E traducir turco
5,177,780 traducción paralela
Você diminui o som do teatro e depois faz o anúncio.
Önce salonun yarısını kaçırıyorsun, sonra da anons yapıyorsun.
Esta é uma fala do diálogo e, então, a luz diminui.
Şu bir cümlelik konuşmadan sonra ışık kararır.
- Isso é caro.
- Pahalı bir şey.
- É isso aí.
- Al işte.
- Minha queixa é do diálogo.
- Diyalog rahatsız etti.
Nem na vida real e nem em uma peça, coloque sua unha no meio da minha.
Ne gerçek hayatta ne de oyunda, asla tırnağını tırnağımın arasına sokma.
Este é um assentamento protegido.
Burası özel güvenlikli yerleşim bölgesi.
- Porque você é todinho meu.
- Demek sen benim küçük Bibi'msin.
Trate uma feiosa como linda e ela será eternamente grata.
Önüne gelene yağ çek, karşındaki minnettar kalacaktır.
- Essa plateia é uma bosta.
- Seyirciler bok gibi.
- Sim, é ótima.
- Evet, çok güzel.
E o que é isso aqui em cima?
Şu yukarıdaki de nedir öyle?
É a porta de entrada do apartamento de nossos dois heróis.
İki kahramanımızın oturduğu dairenin dış kapısı.
E para vocês que estão atentos o bastante para notar que esta mezuzá está do lado errado da porta, vocês estão na peça certa.
Fark edecek kadar dikkatli olanlarınız için söyleyeyim, bu mezuzah kapının yanlış tarafına asılmış, demek ki doğru oyuna geldiniz.
George é bem-dotado como uma estátua de museu no sentido de que é arqueado e não impressiona ninguém.
George, otel duvarına yamuk asılmış ve korkunç olaylara tanıklık etmiş bir tablo gibi, orada öylece duruyor.
Eu estou muito bem, considerando que sou um romancista de 72 anos, moro com meu melhor amigo, Gil, e ele é um ator.
72 yaşında bir yazar olduğumu düşünürsek gayet iyiyim, en yakın dostum Gil'le yaşıyorum, kendisi bir oyuncu. Tamam, hoşça kal.
George, você já notou que Nova York em dia de chuva é como o jazz?
George, hiç fark ettin mi, New York yağmurlu havada caz müziğine benziyor.
E a buzina dos carros.
Ve araba kornaların sesi.
É como Miles, bebê.
Tıpkı Miles Davis gibi dostum.
E o metrô?
Peki ya metro?
O spray de água é a parte forte do show, porra.
Su spreyi, gösterinin en güçlü bölümü ama.
Mark e Judy, que vieram com seu filho adulto semana passada, disseram que adoraram o spray de água.
Geçen hafta Mark ve Judy büyük oğullarıyla geldi, sprey numarasını sevdiklerini söylediler.
Mas o Mark e a Judy gostam do Stomp.
Ama Mark ve Judy, Stomp perküsyon şovunu seviyor.
É o novo...
Yeni şovları...
É o mesmo show.
Bildiğimizin aynısı.
Alguns diriam que é o único.
Kimilerine göre de tek şirketi.
E, segundo, e mais importante... Ele disse : Tem de ser você mesmo.
İkincisi ve daha önemlisi, kendin olmalısın, dedi.
E é o que venho tentando fazer todos os dias nessa competição doida.
Ben de her günkü çılgın sidik yarışında bunu yapmaya çalışıyorum dostum.
Essa fala fica lá pendurada como o lindo e consistente pênis do Lenny Kravitz. Lembram que a calça rasgou e o pênis apareceu?
Bu söz havada asılı kalır, tıpkı Lenny Kravitz'in o güzel penisinin öylece pantolonundan çıkıp dışarı sarkması gibi.
E nós aqui do Oh Hello sentimos que o fato não recebeu a devida atenção na época.
Biz Oh, Hello ekibi olarak o sırada bu olayın yeterince dikkat çekmediğini düşünmüştük.
Mas, de repente e bem inorganicamente, começa a cantar.
Ama aniden ve oldukça yapay biçimde, şarkı söylemeye başlar.
Aí eu abandonei o teste e me dirigi ao supermercado Fairway para molestar azeitonas.
Seçmeleri terk edip çıktım ve Fairway süpermarketine zeytinleri taciz etmeye gittim.
O trem de volta a Hackensack Com vinho de alecrim
Hackensack'e giden tren Yanında pembe şarap
- Nossa, que música é essa?
- Tanrım, hangi şarkıydı o?
Ah, é um bilhão por cento Steely Dan.
Yüzde bir milyar eminim, Steely Dan.
Ah, o Beacon Theater é como o Apollo Theater para quem tem medo de ir ao Apollo.
Beacon Tiyatrosu, Apollo Tiyatrosu'na gitmeye korkanlar için Apollo'nun yerine geçer.
Você e eu sabemos muito sobre Steely Dan.
İkimiz de Steely Dan hakkında çok bilgiliyiz.
É a história de uma viagem ferroviária de Long Island contada a partir de 100 perspectivas diferentes.
Long Island'da geçen bir tren yolculuğunun 100 farklı bakış açısıyla anlatılan hikâyesi.
"Caros Sr. Reddington e Sr. Stone, seu apartamento de aluguel controlado não é mais de aluguel controlado."
"Sayın Bay Reddington ve Bay Stone, sabit kira güvenceli daireniz artık sabit kira güvenceli değildir."
É nosso direito divino pagar o mesmo aluguel independente do valor da propriedade ou da inflação.
Bina değeri veya enflasyon ne olursa olsun aynı kirayı ödemek, bize Tanrı'nın bahşettiği bir hak.
Isso é um ultraje.
Bu çok ayıp ama.
Dois mil e quinhentos dólares por míseros cinco quartos com escritório, moldura de gesso e uma lareira?
Beş yatak odası, salonu, kartonpiyeri ve şöminesi olan dandik bir daire için 2500 dolar mı?
O que é isto? "Lembre-se de que você tem Alzheimer."
Bu nedir? "Alzheimer olduğunu unutma."
- É deles e bem fina.
- Onlardan gelmiş, hoş ve ince.
- Menos é mais, Georgie.
- Az ama öz Georgie.
E agora já comprei aquele cachorro para a foto do autor.
Arka kapaktaki yazar portresi için bir çoban köpeği bile aldım ben.
Sem ele não temos dinheiro nenhum e perderemos o apartamento.
Avans olmazsa parasız kalırız, bu daireyi de kaybederiz.
O ano é 1951, Avenida Flatbush.
1951, Flatbush Caddesi.
Tenho cinco anos de idade e há duas coisas que eu amo no mundo.
Beş yaşındayım ve bu dünyada sevdiğim iki şey var.
Os Brooklyn Dodgers e quando minha mãe põe minha cabeça entre seus enormes seios poloneses.
Brooklyn Dodgers ve annemin başımı o büyük Polonyalı memelerinin arasına sokması.
O ano é 1951, Providence, Rhode Island.
1951, Rhode Island, Providence'dayız.