polis Departmanı'nın Vekil Başkomiseri olarak daha iyisini yapabilirim.
Vu la différence d'âge, je serais plutôt un oncle / mentor rigolo.
Yaş farkına bakılırsa eğlenceli bir amca ve akıl hocası olurmuşum gibime geliyor.
Car le tien est mort à un âge avancé? En effet.
- Seninki yaşını başını alıp tahtalı köye gittiği için mi?
- Quel âge tu as, déjà? - J'ai 28 ans.
- Kaç yaşındaydın?
Et afin qu'il puisse en bénéficier, le maire Edwards va faire passer l'âge de vote à dix ans.
Başkan Edwards'ın bu işten kâr sağlaması için seçmenlik yaşını 10'a düşürmesi gerek.
Quand elle avait mon âge les gens avaient des voitures sinistres des maisons sordides avec des vieux téléphones, ils n'avaient ni argent, ni nourriture, ni télévision mais ils étaient authentiques.
O benim yaşlarımdayken, insanlar kasvetli arabalar kullanıyordu kasvetli evlerde, eski telefonlarla, parasız, yemeksiz, televizyonsuz... fakat insanlar dürüsttü.
Je veux dire... aussi heureuse que tu espérais l'être quand tu avais mon âge?
şey gibi... benim yaşımdayken benim olduğum kadar mutlumuydun?
T'as quel âge?
Kaç yaşındasın?
L'âge est un concept bourgeois.
Yaş bir orta sınıf uydurmasıdır.
J'ai dû quitter ma maison quand j'avais ton âge.
Senin yaşında evden ayrılmak zorunda kalmıştım.
J'ai quel âge pour toi?
Kaç yaşındayım sence?
Il était plus âgé qu'Evelyn, ma femme.
Evelyn'dan biraz daha yaşlıymış. Eşimden.
Vous semblez plus âgé.
Sanmıştım ki...
Nous savons que le témoin a dit à un ami qu'il avait entendu la voix d'un homme âgé qui semblait être celle d'un noir.
Tanığın bir arkadaşına, sesi siyahi gibi olan yaşlı ve sinirli bir adamı duyduğunu söylediğini biliyoruz.
Quel âge avais-tu?
Kaç yaşındaydın?
La mort d'un homme du nom de Clayton Jeb Jolly, âgé de 53 ans fait l'objet d'une enquête policière.
Clayton'da yaşayan, 53 yaşındaki Jeb Jolly'nin ölümü polis soruşturması altında.
Âgé de 30 ans, à l'époque, son corps n'avait pas été trouvé, malgré des signes de lutte évidents.
Kaybolduğu sırada 30 yaşındaydı. Polis boğuşma izlerine rastladı fakat olay yerinde bir ceset bulunamadı.
La police est également sur les traces d'un autre homme, Bill Crowley, âgé de 79 ans, disparu la veille de la découverte du cadavre du Dr Nevlin.
Clayton kasaba polisi ayrıca, Dr. Neblin'in cesedinin bulunduğu gece ortadan kaybolan 79 yaşındaki Bill Crowley adlı adamı da arıyor.
Je suis assez âgé.
Yeterince büyüğüm.
Tu sembles plus âgé, Tikhon.
Yaşlanmış görünüyorsun Tikhon.