Translate.vc / portugués → turco / Der
Der traducir turco
11,146 traducción paralela
Se tudo der para o torto, não são eles que perdem um bónus.
Her şey ters giderse para kaybedecek olan onlar değil.
Segundo a teoria das probabilidades, não se pode prever o futuro com a certeza absoluta.
Olasılık Kuramı der ki kimse geleceği kesin doğrulukla tahmin edemez.
"A verdade vos libertará.", João 8 : 32.
Jhon 8 : 32 der ki : "Seni özgür bırakacak olan hakikattir."
Os meus patrões chamam-me Sr. Green.
- Kiralayan teşkilatlar bana Bay Yeşil der.
Da famosa série da Hasbro, Michael Recicle e a Turma da Lata, o inofensivo robô superestrela : Der Zip Zorp.
Hasbro Kanalı'nın başarılı komedi dizisi "Geridönüşüm Michael ve Teneke Kutu Ekibi" nin zararsız robot süperstarı, Der Zip Zop.
A camisola verde passou novamente. Se der a volta 30 vezes em cinco minutos, podes beber uma Coca-cola Light!
Yeşil tişört yine döndü. 5 dakika içinde 30 kere dönerse bir diyet kola alırsın!
Se eu te der isto, Carter, posso acreditar que me ligas se souberes dele?
Bunu sana versem Carter, ondan haber alınca beni arar mısın?
Os negócios estão a crescer, Leith, e crescerão ainda mais assim que lhes der uma sede adequada.
İşler büyüyor, Leith, ve daha da büyüyecek ben tüm ayarlamaları yapar yapmaz.
O Alcorão diz, "Alá é o mais conhecedor de quem se desvia da Sua senda, assim como é o mais conhecedor dos encaminhados."
Kuran'da şöyle der "Allah yoldan sapanları da sapmayanları da çok iyi bilir."
Assim que te der a tua Graça estou morto.
Sana özünü verdiğim gibi öleceğim.
Se me der um minuto da sua atenção.
Eğer bana biraz zaman ayırırsanız.
O que é que a tua perseguidora diria?
Peki ya senin şu takipçi buna ne der?
- Não se te der ouvidos.
Senin sözünü dinlerse olmaz tabii.
Se isto der certo, vou ter uma rapariga com quem posso partilhar as dicas de cabelo e maquilhagem.
Eğer bu işe yararsa, saç ve makyaj sırlarımı paylaşabileceğim bir kızım olacak.
Toda a gente me chama Zipper.
Herkes bana Zipper der.
A maioria sai-se com "Tempo Sem Ajuda".
İnsanlar genelde "This Sucks Ass" der.
que mais uma vez ela não diz e se não tivesse outra forma de a fazer arrumar o quarto, não estou realmente a dizer "arruma o quarto".
Ama, eğer yinede dersem, o "hayır" der. Eğer yine aynı şeyi söylersem. Bu sefer "odada temizlik yapmasının bir yolunu bulması gerektiğini" anlar.
O mais cedo que der. - Amanhã de manhã cedo, vamos ver a minha quinta. - Óptimo.
- Ne kadar erken olabilirse.
É como se o The New York Times dissesse,
Sanki şey der gibiydi,
Como uma borboleta que se transforma numa lagarta, que se transforma de novo em borboleta. Ou uma galinha que volta a ser um ovo do qual nasce uma nova galinha.
Bazıları buna, tırtıla dönen ve sonra tekrar kelebeğe dönen kelebek gibi der ya da yumurta olan bir tavuktan yeni bir tavuk çıkması gibi.
Quero dizer, e se algo der errado?
Ya bir şeyler ters giderse?
Se me der o tipo de sangue errado, mata-me.
Yanlış kan grubunu verirsen öldürür.
Parece que estou a pedir-te para vir viver comigo, e não estou, pelo menos por enquanto.
Birlikte yaşayalım der gibi sanki... ki henüz buna hazır değilim...
Elas morrem quando eu der a ordem.
- Emir verdiğim anda canlarını verirler.
E se eles não vos der imunidade?
Ya size dokunulmazlık vermezlerse?
Parece um desperdício, mas paguei pelo quarto, mereço o gelo.
Savurganca ama bir yandan da "Ben bu odayı tuttum, buzu da hak ettim" der gibi.
Quando o cão está prestes a morrer, o gerente do Thakur diz :
- Evet, ne oldu? Köpek de öleceği zaman sahibi ona, "Geber it" der.
Portanto, podes compreender porque, se me virem na igreja, dirão : "Ela só está aí para se mostrar". Ou talvez : "Enlouqueceu na prisão".
O yüzden insanlar beni kilisede görünce neden "Gösteriş için geliyor" der ya da "Hapiste sıyırmış" der anlayabilirsin.
Eu aviso, se der resultado.
Bir şey çıkarsa sana haber veririm.
Consegues dizer "olá"?
Merhaba der misin?
Se o Luke der um passo sobre o gelo, isso vai custar-nos o campeonato.
Luke'un ayağı buza değecek diye şampiyonluktan olacağız.
Se isto der para o torto, se vires alguma coisa, vai-te embora.
- Chris. İşler planladığımız gibi gitmezse, bir şey görürseniz sürüp gidin.
Pois, dizem-me sempre isso quando estão prestes a fazer alguma coisa.
Evet, insanlar genelde bana bir şey yapmak üzere oldukları zaman böyle der.
Depois, o meu marido disse uma coisa e eu respondi-lhe.
Sonra kocam bir şey der ve ben de bir şeyler derdim.
Se lhe der o seu ficheiro, seria prova de que tenho o seu computador.
Sana dosyayı verirsem, bilgisayarın bende olduğuna dair kanır olur.
- Se não nos der o seu login e senha para podermos invadir este site de leilões, vai ser preso por todos os 50 assassinatos.
- Eğer bize sitedeki kullanıcı adı ve şifreni vermezsen 50 cinayetten yargılanacaksın.
Quando o Capitão der o sinal, podemos ir atrás deles se quiser.
Komutan tehlike geçti dedikten sonra istersen gider onları buluruz.
Não te importa o que os outros dizem, enquanto eu tremo só de pensar no ridículo público.
İnsanların dediklerini umursamıyorsun. Bense insanlar ne der diye hep korkuyorum.
Não se preocupe, quando der por isso, estamos de volta.
Merak etme, sen anlamadan geri döneceğiz.
- Achas que ele aceitaria?
- Evet. - Sence evet mi der? - Evet.
Não, desculpa, não és tu.
Affedersin. Yok canım yok sana der miyim hiç.
Aceitamos o que nos der, notas de programação, layouts de nível.
Programlama notları olsun seviye yerleşim planları olsun ne verirseniz alırız biz.
Tenho pouco dinheiro, mas se me der uma cerveja, posso pagar-lha daqui a uns dias.
Nakit olarak 5 kuruşum yok ama bana bir bira verirsen, birkaç gün içerisinde sana borcumu ödeyebilirim.
- Ellie. Os meus amigos chamam-me Ellie.
Ellie, arkadaşlarım bana Ellie der.
- Então, se me der licença!
O yüzden müsaade edersen!
Dizem que não há diferença.
- Kimileri buna "yarı yarıya" der.
Os meus amigos chamam-me Jacob.
Arkadaşlarım bana Jacob der.
E pensas : " Se eu der um pouco, ela vai-se embora.
O, Büyük Ulusal Park'taki bir güvercin ve o yalvarıyor.
Os amigos chamam-me Thirsty.
Dostlarım bana Thirsty der.
Sim, é claro que ela disse.
Evet, der öyle.
Dizem sempre o mesmo.
Hep öyle der zaten.