Translate.vc / portugués → turco / Bags
Bags traducir turco
83 traducción paralela
Unpack your bags
* Aç bavullarını *
So unpack your bags
* Aç bavullarını *
Centenas de humanos estão a testar os air-bags ao mesmo tempo!
Yüzlerce insan aynı anda airbaglerini kontrol ediyor.
Vidros automáticos, air bags, telefone celular.
Elektrikli camlar, air bag, telefon.
- Tem air bags?
Bunların hava yastıkları var mı?
A carrinha que a levou tem duplos air bags e cintos de segurança.
Evet onu taşıyan araçta çift hava yastığı ve emniyet kemeri vardı.
Tem dois air bags laterais e um assento traseiro espaçoso.
Çift hava yastığı var ve arka koltukları geniş.
Vou accionar os air bags.
Hava yastıklarını açıyorum.
Posso dar uma vista de olhos nos teus air-bags, por favor?
Senin de memelerine bakabilirmiyim acaba?
Bati-lhe por trás, e os air bags foram accionados.
Ona arkadan vurdum. Hava yastıkları açıldı. Ne yapıyorsun?
A Mercedes só pôs air-bags do lado do passageiro em 1988.
Mercedes 1988 yılına kadar yolcuların tarafına hava yastığı koymamıştı.
Bags.
Çantalar.
O Bags nunca perseguia pombos.
Pek Bags güvercin kovalıyor gibi değildi.
Quando o Bags morreu, não foi da forma que eu te descrevi.
Bags öldüğünde, tam olarak benim anlattığım gibi ölmedi.
E aí chega o Bags.
Sonra Bags geldi.
E eu comecei "Bags, eu..."
Ben de dedim ki, "Bags, ben..."
Atirei a bola por cima do ombro, ela saiu pela janela, o Bags atirou-se e morreu.
Topu omuzumun üzerinden attım, camdan dışarı fırladı, Bags peşinden, sonra öldü.
Mataste o Bags?
Bags'i öldürdün mü?
Quando as crianças comem essas coisas, eles desatinam tanto, que precisam de air-bags.
Çocuklar bu tür şeyleri yiyince o kadar sarsılıyorlar ki hava yastığı gerekebilir.
Cavalo!
Spider bags var.
Até têm'air bags', zonas inderformáveis...
Hatta hava yastıkları, güvenlik boşlukları bile var.
Ele é o Jimmy Bags.
Bu Çanta Jimmy.
Houve um maluco que partiu os dentes ao Jimmy Bags.
Bu çılgın herif Çanta Jimmy'nin dişlerini döktü.
O Jimmy Bags, a quem partiste o maxilar, é infiltrado do Dept. da Policia de Boston.
Çenesini kırdığın o Çanta Jimmy Boston polisi için çalışan bir gizli polis.
Podemos arranjar-te tudo o que quiseres, querida, Air Bags, peças cromadas...
Sana her ne istersen bulabiliriz hayatım hava yastığı, çelik jant...
Tem um magnifico conta-rotações, air bags e rádio AM / FM com cassetes.
Yakıt tasarrufu, hava yastığı, radyolu teyp..
Sim, Bags, acho que temos que chegue.
Evet, Bagsi yeterince çekmedik mi?
Bags!
Bags!
Anda lá, Bags.
Yapma Bags.
- Bags, não tens de quê.
- Bir şey değil Bags.
Bags, não sejas tão negativo.
Bags, bu kadar kötümser olma.
A indústria cinematográfica é como outra indústria qualquer, Bags.
Film endüstrisi aynen diğer işler gibidir Bags.
Anda lá, Bags, não sejas tão negativo.
Haydi ama Bags, o kadar kötümser olma.
Todos começaram algures.
Herkes bir yerlerden başlar Bags.
Deixa de ser negativo, Bags.
Bu kadar olumsuz olmayı bırak Bags.
Bags?
Bags?
- Volta...
- Bags, geri gel.
Bags, tens de acordar dessa.
Baggs, artık kendini topla, tamam mı?
Bags, quem se importa com a faculdade?
Bags, kim takar üniversiteyi?
Acertaste! Bags!
Doğrusunu yaptın, Bags.
Ele disse, "Você pode me chamar de'Andrew', você pode me chamar de'Bagby,'você pode me chamar de'bags'."
"Ama bana Andrew diyebilirsin," dedi. "Bagby diyebilirsin ya da beni Bags diye çağırabilirsin."
Air bags.
Hava yastığı gibi.
Não havia feridas dos air-bags.
Hava yastığı yarası yok.
Não que eu não goste de air bags, mas...
Hava yastıkları sayesinde ucuz kurtardık.
Costurava eu em meu quarto, quando Hamlet... com o gibão em desalinho, de cabeça descoberta... de meias sujas, descidas até os tornozelos... pálido como sua camisa, os joelhos tremendo... e com um olhar tão penoso, como se voltasse do Inferno... para falar de horrores, apareceu diante de mim!
Odamda oturmuş dikiş dikiyordum. Prens Hamlet çıka geldi birden, gömleği çözük, başı bağrı açık bağsız, düşük çorapları çamur içinde. Benzi uçmuş dizleri birbirine vurasıya titrek.
A este... precioso livro de amor, a este amor infindo, para o embelezar falta uma capa, apenas.
Bu değerli aşk kitabını, bu bağsız aşığı, Güzelleştirmek için sarıp kaplamak gerek.
Vocês são os únicos elos restantes entre este mundo e o das brumas.
Sen ve Arthur, bu topraklarla sisler dünyası arasındaki son bağsınız.
Anda.
Glad-bags?
Os meus sapatos não são visíveis para mim, e eu usaria sapatos sem atacadores mas os meus pés estão inchados ou maiores ou qualquer coisa, e os sapatos de atacadores são os únicos que servem.
Artık ayakkabılarımı göremiyorum, bağsız ayakkabılarımı giyerdim ama ayaklarım ya şişmiş, ya büyümüş ya da öyle bir şey ve sadece bağlanabilen ayakkabılar oluyor.
Escute, é a minha única ligação ao Mario Gomez.
Onunla aramdaki tek bağsınız.
Senhor, estava cosendo em meu quarto, quando o príncipe Hamlet, com o gibão todo aberto, sem chapéu na cabeça, as meias sujas, sem ligas e caídas no tornozelo, branco como uma camisa, os joelhos se entrechocando,
Odamda oturmuş dikiş dikiyordum. Prens Hamlet çıkageldi birden, gömleği çözük, başı bağrı açık, bağsız, düşük çorapları çamur içinde, benzi uçmuş, dizleri birbirine vurasıya titrek.