Translate.vc / francés → turco / Ç
Ç traducir turco
3,132,276 traducción paralela
Désolée, petite sœur. Tu ne sais pas ce que c'est que d'être aussi faible.
Üzgünüm küçük kardeşim ama zayıf olmanın nasıl bir his olduğunu bilemezsin.
Atom et Black Canary, c'est ça?
Atom ve Black Canary, değil mi?
Ton incendie ambulant est à Detroit et il est en train de tout bousiller.
Ateş adam Detroit'deydi ve biraz zıvanadan çıkmış gibi görünüyordu.
C'est pas le moment.
Hiç iyi bir zamanlama değil.
C'est le combat de votre vie, Mari.
Bu savaş için donanımlısın Mari.
Et je briserai ton esprit, c'est promis.
And olsun ki, ruhunu çiğneyeceğim.
Viens, bats-toi comme un homme!
Ortaya çık da bizimle erkek gibi yüzleş!
Et si je vous bottais le cul comme une femme?
Onun yerine bir kadın gibi kıçına tekmeyi basmama ne dersin?
C'est ce que je resens.
Daha çok hissettiğim bir şey.
Et si je me rattrapais avec une non-invitation pour ce midi?
O halde seni öğle yemeğine çıkarmayarak bunu telafi etmeme ne dersin?
N'importe quel parfum ira, tant que c'est fraise.
Neli olduğu önemli değil çilekli olduğu sürece.
J'étais à deux mois de sortir.
Senin tarafındayız. Bakın çıkmama sadece iki ay vardı tamam mı?
un gros connard, m'est tombé dessus, et c'est moi qui a pris une rallonge? - Quel était son nom?
Sonra şerefsizin teki üstüme çullanıyor ama ek zaman cezası alan ben oluyorum.
C'était.
İyi de o geçmişte kaldı.
Mais si tu sors avec ta thérapeute et si quelqu'un l'apprend, elle peut perdre sa licence.
Eğer terapistinle çıkıyorsan ve bunu biri öğrenirse lisansını kaybedebilir. Hayır kaybetmez.
Non. On a commencé à se voir après que la période d'attente soit terminée.
Resmi bekleme süresi dolduktan sonra çıkmaya başladık.
Lockwood va se précipiter pour commercialiser votre produit et quand il le fera, votre conseil d'administration vous demandera pourquoi ne pas m'avoir engagé quand vous en aviez l'opportunité.
Piyasaya çıktığında yönetim kurulu fırsatın varken neden beni tutmadığını soracaktır.
Pas encore, mais c'est un plaisir de vous rencontrer.
Henüz değil ama sizinle tanıştığıma çok memnun oldum.
Je peux tout à fait le comprendre, et quoi qu'elles soient si j'étais votre avocat, il serait impossible qu'il les entende venant de moi.
Bunu kesinlikle anlıyorum. Bahsettiğiniz şey ne olursa olsun eğer sizin avukatınız olursam ağzımdan tek bir kelime çıkmayacağına emin olabilirsiniz.
Il est à la moitié de sa peine de dix ans dans le bloc C, à une cellule de celle de Chris Reyes et de Marc Stevens.
Chris Reyes ve Marc Stevens ile aynı blokta on yıllık cezasını çekiyormuş.
Je suis désolé, je ne vous remets pas.
Pardon ama sizi çıkaramadım. Ticari işler alanında mı çalışıyorsunuz?
Comme pourquoi avoir incité une bagarre dans la cafétéria pendant le déjeuner du 4 novembre de l'année dernière?
Geçen yıl dört kasımda öğle yemeğinde kafeteryada neden kavga çıkarttığın gibi.
Merci. C'est fait maison.
- Teşekkürler, kendim yaptım.
Si quelqu'un peut le faire, c'est vous.
Bunu yapabilecek biri varsa o da sensin.
C'est ton père?
Baban mı?
C'est tout ce que tu sais faire?
Tüm yapabildiğin bu mu?
C'est vrai. Mais je n'ai pas besoin d'espoir.
Haklısın ama umuda ihtiyacım yok.
C'est vous qui devriez m'offrir les bijoux.
Bana takı veren sen olmalıydın.
C'est pas dans Aladdin?
Latince Alaadin gibi bir şey mi?
C'est rassurant de savoir qu'elle n'est pas toute seule.
Orada yalnız olmadığını bilmek beni biraz rahatlattı.
C'était quoi ce truc?
Bu şey de ne böyle?
Oliver, c'est moi.
Oliver benim.
C'est le plaignant 18 de notre affaire.
Davamızdaki on sekiz numaralı davacı.
Je peux, mais c'est sympa d'avoir Mike en soutien.
Halledebilirim ama Mike'ın da bana destek olması iyi oluyor.
C'est en fait mon avocat.
Avukatımla.
Paula, c'est le meilleur.
Paula kendisi tam bu işin adamı.
Je n'ai peur de rien, compris? Je ne sais pas qui c'était.
Konuşmaktan falan korkmuyorum tamam mı?
C'est facile.
Her türlü ne olduğunu bilmem gerek.
Je pense que c'est un choix de leur part.
Tuzağa düşürüldüğünü düşünüyorum.
C'est censé calmer mes nerfs.
Beni sakinleştirmesi gerekiyordu.
Je te l'ai dit, c'est ma thérapeute.
Dedim ya terapistim diye.
Très bien, tu veux la vérité?
Onunla çıkıyoruz.
Tu sors avec ta thérapeute?
Terapistinle mi çıkıyorsun?
- Pardon? - Je suis certain que c'est un chouette type, mais ce n'est pas un plaideur.
- Eminim iyi biridir ama pazarlık konusunda iyi değildir.
C'est ce que Harvey a dit quand il m'a offert vos services.
Harvey sizi önerirken yeterince bahsetti.
Si vous me demandez si je savais que c'était une violation de notre accord, alors oui.
Bunun anlaşmamızın ihlali olduğunu bilip bilmediğimi soruyorsan evet biliyordum.
Dr. Lipschitz, c'est Louis.
Doktor Lipschitz ben Louis.
C'est personnel.
Özel bir mesele ve bu konuda bana güveniyor.
C'est vous qui m'avez fait venir ici Pardon?
Anlayamadım?
Je veux revenir dans la partie, et comme c'est à cause de vous que je suis hors-jeu, vous allez devoir m'engager comme consultante interne à plein temps.
Oyuna geri dönmek istiyorum. Oyun dışı kalmamın sebebi siz olduğunuzdan beni konsültan olarak işe almalısınız.
Vous voulez dire quand c'est vous qui la franchissez aisément.
Hele de sınırı aşmakta senin üzerine kimse yokken değil mi?